John Dünya'ya döner dönmez, etrafı askerler tarafından çevrildi. Uzaylılarla görüştüğünden, General'in haberi olmuştu. Askerleri geçip Helena'nın yanına gitmek istiyordu ama önündeki barikat gibi askerler, izin vermiyordu.
Sinirli bir şekilde, "General'e söyleyin, Helena'yı görüp, hemen yanına gideceğim. Şimdi beni bırakın" dedi.
"Çekilin" sesini duyduğunda içini sevinç kapladı. Hayatını kurtardığı yaver karşısındaydı ve askerlere çekilmelerini emretmişti.
"Doktor size eşlik etmeme izin verin. Beraber gidip duruma göz atarız, sonra da General'in yanına gideriz."
Yaverin mantıklı isteği karşısında sadece kafasını sallayıp revire doğru ilerledi. John içinden dua etmeye devam ediyordu. "Lütfen Helena'ya ciddi bir şey olmasın."
Revire girdiğinde, gördüğü manzara karşısında, şaşkınlığını hayret nidasıyla dile getirdi. "Aman Allah'ın burada neler olmuş böyle."
Her yerde yaralı insanlar vardı. Sedyeler yetmemiş, hafif yaralıları sandalyelere oturtmuşlardı.
"Geçen sefer çıkan isyanı hatırladınız mı?" diye sordu yaver.
John geçen seferki isyan diye bahsedilen olayı hatırlamıştı. Denekleri serbest bırakan birkaç hayvansever diye düşünmüştü. Fakat insanların yaralanmasının bu isyanla ne alakası vardı?
Yaver yaralılara göz gezdirip, "bu sefer ki isyan, düşman uzaylılarına yardım eden insanlar tarafından çıkarıldı. Bazı istasyonlara bombalar yerleştirilmiş ve siz yukarıda savaş verirken, bizim dikkatimizi dağıtmak için kargaşa çıkarmak istemişler. Ne yazık ki bombalardan biri sizin ekibin çalıştığı istasyona çok yakındı."
Bomba kelimesini duymasıyla, John'un dizlerinin bağı çözüldü. Helena bomba tarafından yaralanmışsa, çok kötü bir halde olmalıydı.
Etrafına bakındığında onu gördü. Her yeri sargılar içindeydi. İncecik bedeninin her santimi sarılmış, adeta mumyaya dönmüştü. Koşarak yanına yanaştı, "biricik aşkım, seni yalnız bırakmamalıydım. Özür dilerim. Lütfen bir an önce iyileş, seni bir daha yalnız bırakmayacağım" diyerek ağlamaya başladı.
"Sıkıyorsa bırak" dedi boğuk bir ses. John sargılardan rahat konuşamadığını anladığı, Helena'nın eline sarıldı ve başını öne eğdi.
"Hem sen kime aşkım diyorsun şaşkın" dedi Helena. John birden afalladı, çünkü ses arkasından geliyordu. Arkasını döndüğünde Helena'yı ayakta gördü, sargılı hastaya baktı, bir kez daha Helena'ya baktı, sevinçle sevdiği kadına sarıldı.
"Dur yavaş ol, seni henüz affetmedim" dedi Helena. "Beni başkasıyla karıştırmanın hesabını vereceksin."
John Helena'nın çenesinin altından, başının üstüne dolanan sargıya baktı. Çene kısmında hafif bir kan izi gördü. "Yaralanmışsın aşkım, seni kaybetmekten ölesiye korktum" dediğinde Helena bu samimi sözler karşısında yelkenleri suya indirdi.
"Tamam, koca bebek ağlama. Sadece patlama sırasında çeneme bir metal parçası saplandı. Doktorlar iz kalmaması için çok dikkatli oldular."
John'un aklına Angela geldi. "Angela nasıl oda yaralı mı?"
"Hayır, o patlama sırasında başka yerdeydi. Hiçbir yarası yok."
John ,"aslında çenesinden yaralanması gereken o olmalıydı" diye mırıldandı.
"Bunu duydum" dedi Angela ve yanlarına geldi. Suratını asmış dokuz yaşında bir kız, elleri belinde John'a meydan okur gibi bakıyordu.
John gülümsemeden edemedi. Kızı kaldırdığı gibi kucakladı ve sarıldı. "Sağlam olduğuna sevindim ufaklık" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOZA - Dünya'nın İstilası (SY)
Science FictionDost uzaylılar ve düşman uzaylılar arasında kalan bir doktor. Tırtıllar üzerinde deney yaparken gizli bir askeri tesise davet edilir. Muhteşem güzellikte bir asistanı ve genetiği değiştirilmiş hayvanlarla yaşantısı kendisini harikalar diyarında hiss...