John başını elleri arasına alıp “yeter” diye bağırdı. Çevresindekiler, olanlara anlam veremeden baktılar, doktorun acı içinde kıvranmasının sebebinin tırtıllar olabileceği kimsenin aklına gelmiyordu.
Acı azaldıktan sonra General’e dönen John “lütfen General biraz duyarlı olun, tırtılların sizi duyduğunu bile bile böyle konuşmayın.”
General doktorun üçüncü gözü çıkmış gibi baktı, “ne saçmalıyorsun doktor, oldu olacak plan yaptıklarını da söyle de tam oluversin” dedi.
“Plan da yapıyorlar ama sana bunu söylesem, şu anda onları klozete dökmekte tereddüt etmezsin” diye düşündü.
“Hayır General, ben sadece duyarlı olalım demek istedim, hem yanımızda hayvan sever hanımlar varken kelimelerimize dikkat edelim.”
General John’un bu geçiştirici sözlerine kanmış gibiydi, çok uzatmadan konuyu kapattı ve oradan uzaklaştı.
John’un ilk işi tırtıllara yaklaşarak “merak etmeyin, size zarar gelmesine izin vermeyeceğim” demek oldu.
“John, şu anda tamamen delirmiş gibi göründüğünü söylemeden edemeyeceğim” dedi Helena.
Angela olanları bildiği için bilmiş bilmiş gülümsüyordu. “John haklı Helena, olanları duyunca sen de anlayacaksın.”
Helena bir an önce olanları öğrenmek adına John’un yakasına yapışıp, “hadi tatlım, beni kıvrandırma da olanları anlat, çok merak ettim” dedi.
“Altımda kıvranmanı görmek isterdim” diye düşünen John, aniden bu düşünceden utanıp başını silkti ve açıklamaya başladı.
“Tatlım bu tırtıllar telepati ile haberleşebiliyorlar, biraz önce General’in söylediklerine karşılık acı verici sinyaller gönderdiler.”
“Hatta aralarında plan yaptıklarını bile düşünüyoruz” diye Angela söze karıştı.
Helena gibi bir bilim kadını için bile, inanılması zor bir durumdu. Bu kadar küçük canlılarda telepati yapabilecek bir beyin olabileceğine kimse inanamazdı. Fakat John’un yıllardır sürdürdüğü deneylerin ve gen mutasyonlarının yan etkilerini hesaplamak mümkün değildi.
Dulce tesisinde telepati kurabilen Serth gibi canlılar olabildiğine göre, tırtıllar neden kuramasın diye düşünüp kabullenmeye çalıştı.
“Peki, şimdilik bunun olabileceğini kabul ediyorum. Fakat siz gerçekten de plan yaptıklarına inanıyor musunuz?”
John ve Angela göz göze geldiler ve bir ağızdan “evet” dediler. Her ikisi de bundan çok büyük keyif aldıklarını belli ediyorlardı.
John uzaylı dostlarının söylediği büyük keşfin bu olabileceğini kızlara anlatırken, bir yandan da olasılıkları düşünüp süper beyni ile planlar yapıyordu.
Aklına gelen fikirle duraksadı, “siz her hangi bir telepatik mesaj aldınız mı?”
Kızlar kafalarını olumsuz sallayınca, bunun kendisinden, yani süper beyninden kaynaklanan bir gelişme olduğunu düşündü. Bu durumda telepati yeteneği olan Serth’e danışmaya karar verdi.
Kızları ve tırtılları alarak alt kata inip, Serth’in akvaryumuna yaklaştı. Zihni ile Serth’e seslendiğinde uzun yosunların arasından kendini gösteren deniz yaratığını gördü.
“Merhaba Serth, nasılsın. Yavruların büyüdü mü?” diye zihinsel konuşma başlattı.
“Teşekkür ederim doktor. Yavrularım günden güne büyüyor yakında telepati yetenekleri gelişecek onlarla da iletişim kurabileceksiniz.”
Serth cama yanaşıp John’un elindeki tırtıl dolu cam kutuya dikkatle baktı. “Küçük dostlarından telepatik sinyaller alıyorum ama çok zayıf. Bu kadar küçük canlılar nasıl telepatik haberleşme yapabiliyor anlamıyorum.”
“Doğrusu bende anlamıyorum ama bir şekilde mümkün oldu ve Dünya’ya bir saldırı olması durumunda bu tırtılların bize çözüm olacağına inanıyorum.”
Serth bile bu küçük canlıların nasıl yardımcı olabileceğine anlam verememişti. Yosunların arasından Nerth çıktı ve eşinin yanına yaklaştı. “Merhaba doktor, ben bu hayvanların mesajlarını anlayabiliyorum. Yeni yavruladığım için olsa gerek, metabolizmamda değişiklikler oldu. Serth’in algılayamadığı uzaklıklardan, telepatik mesajlar algılayabiliyorum.”
John birden ümitlendi “peki bana ne yaptıklarını veya ne düşündüklerini söyleyebilir misin?”
Nerth kendi de inanamayan bir ifade ile “Dünya’yı ele geçirmeyi düşünüyorlar” dedi.
John birden kahkaha attı, az daha elindeki cam kutu düşecekti. Kızlar bu sessiz konuşmanın hiç birini duymadıkları için ani kahkahanın sebebini öğrenmek için John’a baktılar.
“Dünya’yı ele geçireceklermiş.” Hâlâ kahkahasını tutmakta zorlanan John yarı gülerek yarı kahkaha atarak sesli olarak olanları aktarmaya çalışıyordu.
“Nerth diyor ki, hahahaha, bu tırtıllar Dünya’yı, hahahahaha, ele geçirme planları yapıyorlarmış.”
“Yanlış anlamış olmasın” diyen Helena Nerth’e bakarak, “Dünya’yı kurtarmamıza yardım edeceklerini düşünüyorduk” dedi.
Nerth bir süre bekleyip tırtılları dinledikten sonra herkesin duyabilmesi için beyinlerine “önce sizi uzaylı istilasından kurtarıp sonra Dünya’nın egemenliğini hâkimiyetleri altına alacaklarmış” mesajını gönderdi.
John ısrarla bunu söyleyen Nerth’in, şaka yapmadığına ikna olunca canı sıkıldı. Elindeki cam kutuyu havaya kaldırıp içindeki tırtıllarla göz göze geldi. “Belki de General haklı, sizi klozete döküp üstünüze sifon çekmeliyiz.”
Tırtıllardan acı verici sinyaller gelince doktor bağırdı, “kafamdan çıkın hemen, sizin yardımınızı istemiyorum artık. Biz insanlar kimsenin hâkimiyeti altına girmeyiz. Ne uzaylıların ne de sizin gibi minicik yaratıkların.”
John’un sinirlenip cam kutuyu parçalayacağını düşünen Helena uzanıp kutuyu elinden aldı. John’un siniri hâlâ geçmemişti, Nerth’e baktığında deniz yaratığının gülümsediğini gördü.
“Size yardım edebilmeyi isterdim ama yavrularımla ilgilenmeliyim” mesajını gönderen Nerth tekrar yosunların arasına girip gözden kayboldu.
Doktor bu gülümsemenin ardında yatan gerçeği öğrendiğinde her şey için çok geç olacaktı.
-DEVAM EDECEK-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOZA - Dünya'nın İstilası (SY)
Science FictionDost uzaylılar ve düşman uzaylılar arasında kalan bir doktor. Tırtıllar üzerinde deney yaparken gizli bir askeri tesise davet edilir. Muhteşem güzellikte bir asistanı ve genetiği değiştirilmiş hayvanlarla yaşantısı kendisini harikalar diyarında hiss...