Güç şehri oluşum merkezi...
Onlarca büyüle bir seviyesi büyücü ve büyülü savaşçı enerjileriyle oluşum merkezine enerji yolluyordu. Bir yandan hizmetkarlar büyülü hayvanlara ait çekirdeklerle merkezdeki küreyi besliyorlardı. Normal şartlarda 10 büyüyle bir seviyesi savaşçı ve az miktarda çekirdek merkezi desteklemek için yeterdi ama şu an merkez titriyordu ve her geçen saniye daha fazla enerji istiyordu.
Güç şehri krallığın büyülü savaşçı eğittiği önemli yerlerden bir tanesiydi. Adından anlaşılacağı gibi büyülü savaşçının yolunu yürüyen kişileri eğitmek için kraliyetteki en iyi yer olarak biliniyordu. Büyülü savaşçılar büyüyle bir seviyesine ulaştıklarında büyücülerden daha güçsüz kabul edilirlerdi ve ruh dokunuşuna geçme şansları yok denecek kadar azdı. Buna rağmen üretilmeleri büyücü üretmekten çok daha kolaydı.
Önemli bir ayrıntıdan bahsedecek olursak normalde bir şehirde bu kadar çok büyüyle bir seviyesi kişi olmaz. Krallık dış ticarette en büyük karını büyülü hayvan avlayarak kazanıyor olsa da varlığını sürdürmesini tarıma borçluydu. Bunun yüzünden şehirlerdeki nüfus çok fazla değildi. Her köy bu tarz bir tehlikeli dünyada var olabilmek için büyüyle bir seviyesi bir lidere ihtiyaç duyuyordu. Bunca büyüyle bir seviyesi kişinin bir anda belirmesinin sebebi de buydu. Krallık köylerdeki güçlü kişileri savaşa çağırmıştı.
Hisar ne yazık ki benzer bir uygulama yapamıyordu. Hisarın toprakları büyülü hayvanlarla dolu ormanın sınırlarıydı ve köyleri kraliyetten çok daha büyük tehlike altındaydı. Her savaş için sınırlı kaynak göndermelerinin ve savaşların uzun sürmesinin sebebi de buydu.
Bu konuyu bırakacak olursak oluşum merkezinden fark edilmek için fazla küçük çatlaklar oluşmaya başlamıştı. Oluşum yapısı gereğince bir yerden kırılınca tümden kırılacak şekilde yapılmıştı. İkinci yan etki ise tehdide karşı sınıra kadar enerji yolladığından kendine de hasar verebilecek oluşuydu. Bu sefer çok fazla enerji tek yere verilse de kalkan hala tehdit edildiği için oluşum fazla enerjiden çatlamaya başladı.
Büyüyle bir seviyesi bir savaşçı duyduğu garip sesin etkisiyle oluşum merkezine baktı. Minik bir çatlağı fark ettiğinde gözleri sonuna kadar açıldı ve çevresine durumu haber verdi. Her biri fazla enerji vermeye devam etmek zorundaydılar yoksa kalkan geçilir ve kırılırdı. Ama fazla enerji vermeleri sebebiyle de oluşum kırılmaya başlamıştı. Bu döngünün tek çözümü saldırının durdurulmasıydı.
...
Gölge enerji emmeye devam ederken bir anda rakiplerinin fiziksel silahlarla ona saldırmayı istediğini fark etti. Gölge fark ettiğinde çok geçti ve bir çok silah ona nişan almıştı. Oklar vb. silahlar Gölge'nin konumuna doğru atıldı.
''Lanet''
Gölge'nin zırha güvenmekten başka şansı yoktu ve gözlerini kapattı. Gelecek acıyı düşünerek kendini sıktı...
Bir kaç saniye sora Gölge ok dev ok cirit vb. atış sesini duysada canının yanmadığı için şaşırdı. Gözlerini açtı ve tüm silahların içinden geçip gidişini gördü. Gölge bunu görünce bir anda sevindi.
''Doğru ya bu silahlar sihirle kaplanmamış durumda sihirle kaplansalar kalkandan geçemezlerdi. Ben ise tüm fiziksel nesnelerini içinden geçebilirim.''
Gölge bir an sonra üzgün bir hale geldi. Gözleri boş boş bakıyordu.
''Dün o oku boşuna mı yedim?''
...
Savunmacılar silahlarını çılgınlar gibi siyah dumana doğru atıyorlardı. Dumanda ne olduğunu göremiyor olsalar bile, Gölge'nin kılcının kalkana saplandığı yerdeki siyah iz hala yerindeydi buda Gölge'nin iyi olduğunun göstergesiydi. Bir anda siyah dumandan bir ses geldi.
''Bir ölüyü tekrar öldüremezsiniz. Bana yapılan cezalandırılana kadar ruhum huzur bulmayacak.''
Karşıdaki büyüyle bir seviyesi bir kişi doğruyu ve yanlışı sözlerden ayırt etme yeteneğine sahip garip bir doğal yeteneğe sahipti. Aslında bu tarz doğru yanlış yetenekleri büyüyle bir seviyesi olan kişilerde yaygındı. Hayatta kim bir yalan yüzünden acı çekmedi ki? Bu kişi diğer herkezen daha korkmuş hale geldi.
''O o doğruyu söylüyor. O gerçekten de ölü.''
''Ölü savaşçı.''
''O yoksa Gölge mi?''
''İmkansız. O öldü.''
''Aptal o zaten ölü. Ölü olmasına rağmen burada. Karanlık elementi olduğunu düşünsene ölüm alanını inceliyorsa bu mümkün.''
''Ölüm mü olmaz ona karşı savaşmak istemiyorum.''
Benzer tepkiler ordu tarafında yayılmaya başladı. Ölüp geri dönmüş olanlar, hele ölüm alanını incelemişlerse en korkulan varlıklar haline gelirlerdi. Rakiplerinin ruhlarıyla beslenir ve ruhlarını sonsuz bir işkenceye mahkum ederlerdi. Bu sırada dedikodular giderek artıyordu.
''Kaybolup yeniden görünmesi ve rakiplerini korkudan dondurması o gerçekten Gölge'nin ruhu mu?''
''Kraliyet ''O gelmişse bile yaşamanın bir yolunu bulduğu içindir.'' demişti. Ölüp de geri gelme ihtimali çok düşük değil mi? Bizi korkutmaya çalışıyor olmalı.''
''Aptal görmedin mi? Bizden birini her öldürdüğünde daha gerçekçi hale geliyordu. Son gözüktüğünü söyledikleri liman şehri bile hayalet bölgesi haline geldi. Kraliyet onu yapanın Gölge olduğunu yalanlasa da bu gerçek olmalı.''
Korku giderek aralarında yayılmaya başladı. Öyle ki bazı kişiler silahlarını atıp kaçmaya karar verdi. Savaşırken ölmek iyiydi ama ruhun sonsuza dek işkence görmesi de neydi?
Bu sırada merkezden bir haberci hızlıca bölgeye geldi. Yanında Ruh dokunuşu seviyesi yaşlı bir adam vardı. Elinde eski bir çekiç tutarak bölgeye geldi. Bölgedeki lider hızlıca yanlarına gidip yaşlı adama selam verdi. Elindeki çekicin ne anlama geldiğini anlamıştı.
Yaşlı adam üzgün bir ifade takındıktan sonra çekici sıktı ve kalkanın dışına çıktı. Tüm çevre ölüm sessizliğiyle kaplanmıştı. Büyüyle bir seviyesi her kişi yaşlı adama saygıyla bakıyordu. Sonucunda şehrin kozu olan lanetli çekici kullanıp hayatını feda etmeye karar vermişti.
Kaçan askerler bile durup olay yerine baktı. Yaşlı adamın gelmesinin sadece kalkan düşmeden önce olacağını çoğu kişi duymuştu. Hisar bile kozlarının lanetli çekiç olduğunu biliyor ve koz kullanılana kadar tüm orduyu gönderemiyordu. Çekicin ordunun ortasında kullanılması bir felaket olurdu.
...
Gölge bir anda dışarıya çıkan birisini hissetti. Rakibini tüm dumana rağmen rahatlıkla saptamıştı. Gölge'nin duyuları gözleri kapalı olsa bile tüm çevresini algılayacak kadar gelişmişti. Rakibinin ruh dokunuşu seviyesinde olduğunu anlamıştı. Aslında en çok dikkat ettiği rakibi değil elinde tuttuğu çekiçti. Gölge'nin sevdiği şeylerden bir tanesi lanetlerdi. Hala bu alanda çok yetenekli olmasada çekici incelerse daha fazla şey öğrene bileceğini anlayabiliyordu.
Kılıcını kalkandan çekti ve rakibiyle yüzleşmek için döndü. Tüm zırh ve bedeni enerjiyle dolup taşıyordu hiç olmadığı kadar güçlüydü. Ayrıca karşıdaki ruh dokunuşu yaşının ruhuyla zırhı beslemeyi başarırsa zırhın gelişme hızının artacağına emindi.
Ruhlar zırhın gelişme hızını arttırırken enerji ruhun gücünü arttırıyordu.
Yaşlı adam çekice bir damla kanını akıttı. Gölge duruma müdahale edemeyeceğini biliyordu. Kendisi hızlı olsada rakibi de onun gibi ruh dokunuşu seviyesindeydi o gidemeden kanını damlatabilirdi.
Yaşlı adamın bedenindeki enerji bir anda çevreye doğru yayılıp tüm dumanı dağıttı. Bedenindeki enerji çılgınca hareket etmeye devam ederken gözlerini karanlık bir enerji kaplıyordu. Bu yaşamını feda ederek kazandığı güçtü. Elbette hafife alınabilecek bir şey değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölge (Suçluların Kabusu)
Fantasy(Hikaye yarım kalmış hikayelerimden birisidir. Okuyacaksanız lütfen bunu göz önünde bulundurun. İyi okumalar.) Hisar şehrinde tüm ülke tarafından tanınan birisi yaşar. Annelerin çocuklarına yatmadan önce anlattığı korku hikayelerinin baş karakteri...