34. Sen O Değilsin

7.9K 928 183
                                    

OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN :)

SEN O DEĞİLSİN

Kaç saatimizin yolda geçtiğini, şu an saatin kaç olduğunu ve hangi günde olduğumuzu bile karıştırmıştım. Sırasıyla uçak, tren ve vapur yolculuğu yapmıştık. Son olarak Mull adasına vardığımızda Max'in yolladığı özel şoförü bizi aldı. Mull'un en büyük şehri Tobermory'deki evine götürmek için yola çıktığımızda akşam olmuş ve ben yorgunluktan kendinden geçme evresine gelmiştim.

Büyük arabanın içinde herkes kendini bir koltuğa atmıştı. Yanıma birinin oturmasıyla, dalmak üzere olduğum uykudan korkuyla sıçrayarak uyandım.

Darren, mimiksiz yüzünü bana çevirmiş, karanlıkta bile parlayan gözleriyle bana bakıyordu.

"Neden bu kadar korktun?" diye sordu, sessizce. Muhtemelen arabadaki herkes uyuduğu için fısıldayarak konuşmuştu.

Toparlanıp dik bir şekilde otururken, "Bilmem. Tam derin uykuya dalmak üzereydim, ondan sanırım," diye bir şeyler mırıldandım.

Darren elimi tuttuğunda, gözlerim fal taşı gibi açıldı. Ama ne yaptığını anlamam uzun sürmemişti. Elime bir göz çiziyor, belli belirsiz bir büyü mırıldanıyordu. Max evini davetsiz misafirlere karşı koruyor olmalıydı.

Darren'ın elimi tutan elinden vücuduma hafif bir elektrik yayılıyordu. Bunu onun da hissedip hissetmediğini merak ediyordum. Daha önce bunun benim uydurduğum bir şey olduğunu düşünmüştüm ama şu an bunun gerçekleştiğine adım kadar emindim. Sanki vücutlarımız birbiriyle konuşuyordu. Boğazım özlemle yanarken gözlerim dolmuştu. Neyin özlemiydi bu? Kalbim neden kendini bu kadar yorgun ve yaşlı hissediyordu? Ben daha yirmi yaşındaydım. Darren'ı tanıyalı tam olarak iki ay bile olmamıştı, bu duygular ne zaman bu kadar yoğunlaşıp beni boğma raddesine gelmişti?

Çizimi ve büyüyü bitirdikten sonra elimi hemen bırakmak yerine bir süre daha tutup gözlerimin içine baktı. Soruları vardı ve cevapları gözlerimin içinde arıyordu.

"Kimsin sen Emily?"

Bu öylesine sorulmuş bir soru değildi. Yalvarırcasına sormuştu bunu bana. Yalvarırım bunu açıkla artık bana, kimsin sen, demişti ses tonu ve ifadesi. Bu soru ona acı veriyordu. Kimdim ben?

Cevap vermeden önce yutkundum. "Emily Evans," derken sesim öylesine kısık çıkmıştı ki, duyup duymadığından emin değildim. Birbirimize gözlerimizi dahi kırpmadan bakıyorduk.

Kafasını bunu inkar ederek iki yana sallarken, gözyaşlarım iki gözümden birden dökülüverdi.

"Ben o değilim Darren."

"Binlerce yılın sonunda bende kalan tüm benliğimle, o olmaman için dua ediyorum. Ama ne zaman o olmadığından emin olsam bir şeyler aklımı karıştırıyor. Onun gibi kokuyorsun Emily. Bana onun gibi bakıyorsun."

"Özür dilerim."

Darren'ın ifadesi değişti. O maske gitti, gerçek Darren geldi. Bakışlarına merhamet yerleşti. Parmaklarının dış kısmıyla gözyaşlarımı silerken, "Neden?" diye sordu.

"Sana onu hatırlattığım için. Ben o değilim çünkü benim sana öylesine büyük bir kötülük yapmam imkansız." Bunu ona daha nasıl anlatacağımı bilmiyordum. Ona zarar vermektense kendi ellerimle alırdım canımı. "Belki onun soyundan geliyorumdur. Eğer öyleyse, binlerce kez lanet ederim atalarıma."

Yanağımı şefkatle okşarken ne zaman bu kadar yakınlaştığımızı düşündüm. Yüzlerimiz arasında çok az bir mesafe kalmıştı.

"Eğer öyleyse, binlerce kez lanet ederim kaderime," dedi, gözlerime bakarak. Gözleri bir an dudaklarıma kaydığında, kalbim daha önce hiç atmadığı kadar hızlı atmaya başlamıştı. Üzerindeki tozu silkinerek atmış, tekrar gençleşmişti sanki. Yeniden doğmuş gibiydi.

CADI | ASKIDA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin