22-Telepati

3.5K 329 27
                                    

John son başarısından sonra, uzaylıların düşündüklerinden daha yakın olmalarından endişe etmeye başlamıştı. Bu başarılı savunma işe yaramıştı ama sadece önce birliğe karşı yapılan bir savaştı. Asıl ordu geldiğinde onları nasıl durduracağını hala bulamamıştı.

Tırtılları ile yaptığı deneylerde ilerlemeler kaydediyordu ama hala uzaylı silahlarının kamuflaj giysisi üzerinde delik açmasını engelleyememişti.

"Belki de yanlış yolda ilerliyorum" diye mırıldandı. "Siz ne dersiniz?" diye tırtıllara sordu. Tüm tırtıllar dikilerek John'a baktılar. John gördüğü şeyin yanılsama olduğunu sandı ve uykusuzluğuna verdi.

Tırtılların kendi aralarından telepati kullandıklarından şüphelenmişti ama kendisini anlayabileceklerine ihtimal vermiyordu.

İki tırtılı eline alıp yakından incelemek istedi. Eline aldığı tırtıllara yakından baktıkça zihninde sisli görüntüler oluşmaya başladı. Henüz ne olduğunu anlayamasa da, tırtılların iletişim çabası olabileceği aklına geldi.

"Beni anlıyor musunuz?" diye sordu. "Tabi ki anlayamazsınız, sizden böyle bir şey beklemem hata."

Tırtıllar kafa kafaya verip bir şeyler tartışıyor gibi görüntü sergilediklerinde, iyice şüphesi artmıştı. Genetik olarak değiştirilmelerinin yan etkisi olabilir miydi? Aklından binlerce soru geçiyordu ve bu soruları çözene kadar rahat etmeyecekti.

"Aaa çok güzeller birini elime alabilir miyim?" diye soran Angela, doktorun dikkatini dağıtmıştı. Elindeki tırtılları küçük kızın eline aktardı ve gözlemlemeye başladı.

"Sence bu tırtıllar normal mi davranıyor?"

"Ben böcek bilimci değilim John" dedi Angela. "Fakat bana sanki aralarında konuşuyorlarmış gibi geldi."

John aldığı cevap karşısında ani bir fikir patlaması yaşadı. Aradığı çözüm bu olabilirdi, belki de uzaylı dostlarının verdiği ipucu bunu gösteriyordu.

Tırtıllar plan yapar gibi aralarında iletişim kurarken, John aklına gelen fikrin doğruluğunu araştırmak için çalışmaya geri döndü. Angela'ya tırtılları yerine bırakmasını ve işine dönmesini söyledi.

Yıllarca ipek böcekleri üzerinde çalışırken amaç olarak daha dayanıklı ipek yapmayı hedeflemişti. Çözüm olarak ipeğin kuvvetini artırmayı ve onu savunmada kullanmayı hedefliyordu. Fakat yanılmış olduğunu anlaması için bugün tırtılları gözlemlemesi yetmişti.

Tüm çalışmalarını bir yana bırakıp yeni fikri üzerinde çalışmaya başladı.

Helena sevdiği adamın yoğun bir konsantrasyonla çalışmasına bakıp, rahatsız etmemek adına sessizce yanına oturdu. Yandan incelemeye başladığında, bu çocuksu yüzün ardındaki müthiş beyin aklına geldi. Dünyada ki tüm bilgisayarlardan kat kat üstün bir beyne sahip bu adam onun sevgilisi olmuştu.

"Daha sık yalnız kalmalıyız" diye düşündü. "Bir gün gerçek bir erkek gibi davranıp beni mutluluğun doruklarına taşıyacağına inanıyorum."

"Ne dedin canım anlayamadım" dedi John. Helena son cümlesini sesli olarak dile getirmişti.

Kızaran Helena konuyu değiştirmek adına "bu aralar beni ihmal ediyorsun, seninle baş başa bir yemek yemeyeli kaç hafta oldu biliyor musun?"

John kafasını işten kaldırıp sevgilisine baktı. "Bu güzel kadını hak edecek ne yaptım?" diye düşündü.

"Haklısın canım, seni ihmal ettiğimi kabul ediyorum. Telafi edeceğime söz veriyorum" dedikten sonra uzanıp yanağına bir öpücük kondurdu.

Helena küçük teselliden mutlu olup işine dönmesi için yanından kalktığında, John ara vermeden dikkatini işine verdi. Şu ana kadar düşüncelerini doğrulama aşamasında fazla yol kat edememişti ama pes etmeye niyeti yoktu.

Cevabın ipek yerine, ipek böceklerinde olduğunu düşünüyordu. Mutasyona uğrayan tırtıllardaki ortak sonuç, kelebeğe dönüşememeleriydi. Böylece tüm ipek böcekleri tırtıl halinde kalıyor ve ürüyorlardı.

Telepatik bağlantılarını ispat edebilirse çalışmalarını bu yöne kaydıracaktı. Dünya üzerinde telepati kurabilen en küçük hayvanlar olabileceği fikri John'u heyecanlandırıyordu.

"Sizi seviyorum küçük dostlarım" dediğinde tırtıllar gene dikilmişler ve John'a dönmüşlerdi. John'un zihninde bir sürü dut yaprağı imajı oluştu. Bu sefer diğerinden daha net bir görüntü olmuştu. "Demek sizde beni dut yaprakları kadar çok seviyorsunuz" diye kendi kendine espri yaptı.

"Akıllandıktan sonra garip davranışların arttı, farkında mısın?" diyen Angela, John'u garip bakışlarla süzüyordu.

"Henüz ispatlayamam ama küçük dostlarım da telepatik yetenekler olduğuna inanıyorum. Düşünsene sayıları arttıkça güçlerinin de artabileceğini."

Angela düşününce John'un heyecanını paylaşmaya başladı. "Belki de bunu kullanabiliriz."

"Bende senin gibi düşündüm ama ispatladıktan sonra konuyu açmayı düşünüyordum. Şimdilik General'e bir şey söylememeliyiz."

Angela ağzının fermuarını kapatıyormuş işareti yaptıktan sonra "bu bizim sırrımız John" dedi ve sonra adamın kucağına oturup başını boynuna yaslandı. Beraber çalıştıkları sürede yakınlaşmış, aile gibi olmuşlardı.

"Ayrılın bakayım, sizi kıskanırım yoksa" diyerek gelen Helena, şaka yollu kızgın bakışlar atıyordu.

İkisi de gülerek ayrıldılar, Helena, Angela'nın boşalttığı kucağa oturarak "burası benim küçük hanım" diyerek nispet yaptı.

"Çalışmak yerine fingirdeşiyor musunuz?" diye bağıran kişinin General olduğunu fark ettiklerinde John aniden kalkarak kucağındaki kadının düşmesine yol açtı.

"Ahh" diye bağıran Helena öfkeyle düştüğü yerden John'a baktı. "Hala odunsun biliyorsun değil mi?" dedi.

General'in iyi haberler getirmediği belliydi, yüzü her zamankinden asıktı. "Bütçemizi kısmak isteyen bürokratlara karşı kaybettim, sinirden patlamak üzereyim ama siz burada keyif çatıyorsunuz. Eğer bana hemen gelişme göstermezseniz, ilk sizin projenizi kaldırırım" diye tehdit etti.

John bunun olamayacağını hesaplamıştı, çünkü şimdiye kadar kendileri kadar verimli sonuçlar üreten başka bir ekip yoktu. "Son gülen ben olacağım General" dedi içinden.

Zihninde şiddetli bir acı hissi oluştu. Bu acı kendisinden değil de tırtıllardan geliyordu. Korktuklarını düşünüp onları sakinleştirmek adına "merak etmeyin, gelişmenin ne olduğunu gördüklerinde herkes gibi General'de çok şaşıracak" dedi kendinden emin bir şekilde.

Helena bile kendinden emin konuşan John'un ayakları dibinde, acısını unutmuş hayranlıkla bakıyordu.

"Bir el at da bayanı ayağa kaldır doktor. Yoksa uzun süre bunun acısını çekersin" diyen General ayrılırken son kez dönüp arkasına baktı.

"Gelişme konusunda ciddiyim eğer beni tatmin etmezse önce şu küçük dostlarını klozete döküp üzerlerine sifonu çekerim" dedi.

John'un zihninde boğulan tırtılların görüntüsü belirdi ve acı hissi şiddetlendi.

-DEVAM EDECEK-

KOZA - Dünya'nın İstilası (SY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin