Yalgın
"Akdeniz!"
Akdeniz adını işitince durup bana baktı. Starbucks'ta sipariş veriyordu, ellerinde birkaç kitap ve defter vardı. Çantasına neden koymadığını düşünürken beni görüp gülümsedi. "Hey!"
"Naber?"dedim barista bardağına onun adını yazarken.
"İyii..."
Barista bana isteğimi sordu.
"Bana da Toffee Nut Latte, küçük boy lütfen."
Kahve gözleri gözlerimi buldu. "İsim rica edeyim?"
"Yalgın."
Bakalım ne yazacaktı? Lanet ismimi herkes yanlış yazıyordu.
Onunla ilerledik, arkadan gelen insanlar sipariş vermeye başladı.
"Harry seni alıştırmış,"diye güldüm.
Çekingen bir yanıt verdi. "Ya, pek değil. Kütüphaneye gidecektim yani."
Dudak büküp başımı salladım. Demek yalnız bu kalabalıkta oturmak istemiyordu.
"Ders mi çalışacaksın? Senin bölümün neydi, hiç hatırlamıyorum yahu."
"Muhasebe, baba mesleği,"dedi sıkkınca.
"Okumak istemiyor musun?"dedim göz teması kurarak.
"Buyrun, Yaman Bey!"
Baygın bakışlarla baristaya baktım. "Teşekkürler."
Akdenizle içeceklerimizi alırken güldü. "Benim de Deniz yazmışlar."
Sonra çıktığımızda sorumu yanıtladı. "Konservatuara asla iznim olmadı. Ben de babamın mesleğine asılıyorum. Abimden sonra en büyük umut benim, o umutları tüketti de. Kafayı ülkücülükle bozdu, üniversiteyi bıraktı falan... Ben yapsam evlatlıktan reddedilirim."
"Ailenin beklentisi bazen baskıcı olabiliyor, hele iki annen varsa..."diye mırıldandım.
Onayladı. "Tek çocuklarısın, sadece senden beklerler."
"Aynen... Ee, siz üç kardeştiniz sanırım?"
"Evet, üç erkek,"dedi gözlerini devirip.
"En küçüğünüz kaç yaşında?"dedim, Güz ile bu çocuk bakma meselesine feci takılmıştım.
"Beş."
Tahmin yürüttüm. "Nerede? İstanbul'da değildir."
Kahvesinden yudum aldı. "Yalova'dalar. Ben Yalovalıyım."
"Hiç uğruyorlar mı?"
"Sık sık... Sence rahat verirler mi? Hele o küçük... Ah Yalgın görsen!"dedi sinirle. "Avdeniz diyor bana!"
Kahkaha attım. "Çok tatlı."
"Tek olduğun için böyle düşünüyorsun, tepene bindiğinde tatlı falan değil!"
"Sana çok düşkündür,"dedim hevesle.
"Sürekli gelmek istiyor,"diye doğruladı. "Asla almıyorum. Anksiyetimi tetikliyor."
Akdeniz'in aklına girecek bir sesle devam ettim. "Hmm... İstanbul'u da seviyordur o."
"Bayılır."
"Özlemiştir."
"Evet,"dedi kahvesine bakarken.
"Gelsin mi?"
"Asla!"diye atıldı.
Önüne geçip onu durdurdum. "Nolur! Güz ile ben bakarız!"
Panikle "Hayır, hayır!"dedi. Akdeniz'in bileklerini tutarak yalvarır konuma geçtim. "Lütfen, lütfen! Ben çocuklara bayılırım, hem bir daha gelmek için tutturmaz. Tutturursa biz tekrar bakarız, ne dersin? Akdeniz hadi kabul et!"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ritim [BXB]
Short Story"Bak, burası bizim cehennemimiz ve burayı biz yönetiyoruz. Şimdi bize itaat zamanın geldi." BXB ODŞD'nin ikinci kitabıdır, önce onu okumanız gereklidir.