Camımı kırmaya başarınca üzerime cam parçaları sıçradı, yüzümü kapatmak için kollarımı yüzüme çektim. Kadın eliyle bacağımı yakaladığında Can arabayı çalıştırmayı başardı. Gaza bastı, kadın yola fırladı. Aynadan kadına baktığımda yerde yatıyordu. Sinan da arka cama dönmüş kadına bakıyordu. Önüne döndüğünde aynadan göz göze geldik.- Yanağın kanıyor. (Elimi yanağıma götürdüğümde elim kan oldu. Cam kesmiş olmalıydı. Aynadan kendime baktım, yanağımda uzun bir çizik vardı.)
- Şurada eczane var, durayım mı? (dedi Can.)
- Gerek yok. (dedim.)
- Gerek var. (dedi Sinan aynadan bana bakarak.)
Can, arabayı kenara çekti. Eczaneye girmek için arabadan indiler. Ben inmedim.
- İnmeyecek misin?
- Küçük bir sıyrık için gerek yok demiştim. (Sinan iç çekip gözlerini devirip cevap vermeden eczaneye doğru yürüdü.)
- Emin misin burada durmak istediğine? (dedi Can endişeli bir ifade vardı yüzünde.)
- Eminim. Bekliyorum sizi. (Kafasıyla onaylayıp Sinan'ı takip etti.)
Sürücü koltuğuna binmek için arabadan indim. Havayı içime çektim, nefesimi uzun bir süre tuttuğumu nefes aldığımda fark ettim. İki haftada hayatım ne kadar değişmişti. Ben geleli iki hafta mı olmuştu, üç hafta mı? Ne kadar olduğunu hesaplayamıyordum artık, günler, haftalar birbirine karışmıştı. Tarih, zaman hiçbir şey bilmiyordum. Önceki hayatımı düşündüm, kocaman havuzlu bir villada neredeyse hep tek yaşıyordum. Partiler, alışverişler, kafelerde takılmacalar... hayatım bundan ibaretti. Şimdi ise hiçbiri yoktu. Yardım için arayabileceğim abim, yoktu. Dedikodu için çağıracağım Selin yoktu. Ama Batu vardı. Peki Batu nasıl buradaydı? Bir anda Batu'nun burada olduğu ve kasabada bizi beklediğini hatırladım. Ondan nefret ettiğimi tekrar hatırlayıp sürücü koltuğuna binmek için kapıyı açtım. O sırada Sinan ve Can eczaneden çıktılar. Sürücü koltuğuna oturup anahtarı çevirdiğimde bu sefer çok uğraştırmadan ikinci denemede çalıştı. Sinan yanıma oturdu, Can arka koltuğa.
- Dönüyor muyuz artık? (dedim Batu'ya sormak istediğim sorular vardı. Çok hevesli görünmüş olacağım ki Sinan, gözlerini kısarak kafa salladı.)
- A doğru, senin sevgilin gelmişti en son. (dedi Can, arka koltukta ortaya geçip aramızdan kafasını uzattı.)
- Kim? (dedim anlam veremeyerek.)
- Batuhan Çağlar. (dedi gülümseyerek. Sinan yorum yapmadan dinliyordu. Aynadan Can'a baktım.)
- Batuhan Çağlar, benim sevgilim değil.
- A yalan haber. Okey. (deyip memnuniyetsiz bir şekilde arkasına yaslandı.)
- Noldu? Hoşuna gitmedi cevap. (Sinan gülerek arkasına dönüp Can'a baktı.)
- Senin gitti sanırım. (Sinan'ın gülümsemesi yarım kaldı ve önüne dönüp koltuğuna yaslandı.)
- Dönelim artık (dedi. Gülmemek için kendimi zor tutarak yola odaklanmaya çalıştım.)
Araba ile kaybola kaybola, en sonunda kapıyı bulduk, kapının kenarına arabayı çektikten sonra indik. Fakat kapı kapalıydı.
- Ne yapacağız şimdi? (Can ikimize baktı.)
- Bir işimiz de sorunsuz gitsin. Sıkıldım artık. (diye isyan ettim.)
- Sana gel diye kimse ısrar etmedi. (dedi Sinan sesi sert çıkmıştı.)
- Yorulmuş olamaz mıyım?
- Kusura bakmayın prenses, sizi rahat ettiremediğimiz için.
- Ne alakası var ya?
- Hey Sinan sakin. (dedi Can, beni savunarak.) Hepimiz yorulduk ve gerildik, birbirimize sarmanın anlamı yok.
- Onun derdinin ne olduğunu ben biliyorum.
- Neymiş?
- Burada mı söyleyeyim gerçekten? (dedim Can'ı işaret ederek. Sinan, Can'a baktı ve anlamış olacak ki gözlerini devirip bana arkasını döndü.)
- Nasıl açacağız kapıyı?
- Siz benden bir şey mi gizliyorsunuz? (dedi Can anlam vermeye çalışarak.)
- Hayır. (İkimiz aynı anda bağırmıştık.)
- Tamam o zaman. (diyerek kapıya doğru ilerledi. İnanmadığı belliyi ama uzatmak istemedi.)
Kapının çevresine bakmaya başladık. Aklıma Ezgi'nin duvarın alt kısmında bulduğu düğme geldi. Elimi duvarın altında gezdirmeye başladığımda düğmeyi buldum ve kapı açıldı. Bu sefer toz bulutu oluşmamıştı. Fakat biz mağaraya girdiğimiz anda kapı kendiliğinden kapandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENEY
Science FictionBir oyunun içine hapsolsaydın kurtulmaya mı çalışırdın yoksa yaşamaya mı? Ama ya hapsolduğunun farkında değilsen? Oyunun içine girmeye hazırlan. Kaçış yok.