12-John'un DNA'sı

3.9K 337 45
                                    

Bu bölüm FurkanYlmaz156 ya ithaf edildi.

John kadının farklı bir beklentiyle geldiğini anladığında artık çok geçti. Helena kızgınlıkla odayı terk etmeye hazırlanıyordu. Yardım istemenin bir işe yaramayacağını düşündü. Kadının gururu incinmişti ve gözleri dolmuştu.

Arkasından sarılıp Helena'ya, "gitme!" dedi. Kadın öylece kalakalmıştı. John sonraki adımda ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Ara sıra denk geldiği dramalarda böyle yaptıklarını görmüştü ama sonrasında ne yapması gerektiğine dikkat etmemişti.

"Keşke daha fazla izleseymişim" diye düşünürken, arkalarından gelen sesle her ikisi de dondu kaldı.

"Umarım rahatsız etmiyorum. Siz dünyalıları gözlemlediğim kadarıyla, çiftleşmeye çalışıyorsunuz sanırım."

Helena kırmızının her tonunu yansıtan yüzünü elleri ile örterek yere çömeldi.

"Seni hâlâ görüyorum Helena" dedi Jen. "Nedendir bilinmez ama devekuşları bunun işe yaradığına inanıyor, bir insanın buna inanması ise çok mantıksız."

John uzaylının aniden odasında belirmesine mi, yoksa söylediklerine mi şaşırsın bilemiyordu.

"Sen neden buradasın Jen" dedi John, Helena'nın önüne geçerek.

Jen kafasını sağa doğru eğerek Helena'ya bakmaya devam etti. John'da onunla birlikte eğilip görüşünü kapatmaya çalıştı.

"Bir insan olsaydım bende seninle çiftleşmek isterdim" dedi uzaylı, kendince iltifat ettiğini sanıyordu.

Bu sözler Helena'nın daha fazla kızarmasına, ardından morarmasına yol açtı.

"Hey dostum, sakin ol. Kız arkadaşım hakkında söylediklerine dikkat etmelisin. Aramızdaki dostluğun bozulmasını istemezsin" dedi John sinirlenerek.

Helena, "kız arkadaşım" dediğini duyunca çömeldiği yerden doğrulup John'a sevgiyle baktı. Odundu ama onun odunuydu sonuçta.

Ayaktayken odadaki diğer bireylerin kendisine dikkatli baktığını fark edince, üzerindeki vücudunun yarısını bile örtmeyen kıyafetlerle dikildiği aklına geldi. Aceleyle kapıya yönelip, kendi odasına doğru kaçmaya başladı.

"Artık yalnız kaldığımıza göre rahat konuşabiliriz" dedi Jen, hala kapıya bakmakta olan John'a.

"General senden şüpheleniyor, dikkatli olmalısın."

John'un gözünün önüne gelen kelimeler, Jen'in neyi kastettiğini anlamasını sağladı.

"DNA'm nasıl farklı olabilir Jen. Ben de bu konuda Helena'dan yardım isteyecektim"

Uzaylı Helena'nın çıktığı kapıya bakarak iç geçirdi. "Sanırım dünyada gereğinden fazla kalıp, gözlem yaptım" diye düşündü.

"Sizi bir arada görünce yanlış anlamış olmalıyım. Soruna gelince, aradığın cevabı henüz sana veremem. Kendinde kurcalamayıp zamana bırakırsan iyi edersin" dedi uzaylı.

"Nasıl kurcalamam, DNA'mın farklı olması benim normal bir insan olmadığımı gösterir. Ben neyim o zaman bilmeye hakkım var."

Jen anlatıp anlatmama konusunda biraz tereddüt ettikten sonra "sen hem insansın hem değilsin. Şimdilik söyleyebileceğim bu" dedi.

Bir biyomoleküler uzmanı olarak kendi DNA'sının farkına varamamış olması, bir Türk atasözünü aklına getirdi.

"Terzi kendi söküğünü dikemez"

Yarın olmasını beklemeden hemen incelemelere başlamayı düşünüp, Jen'i odada yalnız bırakarak çalışma istasyonuna gitmek için aceleyle çıktı.

Uzaylı John'un arkasından bakarken "umarım hayal kırıklığına uğramaz" diye düşündü. Bir saniye sonra ışınlanarak odayı terk etti.

***********

Helena odasına girer girmez, Jen'e lanet yağdırmaya başladı. "Yok insan olsaymış benimle çiftleşirmiş, sanki sana kaldım kel kafalı bücür"

Üzerindeki seksi kıyafetlerden kurtulup iş kıyafetlerini giydi. Biraz rahatlamak için çalışmaya ihtiyacı vardı.

John çalışma istasyonuna yaklaştığında Helena'yı görünce bir anda durdu. Geri döndü, sonra DNA'sını merak etme dürtüsü ağır bastı, tekrar geri döndü. Adım atmadan önce Helena'ya ne söyleyebileceğini düşündü. Bir adım ileri attı sonra adımını geri aldı.

Kendisini uzaktan izleyen askerlerin kısık sesli kahkahaları kulağına gelince, karar verip kadına doğru ilerledi.

"Şey, merhaba. Çok güzel görünüyorsun Helena" dedi. "Moleküller aşkına neler diyorum ben" diye düşündü.

"Demek beyimiz üniformalı kadınlardan hoşlanıyor" dedi Helena dudak bükerek. "Bilseydim bu kadar çabalamaz, direk iş çıkışı odana gelirdim" diye ekledi.

"Onu demek istemedim"

"Yani güzel görünmüyor muyum?" diyen kadına bakınca, konuştukça battığını anladı. Konuşmakla olayı çözemeyeceğini anlayan her erkeğin yapması gerekeni yaparak hızla yaklaştı, iki eliyle yanaklarından tutarak Helena'yı uzun uzun öptü.

Askerlerden tezahürat sesleri gelmeye başlayınca, her ikisi de yalnız olmadıklarını hatırlayıp ayrıldılar.

"Bu konuyu daha fazla uzatmayacağım ama seni tam olarak affetmiş değilim" dedi Helena yanakları kızararak.

John rahatlamanın verdiği huzurla gülümsedi. "Sensiz başaramayacağıma inandığım bir konuda, yardımına ihtiyacım var" dedi.

Helena, Jen gelmeden hemen önce konuşmaya başladıkları konuyu hatırladı. "Peki dinliyorum" dedi.

John askerlerin duymayacağına emin olduğu kısık bir sesle, sırrını ve neye ihtiyacı olduğunu anlattı.

Anlattıkça kadının gözleri şaşkınlıktan büyüyor ve ağzından kaçırma ihtimaline karşılık eliyle ağzını kapatıyordu.

 John söylediklerini bitirdiğinde kadının kendisini ucube olarak göreceğine emindi. Gene de bu sırrı paylaşabileceği tek kişi Helena'ydı.

Kadın ilk şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra, "tamam o zaman, nereden başlıyoruz" dediğinde John'un ağzı kulaklarına doğru yola çıkmıştı.

-DEVAM EDECEK-

KOZA - Dünya'nın İstilası (SY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin