Gitmek mi daha zor kalmak mı?-15

227 19 1
                                    

Ortalık bir anda nasıl karıştı anlamamıştım ama Eylül'ün söylediklerinden sonra Arsel'in masayı devirdiğini hatırlıyorum. Kısa sürede onun yanına ulaşıp Eylül'ü kolundan yakaladı ve kendine çekti. Sadece onun duyacağı şekilde bir şeyler söylerken gözlerinden ateş çıkıyor gibiydi adeta. Eylül kolunu ondan kurtarmaya çalışırken gözlerini Arsel'den kaçırıyordu. Arsel onun çenesinden tutup gözlerine baktığı sırada Ahmet Bey Arsel'i geriye itti. Bense korkuyla bir köşeye kaçtım. Ahmet Bey'in talimatıyla dışarıdan gelen birkaç adam onu kollarından tuttu.
"Bırakın lan beni!"
"Sakinleşene kadar dönmeyeceksin lan bu eve duydun mu beni!"
"Ahmet!"
Meltem Hanım Arsel'in peşinden gittiğinde ben nereye gideceğimi bilemeyip olduğum yere çivilendim. Tüm bu kargaşaya sebep olan kişi yani Eylül ise timsah gözyaşlarını akıtarak Ahmet Bey'in omzunda ağlıyordu.
---
2 Sene Önce
Özer holding yurtdışında isimlerini duyurmak için sık sık konferanslar düzenliyor açılacak olan şubeleri için büyük anlaşmalara imza atıyordu.
Ahmet Özer işleri yoluna sokmayı başarmış ve yeni açılan şirketin başına bir süreliğine kendisi geçmişti. Arsel'in tüm bu sorumluluğun altından kalkabileceğini çok iyi biliyordu. Lakin oğlunun, kararlarına saygı duymayışı ve kendisini karşı olan sorgulayıcı tavırları ve itaatsizliği yüzünden işleri kızı Eylül'e bırakmış ve kendi çıkarları doğrultusunda Arsel'in nefretini üzerine çekmişti.
***
Arsel dışarıya çıkartıldığında öfkeden delirmiş durumdaydı. Endişeyle peşinden gelen Meltem Hanım oğlunu sakinleştirmenin bir yolunu düşünüyor bir yandan da onunla göz teması kurmaya çalışıyordu.
"Seni sinir etmek için söylediğini biliyorsun Arsel."
Meltem Hanım onun sessizliğinden faydalanarak oğluna dokundu.
"Hırsını doğru yönde kullanmazsan seninle alay etmeye devam edecek."
"Başka ne istiyorsunuz benden? Şu iki yılı zehir ettiniz bana, hayatımı s*ktiniz hâlâ hırstan bahsediyorsun! Ne istiyorsunuz benden?!"
Arsel ellerini saçlarına daldırıp, kökleri acıyana kadar onları çekiştirdi. Aldığı nefes ona yetmiyor gibiydi başını tutarak yere çöktü.
"Lütfen sakinleş oğlum. Bu halin beni çok üzüyor."
Annesine baktığında, bakışlarıyla resmen delip geçmişti onu. Ayağa kalkıp bir sigara yaktı ve derin bir nefes aldı.
"Ben gidiyorum anne."
"Arsel konuşma böyle lütfen. Nereye gideceksin?"
"Cehenneme!"
"Arsel söyleme böyle lütfen."
"En azından kafamı dinlerim biraz."dedi gülerek Arsel ve bir nefes daha aldı sigarasından.
"Arven ne olacak peki?"
"Her şeyi kusursuzca planlıyorsunuz ya. Ne olacağına bir şey bulursunuz siz."
"Şimdi çok sinirli olduğun için böyle konuşuyorsun. Benim oğlum validesini üzmez."
"Seni üzmemek için ne hale geldim be anne. Ölüyorum görmüyor musun? Beni azat et artık..."
***
Ortalık biraz yatıştıktan sonra Meltem Hanım eve geldi. Ahmet Bey başını tutarak koltukta oturuyordu.
Sanıyorum ki tansiyonu yükselmişti ama ölçtürmek de istemiyordu. Meltem Hanım'ı görünce gözleri bir anlığına etrafa bakındı.
"Nerede o?"
"Beğendin mi yaptığını? Halbuki bu gelişinde birazcık değişmiş olabileceğini düşünmüştüm ama sen çizgini bozmadan devam ediyorsun!"
"Biliyorsun anne, ailenin hiçbir ferdinde geri adım atma huyu yok. Benden de böyle bir şey beklenmez."
"Seninle açık konuşacağım Eylül. Eğer Arsel giderse olacakları düşünmek bile istemezsin. Onun gitmesine izin vermeyeceksin!"
"Bunu yapmayacağımı biliyorsun."
"Yerinde olsam karar vermeden önce bir kez daha düşünürdüm Eylül, Amerika'yı çok sevmiş gibisin."
Tüm bu konuşmalara bir anlam vermeye çalışarak dinliyordum. Arsel giderse demişti Meltem Hanım, sahiden gidecek miydi yani? Onu bu kadar sinirlendiren ya da üzen şey sahiden Eylül'ün söyledikleri miydi?
***
2 yıl önce...
Eylül Amerika'da ki şubenin başına geçeceğini öğrendiğinde mutluluktan deliye dönmüştü.
Gitmeden önceki son gününde Arsel, akşamdan kalmalığın yan etkisiyle bitkin haldeydi bu nedenle günün yarısını uyuyarak geçirmişti. Onun uyanmasını büyük bir sabırla bekleyen Eylül, Arsel'in odasına gidip yatağın karşısında ki koltuğa oturdu ve uyanması için telefonundan yüksek sesle videolar izlemeye başladı. Arsel uyandığında, keyifle arkasına yaslandı.
"Günaydın kardeşim. Uyandın demek, ah benimde 1 saat sonra uçağım kalkacak. Sana hediyemi göstermeden gitmek istemedim."
Ayağa kalkıp arkasında ki ofis masası ve sandalyesini göstererek ekledi.
"Biliyorum bu durum seni fazlasıyla üzdü. Bende dayanamayıp sana bunları yaptırdım. Umarım seni biraz yatıştırır. Hadi ben kaçtım."
Elinde ki metal kartı Arsel'in üzerine atıp odadan çıktığında Arsel kendine gelebilmiş değildi. Bilinci birazcık açıldığında kartta yazanlara ve karşısında duran ofis masasına baktı.
Onun peşinden gitmemek için kendini zor zaptetmişti. Sinirle, önce sandalyeyi sonra üzerinde isminin yazılı olduğu metal kartı duvara fırlattı. Kartın çarpmasının etkisiyle duvarda bir oyuntu oluşmuştu. Tabi bununla kalmamamıştı öfkesi, odasında ki her şeyi Hulk gibi yerle bir etmiş sonrasında masayı balkondan aşağıya itip ateşe vermişti. Annesi onun bu haline dayanamıyor içten içe kendini yiyip bitiriyordu fakat elinden de hiçbir şey gelmiyordu...
***
Meltem Hanım da sakinleştiğinde yanına gidip oturdum. Ben sorana kadar kafasını kaldırmamıştı.
"Arsel gidecek mi?"
Gözleri dolu dolu bakmıştı bana.
"İki kez gitmesine engel oldum ama bu sefer... Bu sefer çok kararlı Arven. Ben bile karşısında duramıyorum."
"Şimdi nerede?"
"Yine sızacaktır bir yerde. Çok içecektir, bir de arabanın başına geçerse... Ah neyse ki Ahmet'in arabasına el koyma ambargosu bir işe yaradı. Senden çok şey istiyorum biliyorum ama... Yanında olur musun?"
"Bir etkim olacağını sanmıyorum. Hem nerede olduğunu bile bilmiyorum."
Aksine benim varlığım gitmeye bile teşvik edebilir.
"Şu an çok sinirli, yanında sağlıklı düşünen birinin olması iyi olur Arven lütfen bul onu, şoför Arsel'in en sık gittiği mekanları biliyor."
Yine Meltem Hanım'ı kıramayıp biraz emrivaki oluşuyla biraz da evdeki matem havasından kurtulmak için Arsel'i arama işine koyulmuştum. Ailenin şoförü ile beraber mekanları tek tek gezmeye başladık.
3 saate yakın umutsuz arayışın sonunda tam eve dönmeye karar vermişken sahilde biraz yürümeye karar verdim. Ki ben moralim bozuk olduğunda genellille buraya gelirdim. Belki Arsel'de öyle yapmıştır.

Ben önde şoför arkada yürürken kayalıkların orada kalabalık insan gruplarının arasında yalnız oturan birini görmüştüm

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ben önde şoför arkada yürürken kayalıkların orada kalabalık insan gruplarının arasında yalnız oturan birini görmüştüm.
Arsel olmasını ümit ederek ilerlediğimde tahminimin doğru çıkmıştı, bu Arsel'di.
Yavaşça yanına oturunca memnuniyetsiz bir ifadeyle süzdü beni. Başta tanıyamamıştı, sonra ifadesi yumuşadı. Anlaşıldı, annesinin bahsettiği gibi zil zurnaydı.
"Yine mi sen?"
"Annen senin için çok endişeleniyor ve bende..."
"Bana iyi gelebileceğini mi düşündün? Git başımdan Arven, uğraşamayacağım seninle..."
"Meltem Hanım'ın hatrı olmasa ne halin varsa gör derdim ama şanslısın. Burada sessizce duracağım. Seni rahatsız etmem merak etme."
Derin bir nefes alıp yüzünü ovuşturduktan sonra yere uzandı.
"Gerçekten gidecek misin?"
"Hani sessiz duracaktın?"
"Tamam kabul ediyorum. Bu konuda başarılı değilim. Sen kazandın, şimdi sorumu cevapla lütfen."
Gökyüzüne bakarak bir yıldızı işaret etti.
"Neden yıldızlarda yaşayamıyoruz?"
"Kendini küçük prens mi sandın sen?"
"Bu isim için biraz büyüğüm galiba."
Gülümsedi, sesi gittikçe alçalıyordu. Uykuyla uyanıklık arasında bir haldeydi şu an. Meltem Hanım oğlunu gerçekten iyi tanıyor.
"Kaç tane içtin?"
Parmaklarını saymaya çalıştıktan sonra gülerek "Hatırlamıyorum." dedi gülerek.
Bende yanına yatıp baktığı yere bakmaya çalıştım.
"Nereye bakıyorsun?"
"Söylesem bile aynı şeyleri göreceğimizi mi sanıyorsun?"
Yine haklıydı. Gözlerini kapatmıştı. Sakince nefes alıp veriyordu, onu gören uyuduğunu sanabilirdi.
"Arsel lütfen gitme."
"Ne?"
"Biliyorum başına bela oldum senin. Sende benim için öylesin evet ama ... Benim senden başka gidebileceğim hiçbir yerim yok artık."
Tek gözünü açıp bana muzipçe baktı.
"Bunu nakavt sayabilir miyim?"
Başımı omzuna yasladım.
"Senden nefret ediyorum ama sensiz de ne halt edeceğimi inan bilmiyorum..."
"Haklısın." dedikten sonra bana baktı. Gözleri dudaklarıma doğru kaydığınında kısa süreli bir sessizlik olmuştu. Bu sürede kalbim yerinden fırlayacak gibi çarpmıştı. Sıcacık nefesi yüzüme çarparken, ondan gelen alkol kokusuyla sarmalanmıştım, neredeyse beni de sarhoş edecekti. Gözlerim kendiliğinden kapandığında başımı hafifçe yukarı kaldırdım.
"Sen benim başıma sahiden bela oldun..." kolunu ellerimin arasından çekip ayağa kalktı.
"Geliyor musun?"

✨ BİR BULUT OLSAM ✨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin