- Bu nasıl olur? (dedi Can, yüzü bembeyazdı, iyice kireç gibi oldu. Sinan da korkarak iyice yaklaştı.)
- Bu Mert. (diyerek Can'a baktı. Can daha fazla dayanamayıp kustu. Ben ağlamamı durduramıyordum. Fazlasıyla korkmuştum.)
- Çıkabilir miyiz buradan lütfen? (dedim ikisine de tek tek baktım, sesim gereğinden fazla yüksek çıkmıştı.)
Sinan, cansız bedenin yanından kalktı. Ben de Can'ın koluna girerek odadan çıktık. Sinan'ın da yüzü bembeyaz olmuştu. Bu cansız bedeni tanıyorlardı. Acaba ölen çocuk muydu? Sinan, ebeveyn odasından çıktıktan sonra son oda olan koridorun sonundaki odaya doğru ilerledi.
- Siz beni burada bekleyin.
- Olmaz, ya içeride bir şey varsa?
- Asel, Can iyi değil. Orada durun. (Can cidden iyi değildi. Biz koridorda dikilmiş Sinan'ı beklemeye başladık. Sinan odaya girdi ve bir süre sonra temiz olduğunu belirterek oradan çıktı. Can'ı salona indirip koltuğa yatırdık. Çantamdan su çıkarıp Can'a uzattım. Ardından ben de Sinan gibi bir koltuğa oturup soluklanmaya karar verdim.)
- Kimdi o?
- Mertti. Kurt saldırarak öldürmüştü. Tanınmayacak haldeydi. Ama şuan burada.
- Nasıl? Neden burada o zaman? (Bilmiyorum dercesine kafasını salladı. Gözleri dolmuştu.) Ezgi'yi öldürdüler mi? (Gözümden yaş akmıştı. Sinan'da gözünden akan yaşı sildi.)
- Evet. Markete girdik sizin yanınıza dönmeden bir şeyler alalım diye fakat kurtarmama fırsat vermeden saldırdı. Ben depoya saklandım. Kurtaramadım onu. (diyerek elleriyle gözlerini kapattı, ağlıyordu. Kalktım yanına oturdum. Sarıldım ve o da omzumda ağlamaya başladı.)
- Bizi kurtardın ama. (dedim etkileyeceğini düşünmüştüm. Kafasını kaldırıp bana bir süre baktı. Daha sonra kollarımın arasından kurtulup gözlerindeki yaşları sildi.)
- Ben işe yarar bir şeyler var mı bakayım. (diyerek ayağa kalktı.)
Can yorgunluk ve üzüntüden bitkin düşmüş uyuyakalmıştı. Sinan'ın mutfağa girmesini izledim. Ardından da yukarı çıkmak için merdivene yöneldim. Üstümdeki kıyafetlerden kurtulma isteği ile ebeveyn odasına tekrar girdim. Giyinme odasına girdiğimde Mert'in cansız bedeni ile yine karşı karşıya gelmiştim. Görünce midem bulanmıştı. Bakmamaya karar verip elbiselere odaklanmaya çalışarak elbiselerin olduğu tarafa yöneldim. Bir tane elbiseyi beğenip çantama sokuşturdum. Bir kot bir tshirt bulup üstüme geçirdikten sonra kendimi daha iyi hissediyordum. Giyinme odasından çıkarken tekrardan cansız bedene dönüp bakma isteği geldi ve çok yaklaşmadan göz ucuyla incelemeye başladım. Kurt saldırdıysa ısırık izi olması gerekmiyor muydu? Vücudunun herhangi bir yerinde ısırık izi gözükmüyordu. İşin ilginç tarafı ise cansız bedenler kokmaz mıydı? Bu hiç kokmuyordu. Sanki gerçek değil gibiydi. Isırık izi bulmak için iyice yaklaşmaya karar verdim. Bedeni ters çevirip sırt kısmına baktığımda pembe yapışkan maddeden sırtında da vardı. Neydi bu? Neden her yerde var? Kapıların hepsine tekrar bakmaya karar verdim. Ebeveyn odasının kapısında vardı, fakat üst kattaki diğer odaların kapısında yoktu. Aşağıya indim, Sinan salondaki masanın üzerinde çantasını toparlıyordu. Can ise yoktu.
- Can nerede?
- Etrafa bakıyor. (O sırada dışarıdan Can'ın sesi geldi.)
- Sinan! Çabuk buraya gel. ( Sinan'la birbirimize bakıp hızlıca villadan çıktık.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENEY
Science FictionBir oyunun içine hapsolsaydın kurtulmaya mı çalışırdın yoksa yaşamaya mı? Ama ya hapsolduğunun farkında değilsen? Oyunun içine girmeye hazırlan. Kaçış yok.