Etrafına bakındıktan sonra yeniden Sinanlara doğru döndü. Neden yanıma gelmiyordu? Bir tane daha taş alıp fırlattım. Bu sefer olduğum yere doğru fırladı. Hızlı hareket ettiği için ne yapacağımı şaşırarak sadece geriye adım atabildim. Dibime geldi, koklamaya başladı. Bu durumu fırsat bilen Sinan ve Zeynep de el ele tutuşarak beni orada bırakıp koşmaya başlamışlardı. Kurt etrafımda dolanıyor, sanki beni bulmaya çalışıyordu. Beni görmüyor muydu? Anlamak için bir taş daha attım ve attığım yerden başka bir tarafa koştum hızlıca. Taş attığım yere yönelip benim koştuğumu fark etmemişti. Bu durum onu sinirlendirmiş olacak ki dişlerini çıkarıp hırlamaya başladı. Daha sonra uluyup Sinan ve Zeynep'in koştuğu yöne doğru koşmaya başladı.
Beni görüp görmediğine emin olmak için peşinden ben de koşuyordum. Ama arkasından geldiğimin farkında değildi. İlerledikçe ilerledik. Sinan ve Zeynep ortada yoktu. Hava kararmaya başlamış, ağaçlar korkunç bir havaya bürünmüştü. Kurt aniden durdu, bir şey fark etmiş gibi sağına baktı. Ben de arkasında bir ağacın arkasından onu izliyordum. Sağ tarafında bir çift kırmızı göz gördüm ve nefes alış sesleri... Soluma baktım bir çift göz daha vardı. Korku içerisinde arkamda bir nefes hissettim. Yavaş hareketlerle kafamı çevirdiğimde bir tane kurtla burun burunaydım. Bana mı bakıyordu, ileriye bakıyordu anlayamıyordum. Kalbim küt küt atıyordu. Nefesimi kontrol edemiyordum. Korkuyu her zerremde hissediyordum. İyice dibime girdi, hareket edemiyordum. Vücudum sabitlenmişti. Bana mı bakıyordu, ileriye bakıyordu anlayamıyordum. Ama kokluyordu. Anlık bir hamle ile sola yavaşça bir adım attım. Kurt bunu fark etmemişti. Hala ileriye bakıyordu. Beni görmüyordu. El salladım, fakat ilgisini çekmedi. Gerçekten görmüyorlardı. Durum hoşuma gitmişti ve istemsiz gülmüştüm ki bir çalı sesi duyuldu. Bu sesi duyan kurtların hepsi o yöne baktı. Kurtlardan biri koşmaya başlayınca hepsi oraya yöneldi. Eğer çalı sesleri onlarsa dört tane kurt peşlerindeydi. Bu düşünceyle oraya doğru koşmaya başlamıştım ki bir siren sesi ile olduğum yere çakıldı, o kadar tiz bir sesti ki kulaklarımı acıtmıştı. Kulaklarımı tutarak yere çöktüm. Ses o kadar yüksek ve can acıtıcıydı ki kulaklarımın acısından kendimi yere attım. Gözlerimi kapatıp geçmesini dileyerek kıvrandım.
- Asel, dön bize! Dön! Uyan!
Tuttuğum nefesimi bırakıp ani bir hareketle ayağa fırladım. Nefesimi tuttuğumun farkında değildim, gözlerimi açtığımda nefes nefese Can'ın odasındaydım. Siren sesi hala devam ediyordu. Etrafımda Batuhan ve Can vardı.
- Sinan! (Diye bağırdım, sesim düşündüğümden de yüksek çıkmıştı.) Oraya gitmemiz lazım. Hemen. (Dedim yerde oturuyordum.)
- Asel, kalkman lazım. Gitmeliyiz. (Dedi Batuhan.)
- Sinanların başı mı belada? (Dedi Can korku içinde bana bakıyordu.)
- Ev... (Batuhan lafımı bitirmeme izin vermeden atladı.)
- Farkında mısınız bilmiyorum ama şu an bizim de ciddi bir problemimiz var. (Can ve bana tek tek baktı. Gözlerini devirdi.) Gidelim hadi. Siren sesi susmuyor.
Batuhan kapıyı açıp gelmemiz için eliyle işaret yaptı. Can ile peşinden ilerledik. Odadan çıkıp meydana doğru ilerlerken insanların hepsi telaş içindeydi. Sirenin nedenini kimse anlamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENEY
Science FictionBir oyunun içine hapsolsaydın kurtulmaya mı çalışırdın yoksa yaşamaya mı? Ama ya hapsolduğunun farkında değilsen? Oyunun içine girmeye hazırlan. Kaçış yok.