Merhaba. 1K olduktan sonra içimdeki mutluluğu anlatmanın tarifi yok. Sizlere çok teşekkür ederim :) Bomba gibi 10.Bölüm yayında... Multimedyaya da mutlaka bakın derim. Shawn gene çoşturuyor...
Günde iki kez yemek getiren yaşlı teyze haricinde odama kimse uğramamıştı. Çıldırmak üzereydim. Camın dibinde dışarıyı seyre dalmıştım geçen iki gün içinde. Hiçbir şey yapmama rağmen yorgun hissediyordum. Artık perdeleri de kapalı tutmuyordum. İçeriye az da olsa ışığın girmesine izin vermeliydim. Aksi takdirde daralıyordum.
Ağlamak da fayda etmiyordu. Ağlanacak halimle bir ruhsuz gibi çıkış yolu arıyordum. Bütün bunların nedenini bulmaya çalışıyordum. Neden bulamadığımda ise fayda sağlayacak olan kişinin yine ben olduğumu anlayarak kafamda planlar kurmaya başlıyordum. His usanmadan, yeni planlar düzenleyip sadece buradan çıkabilmeyi bekliyordum. Hepsinin ucu açık ve neler olacağını bilmediğim gelişigüzel planlardı.
Belki acemi şansı diyerek bir tanesinde başarılı olurdum. Tüm bunları düşünürken beynimi ne kadar süre yorduğum aklıma geldi. Şu an beynimi ve bedenimi yoruyordum, evet. Peki ya sonra? Buradan kaçamazsam ve kaçmaktan yorulursam? O zaman ne yaparım düşüncesiyle kendimi kötü bir psikolojiye soktum iki saat içerisinde.
Düşük enerjiye sahip olunca içimdeki felaket senaryoları gün yüzüne çıkmaya başladı. Pes etmek gibi bir düşüncem olmasa bile olur da başaramazsam düşüncesi beynimi kemirince yeni planlar yapma isteği duydum. Tüm fikirleri ince eleyip sık dokuduğumda en sona korktuğum plan kalmıştı. Bu şekilde bir hayatım olacaksa ve buradan çıkamayacaksam hayatımın bir önemi var mıydı?
Bana verilen bu canı kendi isteğimle sonlandırsam yaradan bana kızmaz mıydı? Neyi yapamadın diye sorduklarında onlara başıma gelen şeyleri anlatsam belki beni anlarlar diye kendimi kandırdım. İsteğime kılıf uydurmaktı yaptığım...
Hiçbir kulunun böyle bir muamele görmesini istemediğine eminim ama bunu nasıl kanıtlayabilirdim ki? O iğrenç adamı rabbime havale etsem buradan kurutulup gidebilir miydim?
Aklımın benimle oyun oynadığı kör bir noktada sıkışıp kalınca gözüme günlerdir göremediğim bir detay ilişti. Dolabın altında kalan büyük bir cam parçası... Bağdaş kurduğum yatağın ortasından yerdeki parlak camda takılı kalmıştı gözlerim. O camı alsam tüm bu olanlara son verebilirdim. Emin olamadığım şey yaşadığım bu bedenin sonunu gerçekten ben mi getirmeliydim?
Dolabın yanına kadar gittiğimde evrildiğim akış içimi huzursuz dahi etmemişti. Bilincim bulanık bir şekilde, hiçbir düşünce barındırmadan camı elime aldım. Aldığım gibi keskinliğinin ne kadar tehlikeli olduğunu kavramıştım. Parmaklarımdaki keskin malzeme hayatıma şu an son verebiliyorken kafamda bir adalet terazisi kurdum.
Teraziyi tam da az önce oturduğum yatağın üzerine koydum ve sırtımda taşıdığım yükleri koymaya başladım. Yaşadığım acıyı, tutsak yaşamı, insan gibi bir muamele görmememi ve bu olanların ne kadar daha devam edeceğini bilmemi... Tüm bunları sırtımdan teraziye indirdiğimde terazinin bir kolu çoktan yatağın kırışık yüzeyine değmek üzereydi.
Adaletsiz olmamak için diğer tarafı da doldurmak istediğimde sırtımda hiçbir şey bulamadım. Elimde olan tek şey yüreğimde bulunan yaradan inancı ve korkusuydu. Ağlamaya başladığımda içimden defalarca 'Özür dilerim! Özür dilerim,' diyordum. Gözyaşlarımdan bir tanesi cama değdiğinde "Dayanamıyorum Allah'ım" diyerek daha sesli ağlamaya başladım.
Terazinin dengesinde pek bir fark olmadığını da görmüştüm. Aslında içimdeki inanç büyük ölçüde değişkenlik olacak dese bile az olan tek tarafı kaldırmaya gücüm yetmiyordu. Çektiğim acının sürekli olarak devam edeceği korkusu elimdeki camı daha sıkı sıkıya tutmama sebep olunca pes etmek üzereydim.
Kapalı olan bileklerimi açmaya başladığımda kapıdan sesler geldi. Kapı kulpunun hareketlenmesi sayesinde kendime gelmiş gibi oldum. Yapabildiğim elimdeki camı kazağımın içine doğru itmek olmuştu. Olduğum yerden kalkamadığım için gelen kişiyi dolap önünde karşıladım.
Yaşlı gözlerimi açılan kapıya çevirdiğimde karşımda elindeki tepsiyle Murat denen cellat durmaktaydı. Yerde duran ve ona cansız bakan bedenim bir nebze olsun gözlerine endişe parçalarını eklemişti. Ya da bana öyle geldi.
"Orada ne yapıyorsun?" Bunun gibi saçma ve anlamsız bir soru sorunca bakışlarımı ondan çekip yatağın üzerinde duran terazime kaydı gözüm. Halen daha bir tarafı eğik duruyordu. Ya delirdim ya da delirmek üzereyim diye düşünürken Murat zihnimde oluşturduğum terazinin üstüne oturdu. Tepsiyi de hemen yanına bıraktı.
Az önce almak üzere olduğum kararın etkisi yüzünden ruhsuz gibi hissediyordum. Sanki kısa bir anlığına ruhumu Azrail'e teslim etmişimde vazgeçtiğimde geri vermeyi unutmuş gibiydi. His barındırmayan gözlerimi Murat'la buluşunca lafa girdi.
"Aklında ne var?"
Sorusu duvarlarıma çarpıp yere düşünce ilgisizce merak ettiklerimi sormaya başladım.
"Buradan ne zaman çıkacağım?"
Yan tarafa koyduğu tepsinin duruşunu düzeltirken "Demek bu vardı," dedi.
"Her zaman bu var!"
Bakışları bu sefer tepsiye yönelerek "Yemek yemelisin," dedi ve oturduğu yerden kalktı.
"İhtiyacım olan şey yemek değil! Burada daha fazla durmak istemiyorum," dediğimde kafasını yavaşça salladı. Öyle bir hareketti ki yaptığı, beni kaleye almayarak değildi.
"Haklısın. Yemeğini ye ve buradan çıkalım," deyince gözlerimde kısa bir an yaşam belirtisi oldu. Şaşkınlık hissini de unutmamak gerek!
Ayağa zar zor kalkıp "Yemeyeceğim. Yeter ki beni çıkar," dediğimde kararlığım yüzünden olacaktır ki hiç sesini çıkarmadı. Açtığı kapıdan çıkıp gittiğinde tekrar kilitleneceğimi sansam da yanılmıştım. Adımlarını yavaş yavaş atarak koridorda ilerlediğinde ben de peşinden ilerliyordum. Hemen arkasında yer alırken kazağımın içerisinde cam kendini hatırlamıştı.
Tam şu anda ona zarar vermek istesem bunu nasıl yapabilirim düşüncesi beynime hücum etti. Henüz bir fikir bulamadan ana salona ulaşınca bir dahaki sefere diye düşündüm. Merdivenlerin başlangıcına ulaştığında olduğu yerde durup arkasını döndü.
"Sorun yaratmazsan oraya bir daha gitmeyeceksin. Lütfen, bir sorun çıkarma!"
Lütfen? Bir de yalvarsın diye mi bekleyecektim yani? İyice sinirlenince kazağımda tenime değen cam gün yüzüne çıkmak için can atıyordu.
"Yukarıda kaldığın odaya çık. Bundan sonra orada kalacaksın," dediğinde bu adamı öldürmem gerektiğini anlamıştım. Hayatı sonlanması gereken kişi ben değildim ki! Tam olarak karşımdaki insan müsveddesi ölümü hak ediyordu.
Tekrar bana arkasını dönüp çıkış kapısına yöneldiğinde içimdeki nefret harlanıp duruyordu. Adımlarını ne ara takip ettiğimi bile hatırlamıyordum. Tek hatırladığım şey sinirden alev alan gözlerim ve zihnimdeki kötü düşüncelerim. Kazağımı sıyırıp camı parmaklarımın arasına aldığım kısa bir anda her şey karmakarışık oldu.
Gün yüzüne çıkan cam parçası rotasını bulacakken mutfaktan çıkagelen neşe dolu genç kız tüm planlarımın içine ederek adamın ona bakmasını sağlamıştı. Yan taraftan gelen kıza baktığı anda da arkasındaki beni görmüştü. Şüpheyle bana baktığında bir adım geriledim ve bana gösterdiği odaya doğru ilerlemeye başladım.
Neşeli şekilde cıvıldayan kıza da beni fark eden iğrenç adama da hepsine lanet ederek merdivenleri tırmanıyordum. Buradan ayrıldığımda ben hariç herkes kana bulansın istemem çok mu caniceydi?
-Oy ve yorumlarınıza talibim :)
*Düzenlendi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şehvetin Esiri
General FictionGidenin beni bulmadığı bir dünyada toy halimle hayata tutunmaya çalışırken bir gecede tüm hayatım değişti. Attığım çığlıklar susturuldu, gözyaşlarım görmezden gelindi ve canıma can katarak ölümün eşiğine doğru sürüklendim. Yaşatmam gereken bir konum...