Yüzleşme

1.8K 88 103
                                    

Selaaaam! Şu konuya ufak bir açıklık getirmek istiyorum. Berk'in Orhan'ı yaralamadığı bölümler istendi ve var ama bu kitabın başlangıcı,o bölümlerden sonra gereken özen gösterilmeden yazılan karakterlerdi. Bu yüzleşme bölümünü uzun zamandır yazmak istiyordum,evet sahneleri aşırı tatlı,izlerken eriyoruz falan filan ama sizce de saçma değil mi? Kendinizi Aybike'nin yerine koyun bi,siz bu kadar yüz verir miydiniz? Ya da flört eder miydiniz? Tamam,onlar partner ve biz de shipliyoruz ama yazılanların altı daha çok doldurulabilir bence. Çok uzatmadan,gelecek bölüm benim için özel bir kurgu ve umarım siz de seveceksiniz. Son olarak da,bu aralar yoğun olduğum için söz vermiş olmayayım ama her cumartesi bir kurgu ya da bölüm atmaya çalışacağım ki,yokluğunu çok hissetmeyelim. Sizi seviyoruuuum! 🦋

Bölüm Şarkıları,

Cüneyt Ergün - bilinmeyen saat uygulaması
Emir Can İğrek - saman sarısı
Thurisaz - endless

**
Çiseleyen yağmuru umursamadan kapıyı çarpıp çıkmıştı genç kız. Adımları bahçesindeki çamurlara bulanıyor,kendine olan saygısı azalırken,öfkesi gitgide artıyordu. Kimdi o? Varlığı ne ifade ediyordu? Bilmiyordu. Sevilmek,dikkat çekmek için hep bir artısı mı olmalıydı? İnsan insanı olduğu gibi sevemez miydi? Gözyaşlarının aktığını fark etmiyordu bile,zaten giderek şiddetlenen yağmurda da belli olmuyordu. Belli olsa ne yazardı? O ağlamayı beceremezdi,becerse de kimse görmez,umursamazdı sanki. İnsanların yanında olmak onun için bir bahane değildi,o içinden geldiği gibi yapıyordu. Peki neden bunca yaşanan,bunca insan varken tek suçlu kendisi oluyordu? Yanında kim vardı şimdi? Neden peşinden gelen yoktu? Neden yine yalnızdı? Hepsi haklıydı belki de. Annesinin tek konuşmasıyla aynı böyle bir yağmurun altında bırakmamış mıydı kuzenlerini? Onun yüzünden zorda kalmıştı hepsi. Sırf ağlıyor diye dünyayı yakmamış mıydı Kadir abisi? O yine her şeyin üstüne gitmişti. Kendine deli gibi öfkelendiği bir diğer şey ise... Ne kadar nefret dolu bakışlarını adamın üzerinde tutsa da,bir yanı hala kalbinde ayrı tutuyordu yerini. Kendine lanet etse de,hala seviyordu hayatının merkezini dağıtan adamı. Her şeyiyle,her hareketiyle mahvetmişti ailesini,hepsi onu korumaya çalışırken o hırsları yüzünden dağıtmıştı her şeyi.

Adımlarını hırsla yere basarak hızlıca yürürken,onu izleyen adamdan bihaberdi. Nedeni bilinmez,kızın yanıbaşında bulmuştu yine kendini. Bugüne kadar yaptıklarından hiç pişman olmamıştı,iyi biri de sayılmazdı.  Hala da pişmanlık hissetmiyordu ama neden tek başına yürüyen kızı gördüğünde içi acıyordu? Neden peşinden kimse gelmemişti? Onun yerinde başkası olsa peşinden koşan çok olurdu belki ama Aybike yalnızdı,tıpkı kendisi gibi. Tek ortak noktaları buydu belki de. Yaşattığı her acıya rağmen,bu kıza nasıl çekilmiş olduğunu anlayamıyordu. Kalbinin hızla atışını,heyecanını,onunla uğraşmayı sevmesini. Tüm bu sebeplerden ziyade,onu Aybike yapan her şeyi sevmesini anlayamıyordu. Onu defalarca reddetmesine rağmen peşinden koşmaktan,onu sevmekten vazgeçemiyordu. Belki de hayatında ilk defa,birinin canını bile isteye yakarken,canı yanıyordu. Sevmek bu kadar acıtıyor muydu?

Sahi,sevmek neydi ki? Kendini sevmek neydi,insan kendini sevmeden başkasını sevebilir miydi?

Kendi içinde,insanlara karşı ördüğün duvarlara hep seni çarpman mıydı mesela? Birini deli gibi o duvarın öte tarafına almak isteyip,alamamak mıydı? İnsanı bundan alıkoyan neydi?

La Douleur ExquiseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin