BÖLÜM 7

323 17 0
                                    


Çalının arasından görünmüştü, bu bir kurttu ve çok büyüktü. Kocaman sivri dişleri vardı. Ağzından salyalar akıyordu. Ezgi ile birbirimize baktık. Ezgi'nin de benim gibi korkmaya başladığı kesindi. Hareket etmemeye, nefes almamaya çalışarak kurdu izlemeye devam ettik. Ezgi, sessizce yerden bir taş aldı ve arkamıza doğru sessiz hareketlerle fırlattı. Çok zekice bir hareketti, çünkü kurt taşın düştüğü yere doğru koştu. Kurt bizden uzaklaşınca çalıların arasından çıkıp koşmaya başladık. Arkamıza bakmadan ilerliyorduk, ikimiz de çok korkmuştuk. Baya bir koştuktan sonra soluklanmak için bir ağacın arkasında durduk. Nefesimi kontrol altına almak için derin derin nefes almaya başladım. Biraz daha iyi hissedince pusulayı çıkardım ve yönümüze baktım.

- Gel hadi, buradan.

- Bu yol bitmeyecek.

- Hadi.

Yorgun bir şekilde yürüyüşümüze devam ettik, kurdu atlattığımızı düşündüğümüz için yavaşlamıştık. Ağaçların arasından, boş bir araziye çıktık. Sanki arazideki bütün ağaçlar kesilmiş, ormanla arazi arasında net bir sınır konmuştu. Toprak arazide yolumuza devam ettik, güneş ortaya çıkmış, gecenin o karanlığı yok olmuştu. Yaklaşık yarım saat arazide yürüdükten sonra çok yüksek bir duvar karşımıza çıktı. Aramızda en fazla 5 km vardı. Arazi bomboş olduğu ve duvar çok yüksek olduğu için gözüküyordu.

- Şuraya bak. (diye duvarı gösterdim. Ezgi eli ile gözüne gölge oluşturarak duvara baktı.)

- Vav.. Ne kadar yüksek?

- Kesin arkasında gideceğimiz yer.

- Hadi o zaman.

Hızla yürümeye başladık, yaklaşık dört saattir aralıksız yürüyorduk. Artık bacaklarımı hissetmiyordum ama hedefe az kalmıştı, dayanmaya çalışıyordum. Tabi hedef doğruysa...

Duvara yaklaştığımızda yeniden bir ormanın içine doğru girdik. Bu ormandaki ağaçlar sanki daha büyük ve ürkütücüydü. Güneşin içeri girmesini engelliyorlar, karanlık bir ortam yaratıyorlardı. Ortamı düşünmemeye çalışarak ilerledik. Duvarın yanına vardığımızda geçiş yoktu, sadece bir gökdelen yüksekliğinde beton bir duvar vardı. Genişliği anlaşılmıyordu, sonsuz gibiydi. Hayal kırıklığıyla Ezgi duvar dibine çöktü.

- Boşuna geldik. Hiçbir halt yok burada.

Böyle olmamalıydı, buralarda bir geçiş olmalıydı, yoksa Batu neden işaretlesin?

- Duvar çok büyük, belki ilerisinde bir şeyler vardır.

- Bence buradan kaçış falan yok. O harita da bir halta yaramıyor.

Ormanın içerisinden ses geldi, yine bir hırlama sesiydi ve bu sefer savunmasızdık. Ezgi hızla ayağa fırladı, yine kurttu bu, bize doğru süratle koşuyordu. Duvarın kenarından hızla koşmaya başladık. Adrenalinin etkisi ile normalde koşabildiğimden daha da hızlı koşuyordum. Kurdun iyice yaklaştığını seslerden anlayabiliyordum. Duvarın kenarından ayrılıp ormana dalmamız gerekiyordu, o şekilde belki izimizi kaybettirebilirdik. Elimle Ezgi'nin tshirtünü yakalayıp onu ormana doğru çekerek yönümüzü değiştirdim. Ağaçların arasından koşarken ayağım bir oduna takıldı ve bir tepeden aşağıya yuvarlandım. Aşağıya düştüğümde kurdun tepeden bana baktığını gördüm. Korkuyla ayağa fırladım, fakat kurt benim peşimden değil, Ezgi'nin peşinden gitmek için yönünü değiştirmişti. Tepeyi aşıp Ezgi'yi bulmam gerekiyordu. Tırmanmaya başladım. Tepeye vardığımda Ezgi'nin ilerlediği yere doğru koşmaya başladım. Ezgi ile kurdu karşılıklı dururken gördüm. Kurt, Ezgi'ye saldırmak için hazırlanıyor gibiydi, Ezgi de elindeki bıçakla kendini savunmak için bekliyordu. Korktuğu her halinden belliydi. Bıçağı tuttuğu eli zangır zangır titriyordu. Ezgi'ye doğru adım atan kurdu görünce çığlığı bastım. Çığlığı duyan Ezgi ve kurt bana baktı. Kurdun peşimden gelmesini sağlamak için yerden bir taş alıp ona doğru fırlattım. Kurt da buna tepkisiz kalmayarak peşimde takılmıştı. Ne yaptım ben? Son sürat koşmaya başladım, peşimden geliyordu. Nefesini duyuyordum. Duvara doğru yaklaşmıştım. Duvara iyice yaklaşınca sağa mı sola mı gideceğim diye hızlıca karar verip sağdan ilerledim. Duvarın dibinden son sürat koşuyor, kurt da peşimden koşuyordu. Eninde sonunda yakalayacaktı biliyordum. Ama ölmek istemiyordum. Duvarın ilerisinde şelale vardı, onun altından geçmeyi, belki de oradan atmayı planladım. En azından kurda yem olmazdım. Şelaleye varamadan yakalayacak gibiydi, gücüm tükenmişti. Bacaklarımı artık istemsiz hareket ettiriyordum, durursam bir daha koşamayacaktım. Kendimi düşünmeyi bırakıp peşimdeki salyalı canavarı düşündüm ve daha da hızlanmaya çalıştım.

Şelalenin altına girdiğimde arkamdaki sesin azaldığını fark ettim. Arkama döndüm, şelalenin altına girmiyordu kurt. Ona bir süre baktım, bana bakıyordu, gelmek istiyordu ama korkuyordu. Şelaleden mi korkuyordu? Bir adım atmaya kalktığında canı yanarak hızlıca uzaklaştı. Neler olup bittiğine anlam veremiyordum. Olduğum yere çöktüm. Çok yorulmuştum ama kurtulmuştum. Derin bir nefes aldım. Fakat Ezgi yoktu. Neredeydi? Kurttan kurtulamayıp ya yem olursa? Tekrardan koşmaya gücüm yoktu ama ölmesine izin veremezdim. Şelalenin altından yavaşça çıktım, biraz daha ilerlediğimde Ezgi'yi gördüm. Elinde bıçağı ile tedirgin bir şekilde ilerliyordu. Yanına yaklaştım, ben de tedirgindim.

- Ezgi. (diye kısık sesle seslendim. Ezgi bana baktı, yanıma doğru ilerledi.)

- Koş.

Şelalenin altına kadar tekrardan koştuk. Şelalenin altına gelemediğini söylediğimde biraz da olsa rahatladı. İkimizde altında oturup soluklanmak istedik. Yan yana oturduk ve gülmeye başladık.

- Ne yaşadık biz ya? (dedi gülerek.)

- Evet, çok korkunçtu. (soluk soluğaydık hala.)

- Teşekkür ederim. Yaptığın çok cesurcaydı.

- Kim olsa aynısını yapardı.

- Gece sorduğum sorunun cevabını aldım. Aptal değilmişsin. (dedi ve gülümsedi.) Ben su içeceğim. (ayağa kalkıp su içmek için şelaleye elini uzattı. Ben de aynı şeyi yapmak için kalktım. Bir insanın hayatı bir anda nasıl bu kadar değişebilirdi? Küçüklüğünden beri her şeyi elinin altında olan, her şey önüne serilen küçük kız, şimdi kurttan kaçıyor, şelaleden su içiyordu. Keşke bir de neden burada olduğumu tam hatırlayabilsem? Tamam, babam göndermişti ama nasıl?)

Ezgi, su içtikten sonra duvara doğru geri adımlarla yaklaştı ve sırtını duvara yaslayıp dikilmeye başladı, o da ben de henüz hareket edecek güç bulamıyorduk kendimizde.

- Ne yapacağız şimdi? (dedi yüzü umutsuzdu.)

- Bilmiyorum. Harita burayı işaret ediyordu. (yorgun ve hayal kırıklığıyla Ezgi gibi ben de duvara yaslandım.)

- Sanırım ben biraz uyuyacağım.

- Ne? Nasıl? Burada mı? (Ezgi yere çökmüştü bile.)

- Evet, çok yorgunum, bu şekilde kasabaya geri yürüyemem. (Kafasını duvara yaslayıp başını omzuna düşürdü.) Beni bir saate uyandır. (Tamam dercesine kafamı salladım, fakat nasıl uyuyabilirdi ki insan burada? Yanına oturdum, gözlerimi kapatıp şelalenin sesini dinlemeye başladım.)

- Duydun mu? (Ezgi bana baktı. Şaşkındı.)

- Neyi?

- Dur. (Duvara kulağını koymuş, duvarın içini dinleyerek yürümeye başladı.)

- Neler oluyor?

- Burada bir şey var. Duvarı dinle. (Kulağımı duvara koydum. Gerçekten sesler vardı, garipti ve ilerledikçe yoğunluğu artıyordu. Bir noktada sesler iyice arttı, anlamsız cızırtı gibi seslerdi.)

Ezgi, bir noktada yürümeyi bıraktı.

- Burada sesler bitiyor.

- Bir sebebi olmalı seslerin.

- Geçiş?

Duvarın içindeki seslerin en yoğun olduğu noktayı bulmak için sesin bittiği yere kadar bütün duvarı dinlemeye başladık. Geçiş için bir işaret arıyorduk. Kırılan umudumuz sanki bir anda yerine gelmişti. Ezgi, iyice yere eğilmiş, duvarın dibini dinliyordu. Eliyle duvarı yoklamaya başladı ve yer ile duvarın birleşim noktasında minik bir boşluktan elini soktu.

- Burada bir şey var. Basıyorum.

Hem heyecan, hem endişe ile onu izliyordum. Ezgi bastıktan sonra duvar sarsılmaya başladı ve duvarın dikdörtgen bir kısmı yarılıp sürgü kapı gibi yukarı doğru açıldı. Bir mağara vardı. Ezgi ile birbirimize baktık ve girmeye karar verdik. Ezgi çantasından kibrit çıkardı. İçerisi karanlıktı, fakat çok ilerlememize gerek kalmadan bir kapı çıktı karşımıza. Kapının kolu yoktu. Açmak için ittirmeye çalıştık, fakat işe yaramadı. Ezgi, bıçağını çıkarıp kenarlarından zorladı, fakat hiçbir şekilde açılmıyordu. 

DENEYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin