Bizde Manyaklık Ata Sporu-5

314 20 2
                                    

Nihayet işkence son bulmuş ve eve dönmüştük. Tabi Meltem Hanım benimle yine aynı saat için sözleşmişti, bu sefer kaçabileceğimi hiç zannetmiyordum.
Ertesi gün yine sürünerek kalmıştım yatağımdan. Annem beni Özer ailesinin yalısına bırakıp şirkete gidecekti. Yola koyulduğumuzda andan itibaren beni sürekli ikaz etmekten de geri kalmadı.
"Biraz gülümser misin? Cenazeye gitmiyorsun."
Cevap vermeden yolu izlemeye devam ettim.
"Makyajını beğenmedim. Rujunu değiştir üstündekilerle hiç uyumlu olmamış."
😒😒😒
"Ne kadar özensiz hazırlanmışsın Arven."
Annemin elini üzerimden çekip güneş gözlüğümü taktım.
"Bana teşekkür edeceksin ama haberin yok. Ne büyük bir nimet bu bir bilsen."
"Sana gerçekten inanamıyorum. Lütfen daha fazla konuşma."
Allah'ım sen sabır ver bana. Gök taşı falan düşsün, yer yarılsın, dünyaya uzaylılar saldırsın da gidemeyelim yaa.
---
Yalıya geldiğimizde annem sanki kaçacakmışım gibi kolumdan sımsıkı tutarak beni içeriye kadar götürdü. Neyse ki bizim itiş kakış içeriye girişimizi kimse görmemişti. En azından ben öyle umut ediyordum. Ve ne yazık ki dilediğim hiçbir şey olmadı. Halbuki uzaylılardan çok ümitliydim. Dünyayı istila edecekleri o günü sabırsızlıkla bekliyorum.
Annemin beni bıraktığı yerde dikilmeye devam ederken nereye gideceğimi bilememiştim. Karşımda kocaman bir merdiven ve karşılıklı duran 8 kapı vardı.
Neden beni kimse karşılamamıştı?
Olduğum yerde kalsam mı yoksa birine seslensem mi karar veremiyordum. Ben sap gibi dikilmeyi sürdürürken bir kapı açıldı ve Arsel çıktı. Sinirli bir ifadeyle bana bakarken sanki aklından bin türlü şey geçiyordu.
"Ne işin var burada?"
Beni azarlıyor mu bu? Umarım bana öyle geliyordur.
"Anneniz çağırdı." Dedim yüzümde karşımdakini böcekmiş gibi hissettirecek en rahatsız ifademle.
"Seninle açık konuşacağım. Adın neydi?"
"Ne söyleyecekseniz söyleyin!"
"Eğer olmazsa, kendini üzme olur mu küçük hanım. Mutlaka prense çevirebilecek bir kurbağa bulabilirsin. Malum yaz ayları..."
"Kurbağa olduğunuzu mu itiraf ediyorsunuz?" Güldüm.
"Hayır hanımefendi. Zaten prens olan birini tekrar prense çevirmeniz mümkün değil."
"Aa-Ah! Siz önce yeni tanıştığınız bir kızla nasıl konuşacağınızı öğrenin beyefendi. Prens olduğunuzu iddia ediyorsunuz ama bu işi pek kıvıramamışsınız, belli ki kafanız hala kurbağa olarak çalışıyor."
"Dikkat et. Benimle böyle konuşabileceğini mi sanıyorsun?"
"Halbuki en temel husus nezaket kuralları. Sizi gören prensten daha çok Bağcılar'da her köşe başında rahatlıkla bulunabilecek kekolarla karıştırır."
"Ne?!"
Hayretler içersinde bana bakarken Meltem Hanım geldi. Sinirle kollarımı önümde birleştirdim.
"Ah çocuklar umarım bölmemişimdir. Arsel'cim bir dakika gelir misin?"
Delinin zoruna bak ya! Neymiş de heveslenmeyecekmişim. Ulan ne savaşlar veriyorum ben haberin var mı senin be ! Gerizekalı...
Tam gitmek için kapıya yöneldiğimde Meltem Hanım seslendi.
"Arven."
Al işte başlıyoruz...
"Arsel ile birlikte biraz dolaşmanızı istiyorum. Gençsiniz siz, bilirsiniz ne yapacağınızı. Gezin tozun eğlenin biraz. Birkaç haftaya hiç vakit bulamayacaksınız."
"Bağcılar'a gidelim en iyisi siz seversiniz hanımefendi."
Sinirle yumruklarımı sıkarken Arsel bir şeyler mırıldanıp masadaki anahtarı aldı ve odadan çıktı.
"Arven'cim. Bizim ki sinirliyken ne dediğini bilmez pek. Kötü bir şey derse kafana takma olur mu?"
Neden alttan alan ben oluyormuşum?! Onun ki sinirde benim ki başka bir şey mi? Hiç kusura bakmayın Meltem Hanım oğlunuza hiç nazik davranmayacağım.
El mahkum peşinden gittiğimde resmen onun kokusuyla bütünleşmiş arabanın içinde kendimi fazlalık gibi hissettim.
"Kemerini tak!"
"Bana ne yapacağımı söyleyemezsiniz."
"Sen bilirsin."
Arabayı çalıştırıp evden çıktıktan kısa bir süre sonra ana yola çıkmıştık. Kaba bir tabir olacaktı biliyorum ama amele sümüğü gibi koltuğa yapışmış durumdayım. Bir araba bu kadar hızlı sürülür müydü laan!
"Biraz yavaşlar mısınız?"
"Ne oldu? Korktun mu?"
"Ne alakası var? Ben çevredekiler için endişeleniyorum."
Güldüğünü hissedebiliyordum ve bu beni sinir ediyordu.
"Ne gülüyorsunuz ya?!"
"Kemerini takmak için geç kalmış sayılmazsın."
Arabanın ikaz sesi Arsel hızlandıkça artıyordu. Resmen beynimin içinde ötüyordu artık. Ama inat etmiştim. Ölesiye korkuyordum ama sırf o söyledi diye kemeri takmak istemiyordum.
"Bana bakın ben çok ciddiyim. Hemen durdurun şu arabayı!"
"Madem sende istemiyorsun bu evliliği ikimizide kurtarıyorum işte."
"Ne! Nasıl bir ruh hastasısın sen be! Hayatımı sonlandırma vazifesi sana mı düştü?!"
"Bak sen, korku denen duygu nelere sebep oluyormuş. Bende geldiğinden beri ağzınıda eğreti duran şu siz-biz saçmalığını ne zaman bırakacağını merak ediyordum."
"Arsel durdur şu arabayı! Ya durdursana!"
Frene aniden basmasıyla başımı cama çarpmıştım sonrasındaysa etraf bir anda kararmıştı.
---
Gözlerim acıyordu. Doğrudan yüzüme tutalan bir ışık mı vardı acaba?
Gözlerimi yavaşça araladığımda Arsel'i gözlerime ışık tutarken buldum.
Korkuyla geriye sıçradığımda güldü.
"Amma uyudun..."
"Ne oldu bana?" Başımı tutarak kalkmaya çalıştım.
"Beni dinlemeyip kemerini takmadığın için başını çarptın."
"Hayır, bence arabayı çok hızlı kullandığın akabinde frene aniden bastığın için başımı çarptım."
"Neden cevabını bildiğin sorular soruyorsun ?"
"Pisliğin tekisin! Nefret ediyorum senden!"
Gözlerini kırpıştırırken beni rahatsız edici bir gülümsemeyle süzdü.
"Manyak herif!"
Kafamda kocaman bir şiş vardı. İnanamıyorum ya. Şu son 2 günde yaşadıklarıma gerçekten inanamıyorum.
Bir kafeye geçip oturduğumuzda kafama buz koydum. O ise gülerek bakıyordu bana.
"Görmeyeli saçların uzamış."
Elimde ki buz ona fırlattığımda gülmeyi sürdürdü.
"Küçücük böceklerden korkan çelimsize bak sen."
"Daha 6 yaşında olduğumu düşünecek olursam sanırım bu gayet normal bir durum."
"Kendini böyle avutmaya devam et."
"Biliyorum beni çok seviyorsun. Emin ol bende en az o kadar çok seviyorum." derken gözleriyle bir yeri işaret ediyordu. Arkamı döndüğüm an beni kendine çekip kolunu omzuma attı.
"Ne oluyor be! Çek şu kolunu."
"Lütfen kıpırdanmayı kes ve gülümse."
"Ulan malum yerlerine yumruğu yiyeceksin şimdi kes yılışmayı."
"Allah'ım beni neyle sınıyorsun sen?"
Ortam aniden aydınlanıp tekrar eski haline döndüğünde kıpırdanmayı kesip etrafıma bakındım. Elinde kocaman fotoğraf makinesiyle türünün tek örneği olan bir hayvanı çeker gibi iştahla bizi görüntüleyen o baş belası magazinciler...
"Kalk hadi gidiyoruz."
"Seninle hiçbir yere gitmiyorum. Bir daha arabana bineceğimi mi sanıyorsun?!"
Kolumdan tutup beni zorla kaldırdıktan sonra peşinden sürüklemeye başladı.
"Napıyorsun ya?!"
"Evin nerede?"
"Sanane!"
"Bana bak adam akıllı cevap ver!"
"Senden beni eve bırakmanı isteyen oldu mu?"
Derin bir nefes alıp arabayı çalıştırdı.
"Bin hadi."
"Kulaklarında da sorun var herhalde senin! O arabaya bir daha binmeyeceğim!"
Arabadan inip yanıma gelmesiyle beni karga tulumba arabaya bindirmesi 10 saniye sürmüştü.
"Manyak mısın sen?! Buna resmen adam kaçırmak denir! Şikayet edeceğim seni! Hemen indir beni!"
Az ileride bir taksi durağında arabayı durdurup beni taksiye bindirdi ve bir tomar para bırakıp kendi arabasına döndü.
Allah'ım biliyorum bu sadece fragman. Lütfen, lütfen bir şeyler olsun ve ben evlenmeyeyim şu manyakla.

✨ BİR BULUT OLSAM ✨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin