- Asel! (dedi Can başımda.) Uyan hadi! (Gözlerimi açtım ve oturup ağlamaya başladım. Gördüğüm rüyanın etkisinden kurtulamamıştım. Çok gerçekti her şey.)
- İyi misin? Neler oluyor? (dedi Can telaşla. Sinan da yanımıza hızlıca geldi. Ben ağlamamı durduramadığım için cevap verememiştim. Sinan çantasından su çıkarıp uzattı.)
- İç şunu. (elim titreyerek aldım suyu ve hıçkırıklarım arasında içtim. Ayağa kalktım ve şelaleye doğru ilerledim. Yüzüme su çarptıktan sonra daha iyiydim. Sinan ve Can bir şey dememi beklercesine yüzüme bakıyorlardı.)
- İyiyim, kabus gördüm sadece. Hadi artık yola çıkalım. ( Bir an önce kasabaya gitmek istiyordum. Bu rüya belki haberciydi. Bir sıkıntı vardı belki de.)
Soru sormalarına izin vermeden çantamı sırtıma alıp ormana doğru yürümeye başladım. Arkamdan geldiler ama tabi ki Can merakından yanıma koşar adımlarla geldi.
- Ne gördün? (dedi meraktan öldüğü belliydi.)
- Tamam anlatacağım ama biraz sindirmem lazım.
- Tamam. (dedi, bu cevabım bile tatmin etmişti.)
Ormanın içinde ilerlerken bir yandan rüyamı aklımdan çıkarmaya çalışıyordum. Peki Sinan ile ilgili olan kısım? Sinan'a aşıktım resmen. Paralel evrene falan gitmiş olmam gerekiyordu. Rüya da olsa ilk defa aşık olduğumu hissetmiştim. Peki ya kasaba neden yanmıştı? Rüya işte ya. Neyini bu kadar düşünüyorsam?
Ormanda ilerlerken artık haritaya ihtiyaç duymadığımızı fark ettim. Yolu ezberlemiştik resmen. Tarlaya vardığımızda güneş tepeye yükselmişti, tahminen saat 12'ye yaklaşmıştı. Hava, önceki günlere göre çok sıcaktı. O yüzden tarlayı geçince mola vermeye karar verdik. Tarlayı geçerken yine bir korku sardı içimi, gördüğüm kurtlarla dolu rüyam geldi aklıma. Artık bu rüyalarım beni çok sıkmıştı. Kabustan başka hiçbir şey görmüyordum. Eskiden rüyalarımı hatırlamazdım, o yüzden kafam rahat uyanırdım ama artık rüyalarımı hatırlamakla kalmayıp bir de kafama takıyordum. Tarlayı da sorunsuz bir şekilde atlattıktan sonra tekrardan ormana girmiştik. Hepimiz ter içinde kalmıştık. Dinlenmek için en yakın ağaç altına oturduk. Çantamdan çıkardığım suyu içerken etrafa bakınmaya başladım. Bir sürü ağacın ortasında yalnızdık. Rüyamın etkisinden midir, nedendir anlamadığım bir şekilde orman bana huzur değil, tedirginlik veriyordu. Sanki her an bir yerden bir kurt çıkıp saldıracakmış gibiydi. O an ormanda tek gördüğüm hayvanın kurt olduğunu fark ettim. Ateş böceklerini saymazsak tabi ki. Başka bir hayvan türü yok muydu? Halsey'i görmüştük bir de. Ama onu da şehirde görmüştük. Peki Halsey nerdeydi? Zeynep'in annesi, onu bize emanet etmişti. Biz evden çıkar çıkmaz Halsey'i kaybetmiştik. Aferin bize!
- Evet, rüyanı anlatsana artık. (dedi Can bütün sessizliği bölmüştü. Düşüncelerimden kurtulup Can'a baktım.)
- Tamam, anlatayım. (Derin bir nefes aldım. Sinan'da pür dikkat bana odaklanmıştı.) Rüyamda sen, ben, Sinan, Zeynep ve Batu ormandaydık. (Sinanla olan kısmı tabi ki de anlatmayacaktım.) Kasabaya doğru gidiyorduk, aynı şuanda olduğu gibi. Kasabaya vardığımızda kasabada her yer yıkılmış, alevler içinde kalmıştı. Evlerin arasından geçerken bir sürü ölen insan görüyorduk. Son olarak da Ali'nin bana doğru koştuğunu hatırlıyorum. (Anlatırken bile gözlerim dolmuştu, o kadar gerçek gibiydi ki her şey.)
- Kötüymüş. (dedi Sinan, kafasını öne eğerek.)
- Bir an önce gitsek mi kasabaya acaba? (dedi Can anlattıklarımdan etkilenmiş olacak ki endişelenmişti.)
- Bıçaklarınızı çıkarın nolur nolmaz. (dedi Sinan ayağa fırlamıştı çoktan. Belime soktuğum bıçağımı gösterdim.)
- Ben hazırım zaten. (dedim. Sinan, ayağa kalkmama destek olmak için elini uzattı. Fakat tabi ki de elini tutmayıp kendi başıma ayağa kalktım. Gözlerini devirip ilerlemeye başladı.)
Bir süre sessiz bir şekilde ormanın içinde ilerledikten sonra şimşek sesi ile irkildik. O kadar şiddetli bir sesti ki fırtına geleceği belliydi. Fakat işin tuhaf tarafı hava hiç olmadığı kadar sıcakken şimşek çakmıştı. Ani bir hava değişimi yaşanıyordu. Şimşeğin ardından çok geçmeden yağmur yağmaya başladı. Adımlarımız hızlanmıştı, yağmur daha da bastırmadan sığınacak bir yer bulmamız gerekiyordu. Koşar adımlarla nehir kenarına varmıştık.
- Kasabaya varana kadar sırılsıklam oluruz. Bir yer bulmamız gerekiyor. (diye bağırarak sesimi duyurmaya çalıştım. Yağmur o kadar şiddetlenmişti ki birbirimizin sesini duyamıyorduk.)
Hepimiz bir yandan koşar adımlarla ilerlerken bir yandan etrafımıza bakınıyor, sığınak arıyorduk. Çantamı sırtımdan çıkarıp kafamın üzerine koydum. Ağaçların arasında koşuyorduk ki Can bir yer buldu.
Burada bir kapak var.(Eliyle kapağın kolunu çekmeye başladı, fakat açamayınca Sinan destek içinyanına geldi. İkisi güçlerini birleştirerek kapağın kolunu çekerek kapağıaçmayı başardılar. Bir merdiven vardı içerisinde. Hepimiz yağmurdan kaçarcasınaiçeri attık kendimizi. Merdiven kısa bir merdivendi, hemen aşağıya inmiştik.Zifiri karanlıktı aşağısı. Birbirimizi göremiyorduk. )
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENEY
Science FictionBir oyunun içine hapsolsaydın kurtulmaya mı çalışırdın yoksa yaşamaya mı? Ama ya hapsolduğunun farkında değilsen? Oyunun içine girmeye hazırlan. Kaçış yok.