- Asel, biz bu gece, sabaha doğru yola çıkacağız.
- Biz?
- Zeynep ve ben.
- İyi... (Kelimeler boğazımda düğümlenmişti adeta.) İyi yolculuklar.
- Teşekkürler. (dedi istemsizce. Beklediği bu değilmiş gibiydi. Ama ne diyebilirdim ki?)
- Haritayı da alın. (diyerek çantamdan hızla çıkarıp uzattım. Zoraki bir gülümseme ile bana baktı. Bir süre gitmeden öylece bana baktı. Bir şey dememi bekliyor gibiydi.)
- O zaman görüşürüz. (dedi kapıya yöneldi.)
- Sinan. (Seslendim, o da hızla bana baktı ve gözlerinde umut ışığı vardı.) Sağ kal. (Bu sefer gerçek bir gülümseme oluştu yüzünde, hala buruktu ama daha gerçekti.)
- Sen de döndüğümde burada ol. (gülümsemeyle karşılık verdim ve odadan çıktı.)
Sinan ile Zeynep gideli bugün tam bir hafta olmuştu. Hala dönmemişlerdi. Geçtiğimiz bir hafta boyunca ormana dönmek, onları bulmak için plan yapmadığım gün olmadı. Fakat kendimde ne o gücü ne de o cesareti görebilmiştim. Yaşadıklarım bende travma etkisi yaratmıştı sanki, ormana dönme düşüncesi bile içime bir sıkıntı düşmesine nedendi. Sanki kalbim sıkışıyordu, bacaklarım titriyordu.
Sinan'ı düşünmemeye çalışıyordum, çünkü düşündüğüm zaman onu Zeyneple birlikte düşlüyordum. Neler yaşamışlardı acaba, ya da yaşıyorlardı şu an. Belki de barışmışlardı. Kendime bu düşüncelerim yüzünden kızıyordum, çünkü belki de zor durumdalar ve ben burada öylece bekliyordum. Ahşap evlerden birinin arka duvarına yaslanmış oturuyordum. Oraya nasıl geldiğimi bile hatırlamıyordum. Kafamdaki düşünceler beni yoruyordu, bazen de korkutuyordu.
Yağmur damlası koluma düşünce düşüncelerim dağıldı. Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktığımda güneşi kapatan kocaman bir yağmur bulutunu gördüm. Simsiyahtı. Kalkmak yerine ıslanmayı tercih etmiştim. Yağmur hızlanmaya başlayınca toprak kokusu ile doldurdum içimi. Bir nebzede olsa düşüncelerden uzaklaşmış, kendimle baş başa kalmıştım. Eski hayatımda yağmur yağdığında eve kaçardım, sevmezdim ıslanmayı. Bilmiyormuşum bu güzel hissi, bu huzuru.
Yağmurun bir anda kesilmesi ve üstümde oluşan karartı ile huzur kaybolmuştu. Kafamın üzerinde bir hırka gördüm ve onu tutan bir Batuhan.
- Asel sırılsıklam olmuşsun. Kalk gidelim buradan.
- Ben gayet iyiyim.
- Hasta olacaksın. (Kafamı çevirip ona bir bakış attım. Gözünü yağmurdan açamıyor, bana bakamıyordu.)
Kimseye laf anlatmak istemediğim için kalktım, Batuhan hırka ile bana şemsiye yaparak ahşap evin içerisine girdik. Girince hırkayı tepemden alıp kapıyı kapattı.
- Şurası benim odam oraya girelim istersen. (Yanımızdaki kapıyı göstermişti.)
Cevap vermeden kapıyı açıp içeriye girdim. Islak kıyafetlerimle yatağa oturdum. Batuhan'a verdiğim her zararı kar gibi görüyordum. Islak kıyafetlerime baktı, yatağa baktı. Derin nefes alıp masasına yaslandı.
- Üzerini değiştirebileceğin kıyafetin var mı?
- Odamda var. Şehirden almıştım.
- Getireyim ben.
Sen bilirsin der gibi kaşlarımı oynattım. O da odadan çıkıp eşyalarımı almaya gitti. Bu sırada ben de kalkıp Batuhan'ın odasını incelemeye başladım. Kitaplığın çekmecelerini açıp içine baktım. Dişe dokunur hiçbir şey yoktu. Aklıma duvarımdaki çeltikler geldi, merakıma yenik düşüp kitaplığını tüm gücümle ittirdim. Fakat benimki gibi bir şey yoktu. O sırada Batuhan iyice ıslanmış bir şekilde odaya girdi. Tshirtü üzerine yapışmıştı ve bütün vücut hatlarını ortaya çıkarmıştı. Kaslarına istemsizce baktım. O da kitaplık ve bana ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışır gibi bakmaya başladı.
- Şey, ben odamda bir şey buldum da sen de de var mı diye merak ettim.
- Ne buldun? (Kıyafetlerimi yatağa koydu.)
- Önemi yok. (Söylemek istemiyordum.)
- Sen giyin rahatça. (deyip odanın kapısını açtı. Ne bulduğumu merak etmemişti.Ya da uzatmak istemedi.)
Batuhan odadan çıkınca üzerimi değiştirdim. Üşümüştüm, farkında değildim. Baya sırılsıklamdım. Yatak da artık ıslaktı. Çıkardığım kıyafetlerimi yatağına serdim. Uyuzluksa uyuzluk. O çoktan hak etti. Kapıya baktım, gölgesini görebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENEY
Science FictionBir oyunun içine hapsolsaydın kurtulmaya mı çalışırdın yoksa yaşamaya mı? Ama ya hapsolduğunun farkında değilsen? Oyunun içine girmeye hazırlan. Kaçış yok.