• • •
Güneşin yakıcı etkisini azaltan serin rüzgar rahatlatıcı ve mayıştırıcıydı. Yeni haftanın ilk günü havaya göre iyi başlamıştı.
Bu rüzgarın yüzüne çarpmasının keyfini çıkarıp ağacın gölgesi altında uzanan Pietro, birkaç gün içerisinde unutulmuş espirilerden kurtulmaktan memnun halde gözlerini kapatıp ağzına sıkıştırdığı kürdanı çeviriyordu. Öğle yemeğinden yeni kalkmıştı. Yanına ilk gelen Rhodes olurken ağacın diğer tarafına sırtını yaslayıp çimlerin üzerine oturmuştu. Onu Bucky ve Steve takip etti. Steve siyah saçlı arkadaşına bir şeyler anlatıyor ve Bucky ise arada bir kafa sallıyordu. Pietro onların gelişiyle gözlerini hafifçe araladı ve tartıştıkları şeyi bilmeden dinlerken her an uyuyabileceğini düşündü.
İki oğlan da farklı düşünüyordu ama düşüncelerini birbirlerine kabul ettirmekte inatçı davranmaktan vazgeçmiyorlardı. Rhodes nefesini sıkkınca verirken Pietro onların tartışmalarını umursamazca dinlemeyi sürdürdü. Onların bu konuşmasını bölen Sam'in adeta kendisini çimlere bırakması olmuştu. Siyahi genç Rhodes'un yanına yığılırken Pietro'nn kaburgalarına fark etmeden elinin tersiyle geçirmişti.
Pietro inleyerek çekildi ama bu sefer çimlere oturan Bucky'nin dizine alnını çarpmıştı. İşte keyifli dakikaları da böylece son bulmuştu. "Cidden, yanımdan siktirip gidin. Siz gelmeden önce gayet huzurluydum."
Bucky onun alnına bir fıske daha atarken Steve inatçılığını sürdürüp konuşmaya devam etti. Bucky kafasını kaldırıp ağaçların dallarını ilgisizce izlerken sarışın oğlanın dedikleri ister istemez kulaklarına ulaşıyordu. Rhodes onları umursamadı, Sam'in yüzüne bir iki parça çimen bıraktı. "Senin ödev işin nasıl gidiyor Sam?"
Sam elini göğsüne yerleştirip derin bir nefes alırken gözlerini gökyüzüne dikti. İfadesizdi. "Bunu diyeceğime inanmazdım ama Magnolia gayet... iyiydi."
Bu sözleri duyan sadece Rhodes olmamıştı belli ki. Pietro şok içerisinde sırt üstü geriye yuvarlanırken Bucky neredeyse tükürüğünde boğulacaktı; Steve ise bir an ne dediğini unutmuş gibi arkadaşına şaşkınca baktı. Sessizlik gelip geçiciydi ve sonraki dakikalar her bir ağızdan yükselen seslerle geçmişti.
Steve hemen atıldı. "Ne zaman görüştünüz?"
"Nasıl oldu ya?" Pietro şaşkın göründü.
Bucky gözlerini irileştirmiş, arkadaşına bakıyordu. "Neden bize söylemedin?"
Rhodes tek kaşını kaldırdı. "Yani umut var diyorsun?"
Ama soruları Sam tarafından cevaplanmadan konuşmaya yeniden başlamışlardı. Bucky ortaya söylendi. "Haftasonunu onunla geçirdiğine bir kolum üzerine bahse girerim."
"Peki öyle değilse ve bu iddiayı kazandığımızda kolunu kesip kendimize alabiliyor muyuz?" Pietro masumca sorarken elinde bahçenin çimenleri arasında büyümüş yoncayı koparıp parmaklarında çevirmeye başlamıştı.
Bucky dudaklarını büktü. "Henüz şartları düşünmedim ama anlaşılabilir."
"Saçmalamayı keser misiniz?" Steve onları susturdu. Sam'e döndüğünde hafif tebessüm ediyordu. "Nasıldı? Hadi, anlatsana biraz!"
Bir an hepsi sessiz kalırken bu sefer şaşkınca arkadaşlarını izleyen Sam'den başkası değildi. "Hiçbir şey olmadı. Ödevi cumartesi yaptık ve bitti."
Ve oğlanların heyecanı balon gibi sönerken hepsi homurdanmıştı. Hayal kırıklıkları yüzlerinden okunabiliyordu. Yanlarına o sıralarda gelmiş Tony meseleyi kaçırmıştı ancak kimse o an bunun farkında değildi.
Pietro elindeki yoncayı fırlattı. "Heyecanımızla oynadığına inanamıyorum Sammy. Sen ilgi manyağı bir pisliksin."
Sam gözlerini devirirken Tony kafası karışmış bir halde onlara göz gezdirdi. "Ne oluyor burada?"
Steve ellerini geriye yaslarken ayaklarını öne uzatıp birbirine doladı, biraz memnuniyetsiz görünüyordu. "Sam bize cumartesi Magnolia ile ödevi yaptığından bahsediyordu."
Tony kaşlarını kaldırdı ve siyahi gencin yüzünü inceledi. "Vay be Wilson, bu kadar etkileyici bir caziben olduğunu bilmezdim."
Sam nefesinin altından küfrederken Tony'nin ayak bileğini ayağının ucuyla anca dürtebilmişti, zar zor yetişmişti. "Bir şey olmadı işte. Sadece ödev yaptık."
"Evet, onu anladık zaten moron." Bucky gözlerini devirirken bu kadar heyecanlanmasının boşa çıktığına üzüldüğü belliydi.
Tony sırıtarak Steve'in diğer yanına geçip oturmuştu. Bir süre ufak tefek meselerden bahsederlerken hepsi aslında ilgisiz görünmüştü ama o an bu muhabbetleri devam ettirmek hepsine kolay gelmişti. Öğle arasının bitimine kadar bunu devam ettirdiler. Steve Bucky ile ne konuştuğunu unutmuş gibiydi.
Bir başka muhabbete daha geçmişlerdi ki yanlarına hızlı adımlarla gelen birinin telaşesi hepsini sessizliğe boğdu. Genç kızın bebek saçları hafif terden kıvırcıklaşmış ve alnına dökülmüştü, tutamlar kabarırken uçları ceketinin yakasına takılmıştı. Diğerlerine bir bakış atıp bir nefesi içine çekti. Gözleri en son Tony'de kaldığında diyeceklerini yutmuş göründü.
"Sharon? Ne oldu?" Steve ayaklanırken genç kızın yanına doğru gitti, yüzündeki ifade pek iyiye işaret değildi.
Genç kız Tony'e bakmadı ve saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştırırken bakışları toprağı delip geçmek ister gibi yerde takılı kaldı. Sonunda çatlak sesiyle birkaç kelime dudaklarından fırlamayı başarmıştı.
"Pepper okuldan ayrıldı, şu an hastaneye gidiyor. Annesi ölmüş."
• • •
ŞİMDİ OKUDUĞUN
eternal sunshine | stevetony bromance [AU]
FanficSteve Rogers, sonsuz günışığıyla Tony Stark'ın üzerine parlarken, esmer genç bundan şikayetçiymiş gibi görünmüyordu. [bromance stevetony] [14.08.19]