- Sen neden buradasın? (dedi Can ciddi bir ifade vardı suratında.)
- Ne demek o? Ben de kaçmak istiyorum buradan.
- Hayır onu sormuyorum. Neden genel olarak buradasın?
- Abimi kurtarmak için. Ben gelmeseydim abim gelecekti.
- Abin buna nasıl izin verdi?
- İzin vermedi ki ben gizlice yaptım. Her aileden sadece bir kişiymiş.
- Öyleymiş evet.
- Sen neden geldin?
- Annem ve babam vefat ettikten sonra anneannemle yaşamaya başladım. (Sinan, uyumamış, gözleri yarım açık bizi dinliyordu.) Anneannem de vefat edince annemin eskiden çalıştığı şirket bana 'deney' adında bir uygulamayı kullanırsam iyi para kazanacağımı söyledi. Ben de kabul ettim, kaybedecek neyim vardı ki?
- Başın sağolsun, çok üzüldüm.
- Sağol, alıştım artık yalnızlığa.
- Benim de annem öldü beş yıl önce. Ben hala alışamadım onun yokluğuna.
- Senin de başın sağolsun. Sen Sinan? (dedi uyumadığını o da fark etmiş olacak ki tereddütsüz sordu. Yattığı yerden doğrulup oturdu.)
- Benimki sizinki gibi şeyler değil. Ben ailemi sevmiyordum ve oradan kaçtım.
- Neden o zaman buradan kaçma yolu arıyorsun? (bana bakmasını sağlamak için gözlerinin içine baktım. Gözlerini direk kaçırıp yere baktı.)
- Ben burada uyuyamayacağım belli oldu. (diyerek ayağa fırladı, çantasını da alıp mağara dışına çıktı.)
Bu çocuğun derdi ne benimle anlayamıyordum. Ama tavırları artık sinirlendiriyordu. Bir öpücük mü bu hale getirmişti yani? Bu kadar mı önemsemişti de bana böyle davranıyordu? Arkasından ayağa fırladım.
- Senin derdin ne?
- Bir derdim yok. ( Mağaranın dışındaki duvara çökmüştü yine.)
- Benimle olan sorunun neyse, umrumda değil bunu bil. Sadece insanların içinde bana sakın bir daha yükselme.
- Benim kimseye yükseldiğim yok.
- Emin misin? (Kafasını kaldırıp yüzüme baktı.)
- Evet Asel, rahat bırakırsan uyuyacağım. (Derin bir nefes alıp cevap vermeden Can'ın yanına doğru gittim. Can şaşkın gözlerle bana bakıyor, durumu algılamaya çalışıyordu.)
- Bir şey sorma. Uyuyacağım. (dedim Can'ın ağzını açmasına izin vermeden. Çantamı alıp yere fırlattım ve yastık yaparak uzandım. Gözlerimi kapatıp uyumayı hayal ettim.)
- Of çok yoruldum, varmadık mı hala? (dedi Can kasabaya varmamıza çok az kalmıştı.)
- Sık dişini az kaldı. (Dedi Sinan ve bana gülümseyerek bakış attı. Kahverengi gözleri, bana bakınca parlıyordu.) Sen nasılsın?
- İyiyim ben. (gülümsemesine karşılık verdim.)
- Ben de iyiyim. (dedi Zeynep, Sinan'a sinirlendiği her halinden belliydi. Haklıydı da.)
Sinan, Zeynep'e gözünü devirdikten sonra bana sıcacık gülümsemesi ile kafasını salladı. O olaydan sonra, her şey değişmişti. Sinan ile aramızdaki buzlar erimişti. İlk defa birine karşı farklıydım. Aşka inanmazdım ben, artık inanıyordum. Her şey eskisinden daha renkliydi, siyah beyaz dünyam renklenmişti resmen. Onun yanında nerede olursam olayım mutluydum. Bunu iliklerime kadar hissediyordum.
- Benim gördüğümü siz de görüyor musunuz? (Batuhan, korku dolu sesiyle hayallerimi bölmüştü.)
Can'ın eliyle işaret ettiği yerden dumanlar yükseliyordu. Dumanların olduğu yer kasabaydı. Buna emindim. Hepimiz korkuyla birbirimize baktıktan sonra kasabaya doğru koşmaya başladık. Kasabaya vardığımızda gördüğümüz manzara berbattı. Kasaba alevler içindeydi. İnsanların ölü bedenleri yerlerde, evler kül olmuştu. Hepimiz endişe içerisinde evlerin arasından yürümeye başladık. Herkes başka bir sokaktan ilerliyor, kurtulan var mı onu bulmaya çalışıyordu. Kendi evime doğru ilerliyordum, fakat Ali'nin üzerime doğru hızla koştuğunu gördüm.
- Asel dikkat et! (diye beni ittirip yere düşmemi sağladı. Eğer beni itmeseydi çatıdan bir parça üzerime uçacaktı.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENEY
Science FictionBir oyunun içine hapsolsaydın kurtulmaya mı çalışırdın yoksa yaşamaya mı? Ama ya hapsolduğunun farkında değilsen? Oyunun içine girmeye hazırlan. Kaçış yok.