Can arka bahçedeki garajın önünde bizi bekliyordu. Eliyle takip etmemizi işaret etti. Garajın içine girdikten sonra üzerindeki eşyalar dağıtılmış kilitli bir sandık vardı. Üzerine belli olmasın diye eşyalar konulmuş resmen gizlenmişti.
- Bütün dolaplara baktım, gerekli bir şey yoktu sonra bunu buldum ama açamadım kilidi.
Sinan etrafa bakınıp sert bir şey aramaya başladı. Ben de Sinan'ı görünce bakınmaya başladım. Garajda olan terk edilmiş arabanın içerisine bakınmaya başladım. Arka camı kırılmış olan arabanın kırık camından içine doğru baktığımda yine o pembe yapışkan maddeden gördüm.
- Yine bu yapışkandan var. (Can yanıma geldi.) Mert'in bedeninde de aynısında vardı.
- Sen inceledin mi?
- Evet. İşin garip tarafı kokmuyordu ve hiçbir ısırık izi yoktu.
- Nasıl? Ama kurt saldırdı dediler bize.
- Sinan bana da öyle dedi ama yoktu işte. (biz Canla fısıldaşırken Sinan kriko bulmuş onunla sandığın kilidine bir darbe indirdi. Çıkan ses ile biz de Sinan'ın yanına yöneldik. Sinan ikinci darbeyi daha attıktan sonra kilit kırıldı ve sandık açıldı. Sandığın içerisinde merdiven vardı. Ama karanlık bir yere iniyordu. Can, nerede olduğunu bilerek bir dolabın içerisinden feneri kaptığı gibi yanımıza döndü.)
- İnmiyor muyuz?
- Sen burada kal. (dedi bana bakarak.)
- Tek başıma mı?
- Başka çaremiz yok. Eğer yarım saate dönmezsek kaç buradan. (dedi Sinan endişeli olduğu her halinde belliydi. Korkuyordum ama haklıydı.)
Sinan ve Can aşağıya doğru ilerlemeye başladılar, arkalarından gözden kaybolana kadar izledim. Garajın içindeki malzemeleri incelemek ve kendime her hangi bir durumda savunabilecek bir şey bulabilmek için tek tek dolaplara bakmaya başladım. Çünkü bıçağımı ve Sinan'ın verdiği ahşap parçayı salonda bırakmıştım. Bir yandan aranırken bir yandan etrafıma bakınıyordum, tedirgindim. Her an bir yerden bir şey fırlayabilirmiş gibi hissediyordum. Dolapların bir tanesinde beyzbol sopası buldum. Sopayı aldım hemen ne olur ne olmaz diye. Oturacak bir yer bulamayınca arabanın kırık camından elimi sokarak kapısını açtım ve arka koltuğuna oturup beklemeye başladım. Oturduğum kısımdan sola baktığımda garajın camından bahçe görünüyordu. İstemsiz bir şekilde sürekli bahçeyi izlemeye başladım. Yarım saat boyunca orada öyle oturdum ama ne gelen vardı ne giden. En sonunda arabadan çıkıp sandığın başına doğru gittim. Karanlıktan hiçbir şey gözükmüyordu.
- Sinan? Can? (diye birkaç kere seslendim fakat geri dönüş alamadım.)
Endişelenmeye başlamıştım, onlara da bir şey olursa tek başıma ne yapacaktım burada? Aşağıya insem mi inmesem mi diye düşünürken bahçeden bir ses duydum. Elimdeki beyzbol sopasını iyice kavradım ve cama doğru minik adımlarla ilerledim. Camdan dışarı baktığımda kimse yoktu. Fakat garaj kapısı açılmaya başladı. Ne yapacağımı şaşırmıştım, elim ayağım birbirine karışmıştı. İki elimle beyzbol sopasını sıkıca tuttum. Garaj kapısı yavaş yavaş açılırken arkasında biri olduğuna emindim. Ama kapı tamamen açıldığında görünürde kimse yoktu. Bu biri olmasından daha tedirgin ediciydi. Sopayı önüme alıp yürümeye başladım, garaj kapısını kapatmak için içeride bir düğme vardı. Ona doğru yavaş adımlarla ilerleyip düğmeye bastığımda düğme çalışmıyordu. Hiçbir işe yaramadı. Korkudan gözümden yaşlar akıyordu ama nefesimi tutmaya çalışıyordum. Garajda sıkıştırılmıştım. Sandığa girsem orada ne olduğunu bilmiyordum. Bahçeye çıkıp savaşmaya karar verdim. Garajdan yavaş adımlarla etrafıma bakınarak çıktım. Kimse yoktu, villanın ön bahçesine doğru ilerlemeye başlamıştım ki garajın kapısı kapanmaya başladı. Koşarak yetişmeye çalıştım, 'ya içerideyse ve Sinan ve Can'ı savunmasız yakalarsa?' bu düşünce ile hızla koştum fakat ben gidene kadar kapı kapandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENEY
Science FictionBir oyunun içine hapsolsaydın kurtulmaya mı çalışırdın yoksa yaşamaya mı? Ama ya hapsolduğunun farkında değilsen? Oyunun içine girmeye hazırlan. Kaçış yok.