Karşısındaki adam nefesini kesmeye yetmişti. Ona işlemeyen zaman hala ilk aşık olduğu gibi sunmuştu sevdiği adamı. Koşup sarılmak geçen yüzyılların özlemini gidermek istiyordu.
Lakin ona koşup sarılacağı zaman unuttuğu gerçekler bir, bir aklına sirayet etmeye başlamıştı. Bu adam artık onu sevmiyordu. Geçen zaman onu buraya hapseden aşkın zerresi yoktu artık.
Şimdi içinde saf bir öfke vardı Wester'a karşı. Hatta belki de onu yakıp kül edebilecek bir öfke. Her yandığında hissettiği acıyı yaşasın istiyordu. Aynı her yandığında küllerinden doğan saf aşkı gibi.
İmkansıza aşık olmuştu bunu o zaman da biliyordu. Ama inanmıştı Wester'a, aşkına. Şimdi ise asırlarca burada hapsolmasından daha kötüydü. Sevdiği adam karşısında ama dokunamıyordu.
Söylenecek ne söz vardı ne de duymak istiyordu. Keşke son bir kez doya, doya sarılıp en azından kokusunu içine çekebilseydi. Özlemini böylede giderebilirdi. Ama SYBIL özlemini içindeki öfke ile gidermeyi tercih etti.
Sen, senin ne işin var burada. Hangi yüzle karşıma çıkıyorsun?
Wester gözlerini SYBIL'dan ayırmadan eli ile Sara'yı işaret ederek, bu küçük kraliçe yaralarıma sadece senin iyi gelebileceğini söyledi. Bir süre sustuktan sonra devam etti.
Senin için benim için ona bebeğine zarar verebileceğimi düşünmeden acı kalesine girdi.
SYBIL duyduğu cümlenin öfkesi ile bir hışım Sara'ya döndü. Duyduklarım doğru mu? Sen böyle bir düşüncesizlik yapmadın değil mi? Kendini veliaht prensi tehlikeye atmadın değil mi? Yalan söylüyor de bana.
Sara susma cevap ver bu, bu yalan söylüyor değil mi?
Üzgünüm SYBIL ama söyledikleri doğru.
Sen acı ormanını geçip acı kalesine girdin. Emin olmak istercesine bakıyordu Sara'ya. Çünkü yapmamış olmasını duyduklarının bir yanılsama ya da yalan olmasını istiyordu. Ama görünen oydu ki Sara söylenilenleri belki de daha fazlasını yapmıştı.
Ya oradan çıkamasaydın. Ya size bir şey olsaydı.
Sara suçunu bildiği için sessizce durmayı tercih etti.
SYBIL, Victoria'ya dönerek sana ne demeli baş muhafız. Onu böyle bir tehlikeye nasıl gönderirsin. Hani onun ve prensin canı senin canından daha değerliydi. Nasıl izin verdin niye engel olmadın ona Victoria.
Evet efendim onların canı kendi canımdan değerli. Düşüncelerim hala aynı bir değişiklik olmadı. Ama Sara hepimizi atlatıp Kraliçe Carol ile gitmiş eğer beş elementi birleştirmese hiç öğrenemeyecektik.
Bir de o uğursuz kale de güç mü kullandın?
Benim kim olduğuna inanmam için kullandı SYBIL.
Sakın bir daha adımı ağzına alma dedi kelimelerine eşlik eden alev almış gözleri ile. Seni inandırmak isteyenlerin sonunu biliyoruz. En azından bu sefer biri kurtuldu.
Şimdi Sara onu da al buradan git ama sonra buraya dön ne yapıp yapmayacağını konuşacağız.
SYBIL...
Sana adımı ağzına alma demedim mi? SYBIL büyü yapıp karşısındaki adama zarar vermemek için elinden geleni yapıyordu. Orada daha fazla kalırsa yapabileceklerinden korkuyordu.
Sara'ya dönerek sana dediğimi yap ben odama çekiliyorum diyerek ortadan kayboldu.
Wester ona kendini anlatıp af dileyemeden kalmıştı öylece. Sevdiği kadın onu dinlemek dahi istememiş hatta onu kovmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRALİÇENİN KEHANETİ LOTUS
FantasiGeceyle gündüzün tam ortasında soğuk bir kış gününde bir prenses geldi dünyaya. Lakin sevgili prensesin kaderi yüzyıllar öncesinden belliydi. Kaderinde savaş kan ve ölüm vardı. Sara bu savaşın kehanet ile can bulmuş haliydi.