“Sen annenin karnındayken, deneylerimiz için seçilmiştin. Anneni kaçırıp, gemimizde genetik işlemlere tabi tuttuk” dedi Jen.
“Biliyordum, böyle söyleyeceğini tahmin etmiştim. Bunun için size teşekkür edeceğimi mi sanıyorsunuz?” diye bağırdı John.
“Sonuna kadar dinleyecektin ama tepki vermekte gecikmedin. Seni seçme nedenimizi dinlemelisin.”
John sinirle yere oturdu ve sakin kalmaya çalıştı.
“Seni seçtik, çünkü hem sen hem de annen ölüm tehlikesi altındaydınız. Annen seni doğururken ölecekti ve sende zekâ özürlü olarak yaşamını sürdürecektin.”
Jen’in söyledikleri karşısında kızmak yerine, minnet duyması gerektiğini anlamıştı. Gene de bir deney ürünü olmasını hazmedemiyordu.
“Annen bizim yardımlarımızı reddediyordu. Sürekli kaçmaya çalışıyor ve seni ondan alacağımızı söylüyordu. Anneni kaçırdıktan sonra gemide kendine zarar vermeye çalıştığı için onu sakinleştirmek amacıyla geçici komaya soktuk” diye devam etti uzaylı.
John duydukları karşısında şaşırıyor ama devamını dinlemekten korkuyordu. Jen devam ettiğinde kulaklarını kapatmamak için kendini zor tuttu.
“Seni ve anneni kurtarmak için teknolojimizi kullandık. Zekâ geriliğini engellemek için kendi DNA şifremizle seninkini kaynaştırmak zorunda kaldık. Daha önce yapılan deneylerde tam sonuç alamadığımızdan dolayı, bu sefer de işe yaraması için çok ümidimiz yoktu. Ama sen başarılı oldun, hayata bağlanma içgüdün çok kuvvetliydi” dedi Jen, John’a şefkatle bakarak.
John başarılı bir deney olduğu için memnundu ama ailesinin akıbetini merak etmeye başlamıştı. Bu resimde baba figürü yoktu. Annesinden nasıl ayrı kaldığını sormak istedi.
“Annem ve babama ne oldu?”
“Baban sen doğmadan önce ölmüştü. Annende cahil bir insandı. Sana hamileyken alkol ve sigara kullanıyordu. Duruma müdahale etmeseydik ya zekâ özürlü olacaktın ya da ölecektin. Annen doğumdan sonra seni terk etti ve biz büyüttük.
Senin üzerinde yapılan deneyin başarılı olması ile zekâ kapasiten normal insanlardan çok üstün oldu. Bu yüzden zekânın çok dikkat çekmemesi amacıyla, hipnoz kullanarak zekânın bir kısmını bastırman için telkin uyguladık. Yan etki olarak hafızanı kaybettin” dedi.
John sevinse mi üzülse mi bilemiyordu. Duyduklarının şokunu atlatamamıştı. Hep merak ettiği ailesine kavuşmak istiyordu. Babası ölmüş, annesi ise cahilliğinden az daha ölümüne yol açacaktı.
“Zekâmın dikkat çekmemesi için bastırıldığını söylüyorsun, bu durumda çok zekiyim ama zekâmı tam kapasite kullanamıyorum öyle mi?” diye sordu John.
“ John beni dikkatle dinle, sen zekânı tam kapasite kullansan, Einstein senin yanında ilkokul öğrencisi gibi kalır.”
“Peki, bunca yıldır neden benimle temas kurmadınız?”
“Zamanı gelince her şeyi anlatacaktık. Bilinçaltında yerleşmiş olan telkin doğrultusunda Moleküler Biyoloji alanında uzmanlaştın. Hipnoza rağmen birçok insandan daha zekiydin ve biz bu süre boyunca senin gelişimini izledik. Artık yeterli olgunluğa geldiğini düşünüyorum” dedi Jen.
“Bu ne demek oluyor? Bazı şeyler değişecek mi?”
“Evet John, üzerindeki hipnozu kaldırıp beyin kapasiteni tam kullanmanı sağlayacağız. Düşmana karşı en iyi kozumuz sensin.”
Einstein’dan daha zeki biri olmak, John’un hayalini bile kuramayacağı bir şeydi. Tırtıllarla ilgili yaptığı deneylere, tam kapasite zekâsı ile yaklaşırsa neler olacağını kestiremiyordu.
“Hazırım” dedi John hevesle. “Madem DNA’m farklı, bende bunun nimetlerinden faydalanmalıyım. Artık bir ezik olarak yaşamak istemiyorum.”
Jen oluşturduğu etkiden memnun bir halde John’a baktı. “O zaman başlayalım” dedi.
************
General yanlarına geldiğinde, Helena hâlâ John’un gelmemiş olmasından dolayı endişeliydi. Aniden generalin sesiyle irkildi.
“Nerede bu kahrolası doktor? En sonunda bir tasma takacağım boynuna.”
“Lavaboya gitti general” dedi Helena açıklama yapmak zorunda hissederek. “Sanırım midesini bozmuş, uzun zamandır orada.”
“Gizli işler çevirmiyorsunuz değil mi?” dedi general imalı bir şekilde.
Angela “Hepimiz burada gizli işler çeviriyoruz general” diye söze karıştı. “Sonuçta burası Dulce tesisi.”
“Neyi kastettiğimi biliyorsun küçük hanım.”
“Bilmiyorum general” dedi masumca.
John’un gelmekte olduğunu gören Helena, durumu kurtarmak için “John mideni fena bozmuş olmalısın, saatlerdir yoksun” dedi.
John ne demek istediğini anlayarak “evet öyle oldu” deyip midesini sıvazladı.
“Çok sık ortadan kayboluyorsun doktor. Küçük dostlarımızla gizli görüşmeler mi yapıyorsun arkamdan” dedi general.
“Tuvalette düşünürken aklıma yeni fikirler geldi. Müsaade ederseniz general, acilen işe dönüp ilerleme kaydetmek istiyorum.”
John’un bu kendinden emin tavrına general kadar, kızlar da şaşırmıştı. Helena, neler oluyor gibisinden bir işaret yaptı. John sonra anlatırım diye işaret etti. General bu işaretleri yakaladıysa da anlam veremedi. Arkasını dönerken John’a gözüm üzerinde işareti yaptı. Angela tüm bu işaretleşmelere dil çıkararak katıldı.
Generalin ayrılmasıyla John’un etrafını sardılar.
“Size her şeyi anlatmadan önce bir deneme yapalım. Angela bana 10 basamaklı bir sayı söyle hızlıca.”
Angela neden diye sormadan 5462487125 dedi.
“Karekökü 73908,64039474681 kontrol eder misin?” dedi John.
Angela “Şaka yapıyorsun değil mi?” derken bir yandan da hesap makinesinden sonucu kontrol ediyordu. Sonucu görünce gözleri büyüdü. “Bu inanılmaz, nasıl yaptın bana da öğret?”
Helena olayı şaşkınlıkla izliyordu. “Bu doğru mu? Angela tatlım, bu sonuç doğru mu?” dedi heyecanla.
“Evet doğru” dedi John. “Daha da uzun sayılarda da deneyebiliriz.”
Helena John’u kolundan çekerek sürüklemeye başladı. Odasına gelene kadar bırakmadı, kapıyı açıp John’u içeri itti ve kendisi de içeri girdikten sonra kapıyı kilitledi.
“NELER OLUYOR JOHN” diye bağırdı. “Saatlerdir yoksun ve geri geldiğinde hesap makinesi gibi işlem yapıyorsun.”
“Sakin ol canım” dedi John gülümseyerek. “Her şeyi anlatacağım ama önce derin bir nefes al ve sakinleş lütfen.”
Helena derin bir nefes aldı, kollarını göğsünün üstünde kavuşturup yatağa oturdu ve meraklı gözlerle bakmaya başladı.
John lavaboya gittiği andan itibaren olan biten her şeyi anlatmayı bitirdiğinde, Helena heyecanla yerinden kalktı ve John’u dudaklarından öptü. Nefes almayı unutacak kadar ateşli öpücükten sıyrıldıklarında, nefes nefese kalmışlardı.
“Bunu hak edecek ne yaptım” diye sordu John masum bir şekilde.
“Senin özel biri olduğunu en başından hissetmiştim. Seni seviyorum John Smith, yarı uzaylı bile olsan umurumda değil.”
John duyduğu itirafın keyfini çıkararak gülümsedi. “Hesap makinesi olmak güzel bir duyguymuş, ben de seni seviyorum Helena Sunshine” dedi.
-DEVAM EDECEK-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOZA - Dünya'nın İstilası (SY)
Science FictionDost uzaylılar ve düşman uzaylılar arasında kalan bir doktor. Tırtıllar üzerinde deney yaparken gizli bir askeri tesise davet edilir. Muhteşem güzellikte bir asistanı ve genetiği değiştirilmiş hayvanlarla yaşantısı kendisini harikalar diyarında hiss...