Deliremiyorum doktor-32

222 17 2
                                    

BÖLÜM ŞARKISI:The silent Comedy-Bartholomew
O anı tekrar yaşıyormuş gibi hissettiğinde eli karnına doğru kaydı Arsel'in.Kalp atışları hızlanmaya başlarken,aklından geçen onlarca işkencenin hepsini tek tek onların üzerinde denemeyi hayal etti.Bugün gördüklerini birkaç saatliğine unutacak ve Arven'i de alıp bu saçmalığa bir son verecekti.Kolunda ki askıyı çıkartıp sadece alçıyla kaldıktan sonra Emre'nin masaya bıraktığı silahı aldı.Bir insan silahını neden düşmanının yanında bırakırdı.Birkaç saniye boyunca elinde ki silaha bakıp atış poligonunda ki günleri düşündü.Hafıza kaybı bazı yetenekleri de götürmüyordu öyle değil mi?Emre odaya döndüğünde Arsel silahı arkasına sakladı.Gülümsemesine engel olamıyordu.
"Ne oldu?Neden gülüyorsun sen?"
"Emre sobe!"
Arsel'in kendisine misilleme yaptığını anlayan Emre daha kaçma fırsatı bulamadan omzuna isabet eden kurşunla yere düştü.
---
Arven*
"Bunu kişisel algılamanı istemezdim Arven'cim ama senden hiç haz etmiyorum bu yüzden ne düşündüğün umrumda değil."
Eylül ya da diğerlerinin söyledikleri ve yaptıkları değil Arsel'in tavrı mahvetmişti beni.Şu an ölsem belki bu kadar canım acımazdı.Ağlamayı bırakıp yanaklarımı omzuma sildikten sonra gülümsedim.
"Hiçbir şey yapmadığım halde seni rahatsız etmiş olmam benim için ne büyük bir zevk bilemezsin."
Eylül kollarını önünde birleştirdiğinde kapı aralandı ve içeriye ağır adımlarla Arsel girdi.
"Kardeşim.Daha iyisin ya?"
"Çok daha iyiyim Eylül ama kimin için belirsiz."
Arsel yine aynı nefret dolu bakışlarıyla bana baktıktan sonra sadist bir gülümsemeyle Eylül'e döndü.Eylül onun bakışlarından habersiz bana doğru yaklaşırken,belkide hayatının en büyük hatasını Arsel'e arkasını dönerek yapmıştı.Her şey saniyeler içinde gerçekleşti; Arsel arkasında tuttuğu silahın kabzasını Eylül'ün kafasına vurup ifadesice onun düşüşünü izledi.
*Kural 1: Bir insanın size olan bağlılığından emin değilseniz ona asla arkanızı dönmeyin!*
Şaşkınlıkla gözlerim açılırken Arsel onu kenarıya çekip büyük bir rahatlıkla karşıma oturdu.
"Sana söyleyecek fazla bir şeyim yok Arven ama şunu bilmelisin ki ben hayatım boyunca hiç bugün ki kadar aşağılanmadım.Hatta şu an hissettiğim ağrılar bile içimdekini bastıracak nitelikte değil."
"Neyden bahsettiğini anlamıyorum."
Hala ağladığım için yanaklarımı omuzuma silmeye devam ettim.
Arsel silahın namlusuyla başını kaşıyıp biraz beni süzdü.Silahı başından çekse belki daha rahat düşünebilirdim..
"Yeni arkadaşın nerde? Bekle! Tahmin etmeme izin ver. Seni kandırdı değil mi?Çok yazık."
"Sen neler söylüyorsun böyle? Arkadaşım da kim?"
"Artık sana karşı nasıl davranmam gerektiğini bilmiyorum.Sanki seni hiç tanımamış gibiyim."
Ne yani, yoksa...Arsel beni Deniz ile birlikte mi gördü. Oturduğu sandalyeyi arkamda duran pencereye doğru fırlattı. Eş zamanlı olarak çığlık atıp yerimde kaskatı kesildim.Etrafa saçılan cam parçalarından biriyle bileklerimde ki ipleri kesti.Kalkıp birkaç adım geri çekildim. Normal şartlar altında ondan korkmuyordum ama şu an şartların hiç normal bir hali yoktu ve karşımdakinin benim tanıdığım Arsel olduğundan da emin değildim.
"Gidebilirsin."
"Ben buraya senin için geldim. Seninle konuşmadan hiçbir yere gitmem!"
"Git buradan Arven."
"Seni bir kez tek başına bıraktım.Bunu bir daha yapmayacağım!"
"Çok etkilendim!"dedi alaycı bir tonda ve yerde ölü gibi yatan Eylül'ü kollarından çekerek kaloriferin önüne sürükledi.
"Ölmek mi istiyorsun sen. Kendine zarar veriyorsun!"
Arsel sanki ben orada değilmişim gibi işine odaklanmıştı.Daha önce işkence odası olarak isimlendirdiğim odaya girdiğinde ben kapının önünde kaldım.
Dolaptan bir kelepçe çıkartıp geri döndükten sonra Eylül'ü bileğinden kaloriferin demirine bağladı. Sonrasında bana çarparak odadan çıktı.
"Neden ortalıkta kimse yok.Bir terslik var."
Soruma cevap vermek yerine başka bir odaya girdi.Kocaman bir bilgisayar ve üstünde bir sürü tuşun olduğu bir masa vardı.Yerde ki döşemelerden birini kaldırıp içinden bir cd çıkarttı.
"Sen her şeyi hatırlıyorsun!"
"Yeni mi uyandın?"
"Arsel, lütfen böyle davranma, dur bir konuşalım..."yine beni dinlemeden odadan çıktı.O kadar hızlı yürüyordu ki ona yetişmekte zorlanıyordum.
"Bugün yaptıkların sağlığın açısından çok zararlı buradan hemen gitmezsek..."
"Sana zaten gitmeni söyledim!"
"Neden bu kadar inatçı olmak zorundasın?!"
Arsel susmam gerektiğini ima eden bakışlarıyla bana baktığında yerimde sabitlendim.Çıkış kapısının olduğu kata geldiğimizde Selen karşımıza çıktı.
"Bir yere mi gidiyordunuz?"
Arsel duramayıp sendelediğinde onu kolundan yakaladım. Sanki kolundan tutmuş olmam Selen'in karşımızda durmasından çok daha rahatsız edici bir şeymiş gibi bana baktı ve kolunu ellerimin arasından çekti.
"Selen, onun gitmesine izin vermelisin."
"Tek istediğim beni sevmen, bize bir şans vermendi.Tüm bu olanlara katlanmak daha mı kolay? Sahiden beni hiç sevmedin mi?Anlamıyorum, daha birkaç aydır tanıdığın bir kız için mi her şey?! Şu haline bak! Sen ölüyorsun! Seni öldürüyor!"
Bize baştan aşağıya süzmesinin hemen ardından Arsel daha fazla ayakta duramayıp dizlerinin üstüne çöktü. İşin tuhaf tarafı eş zamanlı olarak Selen'in bayılmasıydı. Arsel'in yanına diz çöktüğümde Selen'in bayılmasına Deniz'in sebep olduğunu anlamıştım.
"Bende nerede olduğunu merak ediyordum."
"Sizinle hiçbir problemim yok.Dışarıyı temizledim.Çıkmak için güvenli."
"Senden yardım isteyen olmadı.Kendi işine bak!"
"Arven yapma böyle lütfen. Seni seviyorum."
Biz tartışmayı sürdürürken Arsel ellerimi üzerinden çekip güçlükle ayağa kalktı.
"Evet kabul ediyorum.Selen için çalışıyordum. Seni buraya getirmemi o istedi ama sana olan duygularım yalan değildi! Seni ilk gördüğümde bunun yanlış olduğunu anladım!"
"Duyguna sokayım senin!"
"Sen bu konunun tamamiyle dışındasın Arsel."
"Dışında mıyım? İlan-ı aşk ettiğin kişi benim karım lan!"
"Öz ailesine sırt çeviren bir insanın, hayatını birleştirdiği insana ne kadar faydası olabilir?"
"Göstermemi ister misin?Eminin bu seni yeterince tatmin edecektir."
"Sabırsızlıkla bekliyorum."
Allah'ım sen bana sabır ver Yarabbim.
Arsel'i bırakıp Deniz'in önünde durdum.Elimi yanağında dolaştırdığımda gözlerini kapatmıştı.
Bunu yaparken Arsel'in ifadesini tahmin edebiliyordum.Tam o anda tüm gücümle yüzüne yumruk attım.
"Benim nefretimde yalan değil Deniz.Seni bir daha yakınımda görürsem öldürürüm!"
Saçlarımı gözümün önünden çekip Arsel'in koluna girdim.
Şaşırmıştı, yüzünde belirsiz bir gülümsemeyle yürümeye devam etti. Arabanın yanına geldiğimizde arabasına yaslanıp ceplerini kontrol etti. Anahtarı avucuma koyarken elime bir miktar kan bulaşmıştı. Önce karnına sonra yüzüne baktım. Üzeri tamamen kan içindeydi ve yüzü bembeyazdı.
"Buradan hemen gitmemiz gerek!"
Son ayrılmamda da böyle olmuştu ama bu sefer şükürler olsun ki Arsel yanımdaydı.Sağlam olsa daha iyi olurdu tabi çünkü şu an kaybettiği her kanın ve hissettiği acının yüz mislini ben çekiyordum .
"Seni hastaneye yetiştireceğim!"
"Hayır! Şirkete gideceğiz."Göğsü bir bebeğin ki gibi hızla inip kalkarken acıyla arkasına yaslandı.
"Arsel senin hemen hastaneye gitmen gerekiyor."
"Bir kere beni dinle Arven.Şirkete gideceğiz!"
"Bunu yapamayacağımı biliyorsun!"
"Arven saniyeler aleyhimize işliyor,dayanabilirim. Lütfen dediğimi yap."
Titreyen ellerine hakim olmaya çalışarak emniyet kemerini taktı.İstemeyerek de olsa onun dediğini yaptım ve şirkete sürdüm.
Biz insanlar hep söylemez miyiz?
Fiziksel olarak çektiğimiz her acı ruhsal acının yanında bok yemiştir.
***
YAZARDAN<
Arsel arabasından aldığı ceketi giyerek önünü ilikledi.Bu üzerindeki kanı biraz olsun kamufle edecekti.Yürüyüşünü bozmayaya çalışarak ağır adımlarla şirkete girdiklerinde ikiside üstünü aratmadan doğruca Ahmet Bey'in odasına girdiler.
"Baban bizi dinleyecek midir?"
"Hayır."
Yürüyecek mecali bile kalmamıştı Arsel'in, her adımda biraz daha zorlanıyordu. Durumun farkında olan Arven ise ona yardım edebilmek için çırpınıyordu etrafında.
"Bana yaslanmanda bir sakınca yok."
"İyiyim ben!"
Arven sinirle ayağını yere vurup Arsel'in arkasından ilerledi.
Ahmet Bey sekreterinin önüne yığmış olduğu dosyaları incelerken Arsel'in, kapısını bile çalmadan odaya girmesiyle sinirlenmişti.
"Sana hiçbir şey öğretememişim belli ki."dedikten sonra "Arven'i görüp ekledi "Bunu niye getirdin, sana ondan kurtulmanı söylemiştim!"
Arsel duvara yaslandıktan sonra güçlükle "Yasemin bizi yalnız bırakır mısın?" Dedi, Ahmet Bey'inde onaylamasıyla genç kadın dışarıya çıktı.
Tutunacak bir yer arıyordu kendine ama her şey çok uzaktı ve gittikçe daha da uzaklaşıyordu.
"Geçerli bir sebebin vardır umarım."
Arsel elinde tuttuğu Cd'yi masanın üstüne fırlattıktan sonra bu sefer elini karnına koydu. Gözleri kararmaya başlamıştı, başını duvara yaslayıp kendine birkaç dakika daha kazandırmaya çalıştı.
"Bu nedir?"
Ahmet Bey, sorusunun cevabını beklemeden cd'yi hemen bilgisayarına yerleştirdi. Kısa bir süre sonra kaşlarını çatarak yerinden kalktı.
"Bu nasıl bir rezalet. İnanamıyorum!Arsel lütfen bu görüntülerin başka bir kopyası olmadığını söyle! Eylül, Orhan'a neden böyle bir şey yaptı?!"
"Belki de bu sorunun cevabını siz verirsiniz."
Arven başını dikleştirip öfkeyle Ahmet Bey'i süzerken, Arsel tamamen başka bir boyuta geçmişti artık.
"Konuşsana oğlum! Dilini mi yuttun?"
Bir şey söylemek istemişti, kısa süreliğine Arven ile göz göze geldiklerinde,
Arven durumu fark etmişti. Onu tutmak istemişti ama çabası nafileydi.Arsel yaslandığı duvardan kayıp yere yığıldığında Ahmet Bey panikle yanına koştu. Ne olduğunu bile anlayamamıştı.Tek düşündüğü kolları arasında kıpırdamadan yatan oğlunu ayağa kaldırabilmekti.İlk kez korkuyu iliklerine kadar hissetmişti. Oğlunu kaybetme korkusunu...
"Arseel! Arseel cevap ver oğlum!Kalk ayağa hadi! Ambulans çağırın! Yasemiin!"
***
Arven*
O lanet günden bu yana 2 gün geçti.Bu süre zarfında doktor,Arsel'i iç kanama riski ve şiddetli ağrı duyusu nedeniyle sürekli uyuttu. Hastaneye geldiğimiz andan itibaren de gazetecilerin haber yapmaması için titiz bir çalışma yapılmış ve bunun dışında Ahmet Bey Arsel'in yanından sadece Eylül'e hesap sormak için ayrılmıştı. Ne yaptığını açıkçası merak etmedim. Zaten Meltem Hanım ve Ahmet Bey'in çıkan hortumculuk haberlerinden sonraki tavırları onlara karşı nasıl bir tutum sergilemem gerektiği konusunda kararsız kalmama sebep oluyor, bu yüzden iletişim sorunları yaşıyor ve mümkün olduğunca onlarla konuşmuyordum. Tabi bunlar sonra düşüneceğim şeyler.Şimdi düşünmem gereken şey Arsel'in gönlünü alabilmek çünkü dergiler, gazeteler ve magazin sayfalarının hepsinde ben ve Deniz varız.Utanç verici ve açıklaması zor bir durum. Keşke Arsel'e bunu telepatik yoldan anlatabilmemin bir yolu olsaydı.
Sizde aklınızdan Arsel'de Selen ile birlikteydi diye geçiriyorsunuz değil mi?Bunu düşünmeyi, Selen karşımıza çıktığında bıraktım. Tüm bu olanların sebebini kendisi açıkça dile getirmişti zaten.

Derin düşünceler arasında kaybolup gitmişken annemin elimi tutmasıyla kendime geldim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Derin düşünceler arasında kaybolup gitmişken annemin elimi tutmasıyla kendime geldim.
"Arsel uyandı."
---
"Uyanmana sevindim.Sanırım son birkaç günün acısını çıkartıyordun."
Buruk bir gülümsemeyle ona baktığımda söylediklerime aldırmadan bana baktı. Kan kaybına bağlı olarak bembeyaz kalan vücudunda ki tek renk gözlerinin altında ki morluklardı.
"Benimle konuşmayacak mısın?"
Yine yoğun bir sessizlik odaya hakim olduğunda gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.
"Gördüklerin tamamen yanlış anlaşılma. Onunla görüşme sebebim babamı temize çıkarmak ve sana ulaşabilmekti. Seni bana karşı nefretle doldurmamaları için karşıma çıkan tek fırsatı nasıl geri çevirebilirdim? Sende biliyorsun, Deniz'i beni oraya getirmesi için ayarladılar ama öyle aptalım ki onun sırnaşık hallerini engelleyemedim.Senin güvenine ihanet ettim.Sana yemin ederim sadece sarılacağını söylemişti.İzin vermedim ama o..."
Beni dinlemiyormuş gibi hissediyordum.Bu yüzden cümlemin kalanını söyleme cesareti bulamadım.Burnumu çeke çeke boğuk bir sesle "Sanırım sana sandığımdan daha fazla alıştım ve yokluğunda yuvasından düşmüş yavru bir kuştan farksız kaldım. Beni önemseyen iki erkekten birini kaybettim, onu geri döndürmem artık imkansız ama seni kaybetmeyeceğim...Yuvama dönmeme izin ver Arsel ..."Ağlamaktan konuşamaz hale gelmiştim artık. Söylediklerimin bir çoğunu anlamadığıni bile düşünüyordum zaten,öyle garip bir ses tonuyla söylemiştim ki her şeyi bir tek burnumdan baloncuk çıkmadığı eksikti.Yorgun gözlerini bana çevirdiğinde yarım ağız bir gülümsemeyle baktı.
"Aptal bir sarışın olduğunu kabul ediyor musun yani?"
Söylediğim o kadar şey arasından sadece buna takılmış olman...Ah Arsel ah.Gülünce sanki kararmış dünyam aydınlanmış mezarlıktan farksız kalan içim çiçek bahçeleriyle donanmıştı.Sende hissediyor musun?Affetmemişti beni ama gülmüş olması bile içimde umut kelebekleri uçurmuştu.
"Sen hayatıma girdiğinden beri kendime daha fazla güveniyorum.O kadar çok şey öğrettin ki bana."
"Ne güzel konuşuyorsun böyle."
Gözlerimi silip elini tuttum.
"İçimden geçenleri söylüyorum sadece."
Arsel uzanıp yanağımı okşadığında gülümsedim.Gözümden yanağıma doğru süzülen yaşı sildi.
Arsel'in Deniz ile ilgili olan bu tavrının beni kıskandığı için olmasını isterdim ama muhtemelen, onun soyadını taşıyorken başka bir erkekle böylesine samimi görülmem gururunu kırmıştı. Üstelik bizim için hayatını tehlikeye attığı sırada. Evet, büyük bir ihtimalle sebebi buydu.Şahsen ben kendimi düşünüyorum da. Onu Selen ile gördüğümde ağlamıştım. Daha fazlası olsaydı yıkardım herhalde ortalığı, gerçi ben...Her neyse hem beni neden kıskanacaktı ki.Arsel'in beni sevmesi milyarda bir gerçekleşecek bir olasılık.Evlilik anlaşması olmasaydı muhtemelen hayatımızın geri kalanını çocukken birbirimize yaptığımız o eşek şakalarını anlatarak anmış olacaktık.İyi olarak anacağımızı pek zannetmiyorum tabi çünkü ben şimdi bile aklıma geldiğinde ana avrat sövesim geliyor.

İyi olarak anacağımızı pek zannetmiyorum tabi çünkü ben şimdi bile aklıma geldiğinde ana avrat sövesim geliyor

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
✨ BİR BULUT OLSAM ✨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin