Saçı dağınık, gözleri kırmızı bir Sinan vardı karşımda. Gözlerinin kırmızılığı, benimkilerle buluşunca parlamıştı. Yüzünde oluşan gülümseme o kadar sıcaktı ki içimi ısıtmıştı. İkimiz de vereceğimiz tepkiyi şaşırmış bir şekilde sadece birbirimize baktık.
- Ben sizi yalnız bırakayım. (diyerek evden çıktı.)
- İçeri gelsene. (Eliyle odasına yönlendirdi. Cevap vermeden içeri girdim. Odanın ortasında ayakta dikilip ona baktım.)
- Odam dağınık biraz, kusura bakma. (dedi kapısını kapatırken. Odasına göz ucuyla baktım.)
- Önemli değil. (dedim, ikimizde ayakta durmuş birbirimize bakıyorduk.)
- İyi misin?
- Evet, sen?
- Gördüğün gibi.
- Neden böylesin? (dedim bana doğru bir adım attı.)
- Sence neden olduğu belli değil mi? (dedi dolmuş gözleriyle gözlerimin içine bakıyordu. Kafasını çevirdi gözünden akan damlayı görmemem için. Eliyle damlayı sildi. Bana döndü.) Neredeydin? Her yerde aradım seni.
- Buradayım.
- Asel, benim bakmadığım gitmediğim yer kalmadı. Kafayı yemek üzereydim ben. Neredeydin diyorum buradayım diyorsun. Benim ne halde olduğumu görmedin. Burada değildin çünkü. Neredeydin? (Gözleri kıpkırmızı olmuştu, yokluğuma sinirlenmişti, üzülmüştü ve o an bundan başka verebileceğim cevap yok diye düşünerek dudaklarına yapıştım. Geri çekilmeyip karşılık verdi.)
Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu, hayatımda ilk defa bir insana kendimden daha çok değer veriyordum. Onu üzgün görmek beni daha çok yaralamıştı. Her dokunuşunda tüylerim ürperiyor. Onu daha çok istiyordum. Ama istediğim şey tamamen oydu. Aşık mı oluyordum? Aşk yok Asel! Kendimi direk geri çektim.
- Özür dilerim, bunu yapmamalıydım. (Ne diyeceğini şaşırmış bir şekilde bana baktı. Nedenini merak ettiği belliydi. Bir şey bulmalıydım. Bir bahane. Aşktan korkuyorum diyemezdim.) Zeynep. ( Gözlerimi kaçırıp yere baktım.)
- Zeynep'le ayrıldık biz. (Ne? Kafamı direk kaldırıp şaşkın bakışlarla yüzüne baktım.) Evet, geçen hafta ayrıldık.
- Geçen hafta mı? Ben ne zamandır yokum ki?
- İki haftadır yoksun.
İki haftadır mı yoktum? Nasıl olabilir böyle bir şey? Ben ne yaptım o süreçte? Nasıl hiçbir şey hatırlayamam? Elim ayağımın boşaldığını hissedince Sinan'ın yatağının üzerine oturdum. Korku içerisinde bana bakıyordu ama ona verebileceğim bir cevabım yoktu. Kendime cevap veremiyordum ki ben. Hatırlamam gerekiyordu. Hatırlamak zorundaydım.
- Asel neler oluyor? Cevap ver. Bana bak. Korkutuyorsun beni. (Hiçbirine tepki vermeyince eliyle yüzümü kendisine doğru çevirdi.) Hey!
- Efendim. (dedim şaşkın gözlerle.)
- Ne oluyor? Korkutuyorsun beni.
- Ben... ben hiçbir şey hatırlamıyorum.
- Nasıl? O iki haftayı hatırlamıyor musun?
- Hayır. Ben sanıyordum ki bir gündür kayıbım.
- Bir mi gün? İki hafta boyunca bakmadığımız yer kalmadı. Şehre bile tekrar gittim. 10 kişi dağılarak seni aradık. Her olasılığı düşündük. Kurtların yuvasına bile gittim. Ümidi kestim derken sen çıktın geldin.
- Ben kasabaya yakın bir kıyıda uyandım. Öncesi yok. Hiçbir şey hatırlamıyorum. (deyip ağlamaya başladım. İstemsizce ağlıyordum ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Ellerimle yüzümü kapattım. Sinan, ellerimi yüzümden indirdikten sonra iki eliyle gözlerimdeki yaşları silip bana sarıldı.)
- Önemli olan şuan burada olman. Döndüğün için çok mutluyum. (Kollarının arasında ben de çok huzurluydum. Ağlamamı bitirdikten sonra ben de kollarımı sardım. Bir süre sadece bu şekilde durduktan sonra sessizliği bozdum.)
- Artık gidip duş alsam iyi olur. (dedim sesimdeki mutluluk onu da gülümsetti.)
- Git bakalım prenses. (deyip benden uzaklaştı.)
- Tamam. (yataktan kalkıp kapıya yöneldim.)
- Ama bu sefer kaybolma olur mu? (dedi, gülümseyip kapıdan çıktım.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENEY
Science FictionBir oyunun içine hapsolsaydın kurtulmaya mı çalışırdın yoksa yaşamaya mı? Ama ya hapsolduğunun farkında değilsen? Oyunun içine girmeye hazırlan. Kaçış yok.