BÖLÜM 54| Bir İtiraf, Bir Ölüm

6K 787 132
                                    


Bir itiraf, bir ölüm


Maggie

Emily de Darren da telefonlarını yanlarına almamışlardı. Daha önce Ramona'yı çağırmak için yaptığım büyü de işe yaramadığında, koşarak evden çıktım. Evlerine doğru koşarken açmayacağını bilsem de ısrarla Dominic'i aramayı sürdürdüm. Bir yandan da çaresizce Ramona'ya sesleniyordum.

Ramona! Sana ihtiyacımız var. Emily'nin başı dertte. Ramona, ne olur duy beni.

Yanımdan geçip giden taksiye seslendim.

"Hey! Dur!"

Arabanın içine adeta atlayıp, evi tarif ettim. Telefonu kapatıp cebime koydum. Evde olduğunu da sanmıyordum ama elimde başka bir şey yoktu. Eğer evde değilse daha önce onu bulduğumuz o şelaleye gidecektim. Orada da yoksa, hiç istemesem de Max'e gitmekten başka çarem kalmıyordu.

Taksinin parasını ödeyip Mathers'ların evine koştum. Birkaç kere kapıyı yumruklayıp seslendim.

"Dom!"

Şansımı fazla kullanmayacaktım, vaktim yoktu. Elimi kapıya yaslayıp büyü gücümü harekete geçirdim. Emily'nin bana kattığı şeylerden biri de buydu. Biz büyücüyüz yaptığımız her şey büyü, demişti bir keresinde. Ne kadar da haklıydı. İçimizden, varlığımızdan gelen büyüyü kullanmak daha mantıklıydı. Ayrıca bunu ne zaman yapsam, diğer türlü asla hissedemeyeceğim kadar yoğun bir saf büyü gücü hissediyordum. Beni iyi hissettiriyordu. Tüm o büyüyü destekleyici tılsımlara, sözlere, çizimlere, bitkilere ve diğer şeylere o kadar takmıştık ki içimizdeki saf gücü geri plana atmıştık. Destekleyiciler güzeldi, işe yarıyordu ama saf güç bambaşkaydı. Yüzyıllardır körelttiğimiz bu gücü kesinlikle güçlendirecektim.

Kilidin açılması için yaptığım büyü geri sekti. Güvenlik amacıyla yapılan bir büyü değildi bu, engelleniyordum. İyi ama neden?

"Dom! Açsana şu kapıyı ya!"

Bir saniye. Ya evde değilse? Evde olup olmadığını öğrenebilirdim. Eve girememem içeriyi tarayamayacağım anlamına gelmezdi ki.

Yere oturup gözlerimi kapattım. Derin nefesler alıp vererek yoğunlaştım. Ne yaptığımı bilmiyordum ama Emily'nin sözlerine şu hayatta her şeyden çok güvenirdim ben.

Kulağıma gelen seslere, burnuma dolan kokulara ve tüm bunları toplayan algıma büyü gücümü ekledim. İşe yaradığını hissediyordum. İlginç bir duyguydu. Göremiyordum ama hissedebiliyordum. Algımı yavaşça genişlettim. Büyücülükle ilgili öğrendiğimiz ilk şey, elimizde hassas bir güç olduğuydu. Mümkün olduğunca sakin olmalıydık. O mumlar falan o yüzdendi zaten. Yanlış bir hamlede kendimizi patlatıp organlarımızın etrafa yayılmasını sağlayabilirdik.

Algımı yavaşça evin içine yönlendirdim. İlk kat boştu. İkinci kata çıktım. Dom'un odasına girdim. Oradaydı! Ne bok yediğini göremediğim için bilmiyordum ama tüylerimi diken diken eden varlığını net bir şekilde hissetmiştim. Bilinmeyen, tanımlayamadığım bir varlık gibiydi. Tanrım, bir daha asla ama asla, ne olursa olsun asla onlara algımın bu düzeyiyle bakmayacaktım. İyiliğin de kötülüğün de kaldıramayacağım kadar yoğun enerjisini yayıyordu etrafına. Bizim onların enerjisini algılayabildiğimiz kısmı binde biri falanmış. Enerji o kadar yoğundu ki, başıma korkunç bir ağrı saplandı. Birkaç saniye daha ona bu yakınlıkta kalırsam kafam karpuz gibi yarılabilirdi. Algımı –sanırım buna isim bulmalıydım- yavaşça geri çektim. İstediğim kadar yavaş olmadığından mı, farklı bir deneyim olduğundan mı, yoksa Dom yüzünden mi bilmiyorum, bana geri dönüp gözlerimi açtığımda tüm dünyam döndü.

CADI | ASKIDA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin