John, korktuğu başına geldiği için panik yapmıştı, monitöre inanamayan gözlerle bakıyordu. Eli ayağı karışmış, ne yapacağını bilemeden hareket etmeye çalışıyordu.
"Bir şeyler yapın" diye bağıran uzaylıya baktı bir süre. Şok cihazı görevi gören bir cihazı eline tutuşturduklarında çaresizce Jen'i canlandırmak için denemeye girişti.
Bu arada Jen'in ruhu bedeninden ayrılmış başında duranların yaptıklarına bakıyordu. John'un ağlamaklı yüzüne bakıp "üzülme evlat, hepimiz bir gün öleceğiz" dedi.
Çevresinde başka ruhların dolaştığını görünce onlara katılmak için büyük istek duydu. Zamanında beraber savaştığı arkadaşları da onların arasındaydı.
"Aramıza hoş geldin" dedi birisi. "Zamanından erken gelmişsin."
"Ben gerçekten öldüm mü?"
Jen'in sorusuna güldü bir tanesi, "elbette öldün yoksa aramızda ne işin olur."
Komutan soğukkanlılıkla kabullendi ölümü. John'u yalnız bırakmayı hiç istemiyordu ama bu zamana kadar koruyup kolladığı, kendi evladı gibi yetiştirdiği için en azından içi rahattı.
"Nereye gidiyoruz? İnsanlar gibi biz de cennete mi gideceğiz?"
"Biz cennete inanmayız Jen, sadece kendimizi yeni bir evrene geçmiş gibi düşünüyoruz. Bedenlerimizi bırakıp ruhumuzla yolculuk edip, bilgeliğimizi arttırıyoruz."
"Peki sonra ne olacak? Ne kadar süre böyle boşlukta dolaşacağız?" diye sordu Jen.
"Boşlukta olduğumuzu kim söyledi? İyi izle şimdi" diyen uzaylı ruh önünde beliren kapıdan geçerek gözden kayboldu.
Jen şaşkınlıkla bakakaldı, "nereye gitti" diye sordu. "Nereye gitmek istediyse oraya gitti. Başka evrenlere, başka gezegenlere."
Komutan burayı bırakmak istemiyordu, John'un hâlâ başında durup kendisini hayata döndürmeye çalışmasına bakarak üzüldü.
John açıkça ağlamaya başlamıştı, her şeyin kendi suçu olduğunu haykırıp geri dönmesi için yalvarıyordu.
Dostunun haline acıyan Jen yavaşça doktorun yanına yaklaştı. "Vazgeç dostum, bırak da huzur içinde ayrılayım" dedi.
"Hayır, beni böyle bırakıp gidemezsin" diye bağıran John'a şaşkınlıkla baktı. "Beni duyuyor musun?"
"Jen seni duyuyorum ama bu nasıl olur?"
John'un kendi kendine konuşması diğer uzaylıların dikkatini çekmişti. Dostunu kaybetmenin acısıyla konuştuğuna inanıp ses çıkarmadılar.
"John ben öldüm bunu kabul et artık. Sen yaşamalı ve büyük işler başarmalısın."
"Hayır, senin ölümünü kabullenemem. Seni geri getireceğim, lütfen bana inan."
Jen dostunun inancını yıkmamak için diğerleri ile gitmeyip beklemeye karar verdi.
"Beyin hücrelerindeki yapılanma yeterli hızda olmuyor, bu yüzden beyin fonksiyonlarını kontrol edemiyorsun. Dozajı arttıracağım."
John'un kendi kendine konuşup serumu ayarlaması üzerine, diğer uzaylılar müdahale etmek zorunda kaldılar.
"Lütfen John, bırak artık. Komutanımız öldü, huzur içinde yatsın."
John ısrarla Jen'in ölmediğini, ruhuyla konuştuğunu anlattıysa da inandıramadı. Serumun dozajını arttırıp, bazı ilaçlar ilave etti. Belirli aralıklarla kalbine elektroşok uygulamaya devam ediyordu.
Monitörde zayıf bir kalp atımı belirdi, duyduğu ses üzerine heyecanlanan John, dostuna vazgeçmemesi telkin edip duruyordu.
"Jen lütfen vazgeçme, seni kaybedemem dostum."
Kalp atışları düzenli olmaya başladığında artık Jen'in sesini duyamadığını fark etti. Gözlerini yatakta yatan hastadan ayıramıyordu. Solunum ünitesinin indirip kaldırdığı göğüs kafesinin hareketlerine, hipnotize olmuş gibi bakıyordu.
Birkaç dakika sonra Jen'in göz kapakları titremeye başladı. Elindeki minik fenerle göz bebeklerinin tepkilerine bakan John, hastanın kendine gelmeye başladığını müjdeledi.
Uzaylı sağlık görevlileri heyecanla birbirlerine sarıldılar. Komutan gözlerini açıp bir şeyler söylemeye çalıştı.
Ağzındaki maskeden ne dediği anlaşılmayınca eli ile maskeyi işaret etti. John dostunun isteğini yerine getirip maskeyi çıkardı, eğilip ne dediğini anlamaya çalıştı.
"Geliyorlar John, geliyorlar."
-DEVAM EDECEK-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOZA - Dünya'nın İstilası (SY)
Science FictionDost uzaylılar ve düşman uzaylılar arasında kalan bir doktor. Tırtıllar üzerinde deney yaparken gizli bir askeri tesise davet edilir. Muhteşem güzellikte bir asistanı ve genetiği değiştirilmiş hayvanlarla yaşantısı kendisini harikalar diyarında hiss...