Derin bir nefes alıp Can'ın eline uzandım ve onun yardımıyla ayağa kalktım. Sinan için yapmalıydım, yapacaktım. Gözlerimi ormana diktim. Sinan'ın gülümsemesi gözlerimin önüne geldi. O gülümsemeyi bir daha görememe düşüncesi, beni cesaretlendirmişti. Can'a baktım.
- Gidelim. (Dedim ve düşünmeden ormana doğru hızlıca yürümeye başladım.)
- Nereye gideceğimizi biliyor musun? (Cevap vermeyerek ormana girdim. Biraz ilerledikten sonra durup nefes aldım. Orman kokusunu içime çektim.)
- Daha iyiyim Can ben. Teşekkür ederim. (Can'a dönüp gülümsedim.)
- Başaracağız. Kurtaracağız merak etme.
- Önce nereye gideceğimizi bulalım. (Deyip çantamı sırtımdan yere koydum. İçerisinden haritayı alıp yere serdim. Haritayı Can'la incelemeye başladık, ben kask ile gittiğim yeri tespit etmeye çalışarak haritanın üzerinde rota çıkarmaya çalışıyordum. Can ile tartışa tartışa nereye gitmemiz gerektiğini çözdüm.)
Çizdiğim rotaya göre ilerlemeye başladık. Yol düşündüğümden de uzun sürmüştü, ya da bana çok uzun geliyordu. Bir an önce Sinan'ı bulmak istiyordum. Ormanın içinde ilerlerken kasabadadaki huzursuzluk içimde yok olmuştu. Saçma bir heyecan, bir mutluluk doldum. Bu huzurum kaçacak diye korkarak daha da hızlandım.
Yaklaşık bir saat yürüdükten sonra kurtlarla karşılaştığımız yere geldik, kaskın çıkarmadan bulunduğum yere. Kurtlar yoktu, kuş seslerinden ve güzel bir esintiden başka hiçbir şey yoktu.
- En son buradaydım.
- Acaba nereye gittiler?
- En son kurtlar, sağa doğru koşmuşlardı. Oradan bir çalı sesi gelmişti.
- Farkında mısın siren sesi yok artık.
- Evet. Rahatsız edici bir huzur hakim ormanda.
- Sağdan mı gidiyoruz o zaman?
- Bıçağını çıkar.
- Silahını diyecektin sanırım. (Yarım ağız gülümseyerek belindeki silahı çıkardı.)
Sağdan ilerlemeye başladık. Yokuş aşağıya iniyordu yol. Sabırsızlık vardı içimde ve yokuş indikçe bu daha da artmıştı, sanki yolun solunda karşıma Sinan çıkacaktı. Bu düşünce ile o kadar hızlanmıştım ki neredeyse koşuyordum. Yokuşun sonunda Can kolumdan çekip beni durdurdu.
- Hey, yavaş. (Beni kolumdan çekerek çalıların arkasına gizlendik.)
- Noldu? (Dedim sus işareti yaptı ve çalıların arasından yuvaları gösterdi.)
- Burası kurtların yuvaları. Dikkatli olmamız lazım. (Fısıldıyordu.)
Ortasında korunması gereken bir şey varmış gibi mağara şeklinde yuvalar ile sarmalanmış yuvarlak bir alandı. Ama kurtlardan en ufak iz yoktu. Yuvalardan bir tanesinin içini görebiliyorduk, boştu. Ya da çok dipteydi, görünmüyordu.
- Ya buradalarsa?
- Buraya girmek delilik olur Asel.
- Farkındayım ama ya burdalarsa?
- Bilmiyorum, çok riskli.
- Sen demedin mi bana Sinan senin için ölümden korkmadı diye, ben de korkmuyorum. (Yerden bir taş aldım.)
- Ne yapıyorsun? (Cümlesi bitmeden taşı orta kısma doğru fırlattım. Taş düşmeden çalılara gömüldüm. Can'ın elimle ağzını kapattım. Çalıların arasından minik bir aralıktan etrafa baktım. Hala hiçbir iz yoktu.)
- Yoklar. Burası boş. (Ayağa kalktım aniden.)
- Asel, hayır. Dur.
Can'ı dinlemeden elimle bıçakla parmak ucunda alanın ortasına doğru ilerledim. Korkuyordum ama gereksiz bir cesaret de vardı. Çünkü Sinan'ın burada olma ihtimali bile beni delirtiyordu. Ya başlarına bir şey geldiyse? Yavaş hareketlerle ilk yuvayı geçtim, boştu. Karşılarındakilere de bakıyordum. Yuvalar boştu. Hepsine tek tek baktıktan sonra ortaya doğru rahatça yürüdüm. Çünkü ortalıkta ne kurt vardı ne bir şey. Yalnızdık.
- Can! Kimse yok burada. (Can yavaş hareketlerle çalıların arasından kalkıp bana baktı.)
- Sen delisin. (Yüzü korkudan bembeyaz kesilmişti.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENEY
Science FictionBir oyunun içine hapsolsaydın kurtulmaya mı çalışırdın yoksa yaşamaya mı? Ama ya hapsolduğunun farkında değilsen? Oyunun içine girmeye hazırlan. Kaçış yok.