- Bu siren neden?
- Kimse bilmiyor. Ama sıkıntı olduğu kesin.
- Sinanları bulmamız lazım Can.
- Neredeler ki?
- Dört tane kurt ormanda peşlerindeydi.
- Sen kaskla oraya mı gittin?
- Evet. (Batuhan önden önden, dediklerimi umursamadan gidiyordu.) Batuhan!
- Noldu?
- Sinanların yanına gitmemiz lazım.
- Gideriz. Önce şurayı halledelim.
- Hayır Batuhan! Sen burayla ilgilen, ben gidiyorum. (Arkamı dönüp uzaklaşacakken kolumdan tuttu.)
- Hiçbir yere gitmiyorsun. O yaptığın yolculuğun bedelini daha bilmiyorsun.
- O ne demek? (Etrafını kontrol edip beni elimden tutarak kenara çekti.)
- Sana tek başına yapma dedim.
- Neden? Başardım.
- Şanslıydın sadece. Şimdi başına ne geleceğini bilmiyoruz. O yüzden yanımdan ayrılmayacaksın.
- Bana ne olursa olsun, umrumda değil. Onları ölüme terk etmeyeceğim.
- Buradakileri mi ölüme terk edeceksin? (Neden böyle bir şey dediğine anlam veremeyerek yüzüne baktım sadece.) Bak Asel, bu siren iyi değil. Burayı terk etmemiz buradakileri öldürmemiz demek.
- Neden? Ayrılalım o zaman. Sen burayla ilgilen ben gideyim.
- Gitme Asel. (Dedi beni kendine doğru çekmişti. İçinde hissettiklerini gözlerinden okuyabiliyordum. Gerçekten endişeliydi. Gözlerindeki yalvarırcasına bakış, ona karşı olan nefretimi bir nebze de olsa azaltmaya neden olmuştu. Bana gerçekten değer veriyordu, bunu biliyordum ama affedemiyordum, edemezdim.)
- Üzgünüm Batu, Sinan'ı da kaybedemem. (Kollarının arasından kurtulmaya çalışırken arkasına koyduğu bıçağı aldım. Hızlıcı arkamı dönüp yanından uzaklaştım. Cevap vermeden arkamdan izlediğini biliyordum.) Teşekkür ederim bunun için. (Deyip bıçağı göstererek koşmaya devam ettim.)
Ormana doğru koşmaya başladım. Ben tek başıma ne yapabilecektim bilmiyordum ama Sinan'ı kaybetme düşüncesi cesaret veriyordu. Ormana yaklaştığımda duraksadım. Yaşadıklarım, anılar şeklinde gözlerimin önünden geçiyor, ormana girme cesaretimi kırıyordu. Sinan'a odaklanmaya çalışıyordum. Onu düşünmek güç vermeliydi, onu terk edemezdim. Ormana doğru bir adım attığımda içimde oluşan korku, bütün benliğimi ele geçirdi. Bacaklarım titriyor, nefesimi kontrol edemiyordum. Sinan'ı düşünmek bile yetmiyordu. Gitmeliydi, kurtarmalıydım ama yapamıyordum. Olduğum yere sabitlenmiştim sanki. Bağırış çağırış, siren sesleri arasında ormana bakakalmıştım.
- Bensiz kahraman olmaya çalışıyormuş. (Dedi Can'ın sesiydi bu. Düşüncelerimden sıyrılıp ona baktım.) İyi misin sen?
- Değilim. Giremiyorum ormana. Her şey üstüme geliyor sanki. (Yere çöktüm, yenilmiş hissediyordum. Can önüme doğru eğildi.)
- Asi, zor şeyler yaşadığımızın farkındayım. Korktuğunun da farkındayım. Ben de korkuyorum. Baksana şuraya. (Eliyle kasabayı gösterdi.) Herkes korkuyor. Biz şehirde, yer altına girdiğimizde bizi korumak için yaptıklarını hatırla. Ne kadar korkmuştun ama cesurdun. Hep cesursun. (Gözlerim doldu, haklıydı ama o cesaret bende yoktu. Kafamı eğebildim sadece. O da derin nefes alıp devam etti.) Sinan senin kayıp olduğun o iki hafta, her gün ormana gitti, kimseyi yanında istemeyerek şehre gitti. Hatta kurtların yuvasına bile gitti. Ölümden korkmadı... ve bunları sadece senin için yaptı. Sen de yap Sinan için. Benimle yap. Biz seninle neler atlattık, nelerin üstesinden geldik. Hadi tut elimi. (Dedi elini uzattı.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENEY
Science FictionBir oyunun içine hapsolsaydın kurtulmaya mı çalışırdın yoksa yaşamaya mı? Ama ya hapsolduğunun farkında değilsen? Oyunun içine girmeye hazırlan. Kaçış yok.