OY VERMEYİ UNUTMAYIN LÜTFEN.
☾
TAKIM
Terk edilmiş fabrikanın önünde durduğumuzda arabadan inip etrafıma bakındım. Fabrikanın sadece üst tarafında bulunan camların bazıları kırılmıştı. Duvarındaki beyaz boyadan neredeyse eser kalmamış, yerini yılların getirisi olarak siyah kirlere ve yeşil yosunlara bırakmıştı.
Bu senenin en soğuk gününü yaşıyor olmalıydık. Hava yine kapanmış, insanları her an patlamaya hazır bir fırtınayla tehdit ediyordu. Serin bir rüzgar estiğinde ürperdim. Gelenler kimdi ki yerleşim yerlerinden çok uzaktaki bu terk edilmiş fabrikada buluşuyorduk?
Darren siyah demir kapıyı açtığında, kulakları çınlatan bir ses yankılandı. İlk olarak Dominic girdi içeri. Ardından Mag, ben ve son olarak kapıyı kapatan Darren.
Dominic'in yönlendirmesiyle sağ tarafta bulunan ofis benzeri bir odaya girdik. İçeride bir kenara itilmiş ofis masası, birkaç tozlu sandalye, kırıldığı için yan yatmış bir tekli koltuk ve sadece bir minderi olan iki kişilik deri bir koltuk vardı.
Mag, "Anlaşılan ilk gelen biziz," dedikten sonra, deri koltuğun sağlam tarafına oturdu. Üzerini eliyle temizlese de kendini koltuğun üzerine bıraktığında bir toz bulutu havalandı. Elini savurup tozu yüzüne gelmemesi için dağıtmaya çalışırken öksürdü.
"Iyy. Bu çok iğrenç. Ama eminim biraz daha uğraşsaydınız daha iğrenç bir yer bulabilirdiniz sevgili Mathers kardeşler. Lağım gibi mesela."
Onu ciddiye almadılar. Dominic bir sandalyeyi tutup silkeleyerek üzerindeki tozu yere döktü. Bu nedense temizleme işlemi değil de, sinir çıkarma işlemi gibiydi.
"Tamam şampiyon, onu öldürdün," dedi Mag.
Dominic sandalyeye oturduğunda, kollarını göğsünde birleştirip Maggie'ye ters bir bakış attı. Mag ağzındaki hayali fermuarı çekerek sustuğunu belirtti. Dominic istediğinde, gerçekten ama gerçekten çok korkutucu olabiliyordu.
Ben de bulduğum sağlam bir sandalyeye oturdum. Darren ayakta kalmayı seçmişti. Telefonunu çıkarıp birini aradı ve hoparlörü açtı.
Telefon üçüncü çalışta, "Hazır mısınız?" diyen bir erkek tarafından cevaplandı.
"Seni dinliyoruz," dedi Darren.
"Sevgili ölüm muhafızı, sevgili kahin ve muhteşem Mathers kardeşler," diyerek seslendi, telefondaki ses. "Tüm insanlık adına hepinize teşekkürü bir borç bilirim. Benim adım Max. Yüce konseyin onuncu üyesi ve takımınızın bir parçasıyım."
Mag ile birbirimize baktık. Yüce konseyin geçmiş ve şimdiki tüm üyelerinin isimlerini bilirdik. Ancak isimleri dışındaki her şey bir bilinmezdi. Max'in nasıl biri olduğunu da bilmiyorduk haliyle. Bize patronluk taslarsa eğer Maggie'yi çok kızdıracağından emindim. Ama aklı başında hiçbir cadı, bir yüce konsey üyesi ile ters gitmezdi. Ah, tanrım... Bu, cadı kapanına yakalanmaktan sonra bir cadının başına gelebilecek en kötü ikinci şey olurdu. Düşünmek bile istemiyordum.
"Hadi daha fazla vakit kaybetmeyelim. Emily, bundan sonra yapacaklarımızda sana ihtiyacımız var. Darren'ın telefonuna gönderdiğim şeklin aynısını yere çizmeni istiyorum. Büyük olsun."
Ayağa kalkıp Darren'ın yanına gittim. O da Max'in gönderdiği fotoğrafları açmıştı. Ceketinin cebinden siyah bir boya çıkardı. Görünüş olarak tebeşire benziyordu ama daha kalındı. Bana uzattığı boyayı alırken yüzüne baktım. Kararsızlığımı anladığında kafasını sallayıp onun söylediğini yapmam gerektiğini onayladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CADI | ASKIDA
FantasyYanılmıştım, gözlerinde şeytanın ışığını taşımıyordu. O; şeytanın ta kendisiydi. || * "Nesin sen Darren?" Dudaklarında oluşan kıvrım tehlike uyarısıydı. Onun bizden çok farklı olduğunu anladığımı biliyordu ama bu tehlikeli sulara gireceğimi düşünm...