YEDİNCİ SINAV (BENCİLLİK)
Sara başladığı yeni ve son gününde nasıl bir sınav ile karşılaşacağını düşünüyordu. Nereye gideceğim ne yapacağım nasıl bir sınav olacak düşüncesi vardı. Bir yerden başlamalıyım Anka efendisini bulmalıyım deyip yerden destek alarak zorla ayağa kalktı. Daha bir adım bile atmadan Sara'nın önünde altın rengi parlayan bir kapı belirdi. İlk önce korkarak bir iki adım geriledi. Ama aslında bu önündeki kapının nereye açıldığını merak etmeye başladı. Kapı o kadar büyük ve gizemliydi ki mutlaka bir anahtarı olmalı diye düşündü. Etrafına baktı üzerine baktı ama ne bir anahtar ne de anahtar girişi yoktu. İçinden bir ses onu o kapıya yönlendiriyordu ama yola devam etmesi gerektiğini düşündü. Ben yoluma dönmeliyim diye arkasına döndüğünde ne yol vardı ne de o biraz önce dinlendiği orman vardı. Gökyüzünde sallanıyordu sanki. Etrafına bakındığında hiçbir şey göremedi sadece o ve kapı vardı. Mecbur bu kapıyı açmam gerekiyor. Nereye gideceksem bu kapının arkasında ya da bu kapı o yola açılıyor dedi. Ürkek korkak ama biraz da meraklı suç işlemeye hazır çocuklar gibi kapıya yaklaştı. Kapının ne kilidi vardı ne de açılacak bir kolu. Yavaşça kapıya dokundu ve kapı sanki onu bekliyormuş gibi sonuna kadar açıldı. Sara korkarak kapıdan içeriye girdi ve etrafına bakmaya başladı. Bir anda diğer vadilerin tam tersi karanlık bir ormanın içine düştü ve kapı bir anda yok oldu. Ne yapacağını bilemez bir şekilde etrafına bakınmaya başladı. Bir yol bir geçit aramaya çalıştı bu karanlık ormanda. Sanki ayakları gideceği yeri biliyormuş gibi karşısına ne çıkacağını bilmeden yürümeye başladı. O yürüdükçe yol yavaş yavaş renk değiştiriyor gittikçe daha aydınlık bir hal alıyordu. Ağaçlar bile gittikçe daha belirgin görünüyordu. Uzunca bir yol gittikten sonra uzunca bir merdivenin önünde bitti yol. Sara bu yolun sonuna gelince üzerindeki kıyafetler değişmeye başladı. Uzun gri ama sade bir kraliçeye yakışacak sade bir elbiseydi. Saçları da yedi günün solgun ve yıpranmış halinden kurtulup canlandı ve eski buklelerine kavuştu. Ayakkabıları dahi onun rahat edeceği şekilde sade ve düzdü. Sanki her şey buraya ve ona uygun bir şekilde düzenlenmiş ayarlanmıştı. Sara üzerine bir göz gezdirdikten sonra merdivenleri çıkmaya karar verdi. Çünkü biliyordu ki onu bekleyen şey bu merdivenlerin sonundaydı. Yavaş, yavaş merdivenleri çıkıp son basamaklara geldiğinde önünde büyük bir mağara gördü. Mağaranın girişi aynı bir hayvan kafasına benziyordu. Mağaraya yaklaştıkça kendini daha canlı daha dinç hissediyordu. Sanki uzun bir süre uyuyup dinlendikten sonra kendini yenilenmiş hissettiği zamanlarda ki gibiydi. Derin bir nefes aldıktan sonra kendini telkin etmek için... korkma bu mağara seni korkutmasın evine ailene dönmen için bir fırsat sadece dedi. Korkak ve sarsak adımlar ile son birkaç basamağı geçip mağaranın içine girdi. Mağaranın içine girdikten sonra bütün korkuları geçti. Sara adım attıkça mağaranın içinde meşaleler yanıyordu her yer aydınlanmaya başlamıştı. Şaşırsa da dik bir şekilde yürümeye devam etti. Mağaranın çıkışına geldiğinde kendini bir ormanda buldu. Gri puslu bir hava hakimdi ormana. Ormanın içinde yürümeye devam etti. Biraz daha ilerledikten sonra siyah uzun saçlı arkası dönük yarı çıplak ellerinde ateşler yanan bir kadın gördü. Bu gri soğuk ormanda sanki çiçekler saçlarına özenle yerleştirilmiş gibi duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRALİÇENİN KEHANETİ LOTUS
FantasyGeceyle gündüzün tam ortasında soğuk bir kış gününde bir prenses geldi dünyaya. Lakin sevgili prensesin kaderi yüzyıllar öncesinden belliydi. Kaderinde savaş kan ve ölüm vardı. Sara bu savaşın kehanet ile can bulmuş haliydi.