Aşırı mutluluktan, John’un ayakları yere basmıyordu. Muhteşem hızda çalışan bir beyne sahipti ayrıca muhteşem güzellikte bir kadına da.
Generalin bu durumdan haberdar olmasını istemiyordu. Çünkü DNA’sının farklı olması, zaten generalin dikkatini yeterince çekmişti. Dahi olduğu için işe alınmıştı ama şu an ki zekâsı herhangi bir insanla kıyaslanamayacak kadar gelişmişti. Bu durum ortaya çıkarsa, bu tesisten canlı çıkma ihtimali azalırdı.
Helena ve Angela’ya durumunu belli etmemelerini tembihlemişti. Angela heyecanla, yeni bulduğu oyuncağa bakar gibi bakmayı kesseydi, kendisini daha rahat hissedecekti. Sürekli matematik işlemleri soruyordu ama cevaplarını kontrol etme zahmetine bile katlanmıyordu.
Çalışma istasyonuna geldiğinde diğerleri ile kısa bir bakışma yaşadıktan sonra işine döndü. Şu ana kadar yaptığı çalışmalar gözüne komik görünmeye başlamıştı. Sanki ilkokuldan sonra birden üniversiteye başlamış ve eski bilgilerini küçümser olmuştu.
Ekibe ihtiyacı yoktu ama tüm işleri kendi üstlenirse dikkat çekeceğinden, iş bölümü yapar gibi görünmeye gayret edecekti.
Tırtılları ile yapacağı büyük icadın, insanlığın kurtuluşunu nasıl sağlayacağı konusuna odaklanmaya karar verdi. Şu ana kadar bir zırh ve kamuflaj kıyafeti tasarlamışlardı. İkisi de iyi iş görüyordu ama uzaylıların silahına karşı hiç şansları yoktu.
Öncelikle Jen’den ödünç bir silah alıp, içini incelemeyi kafasının bir köşesine not etti.
“Angela, seninle yaptığımız kamuflaj kıyafetinde birkaç değişiklik yapmak istiyorum. Lazere karşı dayanıklı olması için moleküller arasındaki bağların güçlenmesi gerekiyor, ne yapabiliriz bir bakalım. Ani ve yüksek ısı ışınlarına karşı, moleküllerin entropisini azaltabilirsek büyük gelişme kaydederiz.”
Helena hayranlıkla erkeğe bakıyordu. Öz güveni yükselmiş bir şekilde konuştuğu zamanlarda, John’un karizması tavan yapıyordu.
“Ağzının suyunu sil Helena” dedi Angela. “Çalışmamız gerek.”
Helena kendini toparlarken John’a bakmayı kesti. Hank yanlarına geldiğinde, John’daki değişimden haberi olmadığı için pot kırmamaya özen gösterdiler.
“Merhaba Hank, kamuflaj giysisini geliştirmeye başlıyoruz. Bize katılmak ister misin?” dedi John.
“Sizde bir farklılık var doktor” dedi Hank. Herkes birbirine bakarak nerede hata yaptıklarını düşünürlerken, Hank devam etti. “Sanırım saçınızı arkaya taradığınız için farklı geldi görünüşünüz” dedi.
Tüm nefesler dışarı verildi ve sinirli gülüşmeler oldu. Hank insana benzese de goril DNA’sına sahip olduğundan ilk gören kişiler tarafından yadırganıyordu. Aşırı kıllı bir güreşçi gibi görünmesi yüzünden biraz alıngandı.
“Bana neden güldüğünüzü sorabilir miyim?” dedi Hank.
“Sana gülmüyoruz koca adam” dedi Angela. “John’un saçlarını buzağı yalamış ona gülüyoruz.”
Hank bir an durdu düşündü, buzağının ne olduğunu hatırlayınca kahkaha ile güldü. “Doktor isteseydiniz size saç bakım ürünü getirebilirdim. Zavallı hayvanlara eziyet etmenize gerek yok” dedi.
Tüm gözler ciddi bakışlar atarak kendisine yöneldiğinde, söylediklerinin karşısındakiler tarafından yanlış anlaşıldığını düşünüp “neyse size nasıl yardımcı olabilirim” diyerek durumu kurtarmaya çalıştı.
**********
General odasına çağırdığı yaverine “John’u yakından takip ediyorsunuz değil mi? Uzaylılarla olası temasında bana hemen bilgi vermelisin” dedi.
“Emredersiniz, efendim.”
“O komik görünüşlü adam benden bir şeyler saklıyor, güzel doktoru nasıl baştan çıkardı anlayamadım. Tüm gün o aptalı hayranlıkla seyretmekten iş yapamaz hâle geldi.”
“Zekâsından hoşlanıyor olmalı efendim” dedi yaver.
“Sana fikrini sormadım. Çıkabilirsin” dedi sinirle.
Ellerini kafasında dolaştırdı. Dökülen saçları için üzülmeyi bırakalı çok olmuştu. Bu tesise atandığından bu yana kadınlarla olan teması minimuma inmişti. “Allah’ım aldığın saçlar yerine bana zekâ verseydin, belki bu entel kadınlara karşı bir şansım olurdu” diye sesli isyan etti.
***********
“Jen, John’un engelini kaldırmak doğru hareket miydi? Benim endişelerim var” dedi Pladd.
“Zaman yaklaşıyor. Düşmanlar Andromeda’yı geçtiler. Samanyolu’na doğru ilerliyorlar. Kaybedecek zamanımız yok. İnsanlar yok olursa, bizde yok oluruz.”
Jen, John’a güveniyordu. Doğumundan bu yana elinde büyümüş ve delikanlı olana kadar zekâsı ile kendisini etkilemişti. Ormanda terk ederken, insanların arasına karışmasını ve sosyal hayata adapte olmasını istemişti. Yeniden buluşana kadar uzaktan izlemeyi de ihmal etmemişti.
İnsanlığın direnişinde John’un yapacağı icatlar işe yaramalıydı, aksi halde yıllar süren çalışmalar anlamını yitirecekti.
“Başaracak merak etme “ dedi Pladd’a. “Kumanda sende, ben John’la konuşmaya gidiyorum.”
***********
John öğlen arasında alt katlara inerek yalnız kalmak istemişti. Kameraların olmadığı yerlerde dolaşmaya dikkat ediyordu. Generalin peşine taktığı şapşalı atlatmak çok basit olmuştu. Gelişen zekâsına hakaret olarak algıladığı takipçisinden, 1-2 dakikada kurtulup aşağı inmiş ve derin düşüncelere dalmıştı.
Jen’in karşısına çıkmasına şaşırmamıştı. Beklediği bir ziyaret olmasının ötesinde, ihtiyacı olan silahı verebilecek tek yetkili Jen’di. Silahı verirken uzaylı tereddüt etmemişti. John’a güveniyordu. Arkalarından gelen bir ses duyduklarında ikisi de hızla döndüler.
Generalin yaveri elindeki silahı Jen’e doğrultmuştu. “General sizin gizli buluştuğunuzdan şüpheleniyordu. Haklıymış” derken yüzünde zafer kazanmış bir ifade vardı.
John uzaylı dostunu korumak için önüne geçti. Yaver silahını yere indirmeden “doktor, beni zor kullanmaya mecbur etmeyin lütfen” dedi.
Jen “John merak etme, her şey yoluna girecek” dedi. John’u kenara itip yavere doğru yürümek istedi.
John kenara doğru sendelerken eli duvara çarptı ve uzaylının verdiği silahtan bir ışın çıkıp yaveri vurdu. Yaver silah tutuyor olması gereken elinin bileğinden itibaren yok olduğunu gördüğünde şok yüzünden çığlık bile atamadı.
-DEVAM EDECEK-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOZA - Dünya'nın İstilası (SY)
Science FictionDost uzaylılar ve düşman uzaylılar arasında kalan bir doktor. Tırtıllar üzerinde deney yaparken gizli bir askeri tesise davet edilir. Muhteşem güzellikte bir asistanı ve genetiği değiştirilmiş hayvanlarla yaşantısı kendisini harikalar diyarında hiss...