• • •
Güneşin soğuk havaya etkisi olmayan ışıkları dünyanın bir yarısını aydınlatırken kuşların sesleri duyulabiliyordu. Köyün ilerisindeki horozlar ötüyordu ve otele kadar geliyordu.
Bu horoz seslerine artık kulağı alışmış halde, nefesini veren siyahi genç ise uykulu gözlerini önünde beklediği kapıya dikti. Kızıl saçlı kız çatılmış kaşlarıyla, uzun saçlarını atkuyruğu yapmış oğlan bedenini yasladığı yerden arkadaşına bıkkınca bakarak, esmer çocuk kafasını kaldırıp tavandaki aydınlatmaları izleyerek, turuncu saçlı genç kız eldivenleriyle oynayarak, saçlarını yeni beyaza boyatmış atletik oğlan gözlerini ovalayıp esneyerek ve diğer siyahi genç ise kolları göğsünde bağlı şekilde bekliyordu. Sam elini havaya kaldırıp yumruk yaptı ve kapıya alacaklı gibi ardı ardına vurmaya başladı.
"Steve, dostum sabahtan beridir sizi bekliyoruz ve eğer gelmeyecekseniz söylemenizin tam sırası." kapıya vurmayı kestiğinde cevap beklemek için kulağını kapıya yasladı. Ses çıkmıyordu ve bu canını daha çok sıkıyordu.
Yeniden kapıya vurdu. "Sizi daha fazla bekleyemeyiz adamım! Yüz bin çeşitli kahvaltıyı kaçıracağız!" birkaç kez daha vurdu. "Siz beni dinliyor musunuz bile?"
Yumrukları devam edecekti ki kapı yavaşça açıldı. Koyu renkli güneşlik perdelerin ardına kadar çekildiği oda karanlığa gömülmüştü ve boxerını bile doğru düzgün giyememiş Steve çok az aralık bıraktığı kapıdan kısık gözleriyle Sam'e bakıyordu. "Yumruklamayı keser misin? Burada uyumaya çalışıyoruz."
Sam arkadaşını baştan aşağı süzdü. Onunla beraber Bucky, Tony, Rhodes ve Pietro da aynı şeyi yapmıştı ve hepsi uykusundan uyanmış, şaşkınca arkadaşının yarı çıplak bedenine bakıyorlardı.
Natasha tırnaklarına bakınırken Pepper eldivenlerinden kafasını kaldırdı, Steve'i umursamıyor gibilerdi. Bir an kimseden ses çıkmadı. Ölümcül bir sessizlik dört oğlanın arasında sekti ve etraflarını sardı. Bucky elindeki ceketi düşürmemek için sıkıca tuttu ve Rhodes az önce parmaklarına aldığı telefonun yeri boylaması için avcunun içinde sıktı iyice. Şaşkınlık küçük suratlarından açıkça okunabiliyordu.
Karışmış saçlarıyla kafasını pervaza yaslayan sarışın oğlan yavaşça gözlerini kırpıştırdı, pek bu ifadelerin farkında değil gibiydi. "Biz gelmiyoruz, siz nereye gidiyorsanız gidin."
Natasha dudaklarını büzdü. "Sharon da mı gelmiyor?"
"Hayır, şu an uyuyor. Eğer Sam kapıyı kırmazsa uyumaya devam edecek. Uyandırmak istemiyorum." yüzünü ovalarken her an yere yığılıp uyumamak için mücadele ediyordu resmen.
"Pekala, siz bilirsiniz aşk böcekleri. Biz gidiyoruz," Pepper Tony'i ve Pietro'yu ittirdi. "Hadi çocuklar, acele etmeliyiz."
Bu hareketle şaşkınlıklarından sıyrıldıklarında ilk konuşan Pietro olmuştu. "Düşündüğüm şey mi bu?"
"Bence evet." Bucky mırıldanarak cevap verdi ve Pietro'ya baktı. Ardından yavaşça sırıttılar.
Sam ellerini ağzına kapatarak güldüğünde küçük bir çocuk gibiydi. "İnanamıyorum Steve. Bu gerçekten oldu mu?"
Alaycı gülüşünü sergileyen Tony sarsak adımlarla yürüdü. "Seni çılgın seni."
Onların aksine sadece hafifçe tebessüm eden Rhodes Steve'e baktı ve Sam'i bir köşeye ittirdi. "Her neyse, size iyi uykular."
Steve homurdanıp kapıyı kapattı. Arkasında bıraktığı arkadaş grubundaki oğlanlar kendi aralarında gülüşerek ve tepişerek otelden çıktıklarında Natasha muzip bir sırıtışın dudaklarına konmasına izin vermiş, Pepper ise Sharon ile daha sonra konuşmayı aklına not etmişti.
• • •
ŞİMDİ OKUDUĞUN
eternal sunshine | stevetony bromance [AU]
FanficSteve Rogers, sonsuz günışığıyla Tony Stark'ın üzerine parlarken, esmer genç bundan şikayetçiymiş gibi görünmüyordu. [bromance stevetony] [14.08.19]