Kapağı açıp dışarı çıktığımda yağmur hala devam ediyordu. Eskisi kadar hızlı olmasa da yağıyordu. Ormanda koşmaya başladım. Kendimi iyi hissedene kadar koşacaktım. Kaybolmak umurumda değildi, sadece koşacaktım. Yanıma kendimi koruyacak hiçbir şey almamıştım, bir kurtla karşılaşsam savunmasızdım. Fakat o an bunu fark edemeyecek kadar kötü hissediyordum. Birini öldürmüştüm, karşımda biri öldürülmüştü. Ben bunları kaldıramıyordum. Nasıl bir dünyaydı bu? Ölsem kurtulur muydum? Sanki bir oyunun içindeydim, ölsem tekrardan başlayacak gibiydi... Bu düşünce bir anda beni durdurdu. Aniden olduğum yere sabitlendim. Bir oyunun içindeysem ya gerçekten? Her şey simülasyonsa? O yüzden Mert'in vücudunda yara izi yoksa? Ya da Batu, Deney giriş süresi bitmesine rağmen o sayede katıldıysa? Puzzle'ın parçaları gibi birleşiyordu her şey kafamda. Ama net değildi. Eğer bir oyundaysam kurtulmanın tek şartı kazanmaktır. Batu'yla konuşmalıydım. Hem de hemen.
Etrafıma bakındığımda olduğum yer tanıdık değildi. İlk defa oradan geçtiğime yemin edebilirdim. Tanıdık bir şey aradım ama yoktu. Evet ormanda her yer birbirine benzer ama gide gele en azından yolumuzu tanımıştım. Kaybolduğumu hissediyordum. Zaten kaybolmamış mıydım? İç sesimle olan savaşımı dindiremeyerek ilerlemeye başladım. Kasabaya gitmeli, Batu'yu bulmalıydım. Ağaçların arasında koşar adımlarla ilerliyordum, aynı yerde dönüyor gibiydim. En sonunda bir uçurumun kenarında buldum kendimi. Uçurumdan aşağıya baktığımda nehir gözüküyordu, bizim kasabaya giderken geçtiğimiz nehirdi, fakat ben karşı kıyısındaydım. Buraya nasıl geldiğimi, nasıl karşıya geçeceğimi düşünürken ormandan gelen bir uluma sesi ile irkildim. Korkuyla arkama baktığımda görünürde bir hareketlilik yoktu. Yağmurun sesinden başka bir ses yoktu. Fakat kalbimin atışının dışarıdan duyulduğuna yemin edebilirdim. Yanıma kendimi koruyacak hiçbir şey almadığımı o an fark etmiştim. Kalp atışım iyice hızlanmış, hızlı nefes almaya başlamıştım. Keşke birinin peşimden gelmesine izin verseydim diye düşünmeden edemiyordum. Ama çok sinirliydim, her şeye herkese. Kimseyi görmek, sesini duymak istemiyordum. İçimdeki savaş zaten büyüktü. Dışarıdaki ile daha da dayanılmaz hale geliyordu. Bir de Sinan durumu vardı tabi ki. Kendimi yine bir üçgenin içinde bulmuştum. Bu üçgenden acilen çıkıp kendime başka bir dert edinmek istemiyordum. Şu anki sorununa odaklan Asel.
Uçurumun yanındaki çalılar dikkatimi çekti, onların arasına kendimi güvende hissedene kadar saklanabilirdim. Yağmurun sesi o kadar yoğundu ki sessiz hareket etmeme gerek kalmıyordu. Hızlı adımlarla çalıların arasına girip oturdum. Bacaklarımı kendime çekip kollarımla sardıktan sonra gizlenmeyi başardığımı düşünüyordum. Yağmurdan sırılsıklam olmuştum, oturduğum yerde toprak olunca çamur oldu her yerim ama tabi ki de bu kurda yakalanmaktan daha iyidir. Kafamı kollarım ile bacaklarımın arasına gömüp gözlerimi yumdum. Belki uyursam korkum geçer diye düşünüyordum, fakat kafamı gömdüğümde beynimin içindeki düşünceler beni boğmaya başlıyordu. Tekrardan bir sinir krizi geçirirsem kendime zarar vermekten korkuyordum. Ama ne fark ederdi ki? Bu bir oyunsa ölmem belki oyundan çıkıp hayatıma kavuşmamı sağlayacaktı. Kazanırsam kurtulacak mıyım bilmiyordum ama ölürsem de ne olacak bilmiyordum. Belki olay, bunun oyun olduğunu çözmekteydi. O zaman kendimi öldürmeye çalışmak ile buradan kaçmaya çalışmanın olasılığı aynıydı. Öldürürsem kurtulacaktım. Ya oyun değilse? O zaman ne olacaktı? Burada bu şekilde yaşamaktansa ölmek çok da kötü bir seçenek değildi sanki. Yine de bence bu bir oyundu. Emindim.
Hızla saklandığım çalıların arasından fırladım ve kendimi uçurumdan aşağıya atmak için emin adımlarla kenarına doğru ilerledim. Uçurumun kenarına geldiğimde aşağıya bakmamam gerektiğinin farkındaydım ama istemsizce baktım. Yağmurun ve rüzgarın etkisiyle akıntı oluşan nehirde dalgalar büyük ve korkutucuydu. Korku ve adrenalin bir anda bütün bedenimi sardı. Beynim atla diyordu, ama içimdeki korku bunu bastırmaya çalışıyordu. Atlarsam belki bu oyundan kurtulacaktım, belki de anneme kavuşacaktım. Bu düşünce korkumu bastırmaya yardımcı oldu ama yine de arkamı dönüp gözlerimi kapatıp atlamak, düz atlamaktan daha kolay olacaktı. Arkamı dönerek uçurumun kenarında dikildim. Kendimi rahatça bırakabileceğimden emin olduktan sonra gözlerimi kapatıp anneme kavuşmayı umut ederek kendimi boşluğa bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENEY
Science FictionBir oyunun içine hapsolsaydın kurtulmaya mı çalışırdın yoksa yaşamaya mı? Ama ya hapsolduğunun farkında değilsen? Oyunun içine girmeye hazırlan. Kaçış yok.