—Evimize dönmek için bir yerleşim yerine gidip mürekkep bulmamız gerek. Alabildiğiniz şeyleri alın da yola çıkalım. Kardeşleri de onayladı. Yığınları aramaya koyuldular. Hepsi de bu berbat diyardan kurtulmak istiyordu.
Yığınlarda eşyalarını ararlarken çok basit şeylerin bile bu diyarda ne kadar uğraştırıcı olduğunu gördüler. Kendi diyarlarındayken toprak kazmanın ne kadar kolay olduğunu hiç düşünmemişlerdi bile.
Luke yığının içinden büyülü yayını çıkardı. Büyü parıltısı gitmişti. İnce tahtadan yapılmasına rağmen zarar görmemişti. Birkaç tane oku da çıkardıktan sonra denemek istedi. Bu diyara geçtiklerinden beri kafası karman çormandı. Rahatlamaya ihtiyacı vardı ve ok atmak onu her zaman rahatlatırdı. Yayı ormana doğrulttu ve oku yerleştirdi. Farklı eline ve koluna daha alışamadığından ilk seferde çekemedi. Birkaç denemeden sonra teli çekmeyi başardı. Yayın teli kulağına kadar gelmişti. Derin bir nefes aldı. Bıraktı. Bırakmasıyla acı içinde haykırması bir olmuştu çünkü tel hızla yanağına sürtmüş suratının bir tarafını tamamen kızartmıştı. Kurdu Ulvy ve kardeşleri koşarak geldi.
—Ne oldu !? Yanağındaki acıdan cevap veremedi. Mark kıkırdayarak:
—Aaa pancara dönmüş ! Yoksa bu diyarda durdukça biz de mi pancara döneceğiz ? diye dalga geçti. Johnson böyle bir durumla bile dalga geçmesine sinirlenerek omzuna bir yumruk yapıştırdı. Mark kıkırdamayı kesip:
—İksir getirmiştik. Hemen getiriyim, dedi.
Yığınlara gitti. En büyük yığının altında birkaç cam kırığı vardı. İksir şişesinin kırıklarına benziyordu. İncelemek için bir parçayı eline aldı. Cam elini kesmişti. Çok acımamıştı ama eli kesildikten sonra elinden çıkan kırmızı sıvıyı görünce korkarak:
—Eliiim. Elimden lav çıkıyor ! diye bağırdı. Johnson bu sefer de Mark'ın yanına koşup ne olduğuna baktı. Mark'ın parmağının ucundan akan kırmızı sıvıya baktı. Lava benzemiyordu. Lav olsa etrafına ışık saçar ve dokunduğunda canını yakardı. Sıvı parmağın içinden geliyordu ve giderek artıyordu. Johnson'ın ilgisini çekmişti. Luke'un durumunu unutup sıvıyı incelemeye başladı.
—Görüntüsü sağlık iksirine benziyor ama giderek artıyor, ne olabilir acaba ? Luke yanağını ovuşturarak kendi kendine konuşan Johnson'ın yanına geldi. Kızarığın acısı biraz azalmıştı. Luke:
—Pancar çorbası mı o ? dedi şaşırarak. İlk defa Mark'ın haklı olabileceğini düşünüyorlardı. Çünkü garip bir yerdeydiler, her şeye inanabilirlerdi. Johnson doğru olup olmadığını test etmek için eline aldığı birkaç damlayı yaladı. Tadı bildiği hiçbir şeye benzemiyordu. Sıvı artmaya devam etti. Mark tüm kanı silince parmağındaki kesik göründü.
—Parmağındaki delik. Bu sıvı oradan geliyor olmalı. O deliği tıkamalıyız.
—Johnson, vücudumda neden sıvı var ? O sıvı biterse ne olacak ? Johnson ne cevap vereceğini bilmiyordu. Bir konu hakkında bir şey bilmediği çok nadir olurdu. Bu diyara geldiklerinden beri bildiği her şey alt üst olmuştu. Sessiz kaldı. Telaşla deliği kapatacak bir şey aramaya başladı. O sıvı bitince ne olacağını düşünmek istemiyordu. Yığından bir kağıt çıkarıp parmağı sardı.
Sıvı hala akmaya devam ediyordu ama hızı azalmıştı. Sorunu çözdüklerini düşünüp rahat bir nefes aldılar. Her şeye şüpheyle bakar hale gelmişlerdi. Neyin tehlikeli olduğunu bilememek tüylerini ürpertiyordu. Ya çimler zehirliyse, ya çiçekler basıldığında patlarsa gibi uçuk kaçık fikirler kafalarında dönüp duruyordu.
Biraz düşündükten sonra Johnson'ın aklına fikir geldi.
—Luke, içinde sıvı olduğunu bildiğin tek canlı hangisi ? Soru biraz garip gelse de:
—Mürekkep balığı, diye cevapladı Luke.
—Biz ne arıyoruz, mürekkep balığının mürekkebini. Bizim içimizde ne var, sıvı. Yaaani Mark'tan akan sıvı ile yazı yazabiliriz.
—Johnson sen bir dâhisin. Johnson bildiği bir şeyi duymuş edasıyla havalara girdi.
Mark konuşmayı dinlememişti ama Johnson'ın sinsi bakışı hiç de iyiye işaret değildi. Mark'tan parmağını mürekkep gibi kullanmayı istediler. Mark karşı çıksa da zorla parmağını açtılar. Kurtulmanın tek yolu bu olabilirdi. Kardeşi:
—Aaa, gidin kendi kırmızı sıvınızı kullanın ! diye bağırsa da faydası yoktu. Johnson tüyün ucunu parmaktan akan kana sürüp Luke'a uzattı. Luke ne olduğunu anlamamış bir şekilde:
—Ne ? dedi.
—Planı önerdiğine göre dedemin yazdığı her şeyi ezbere hatırlıyorsundur sanmıştım.
—Hayır... Sen kitabı atarsak kurtuluruz dediğin için söyledim. Mark parmağını kurtarıp aradan sıvıştı. Sıvının bitmesinden korkarken kardeşlerinin yaraya tüy batırmasına sinir olmuştu.
—Ne yani ! Dedemin yazdığı şeylere bakmadın mı ? Luke olumsuz anlamda başını salladı.
—Ben baktım... Baktım ama böyle bir duruma düşeceğimizi hayal edemezdim. Ezberlemedim.
—Hatırlayamaz mısın ?
—Dediğim gibi ezberlemedim. O ile başlıyordu... R de vardı... Ama hatırlayamıyorum. Tüm ümitleri kayboldu. Johnson yazıları hatırlayamazsa burada sonsuza dek mahsur kalacaklardı. Ulvy'nin havlaması ile hepsi gölün karşısına baktı. Hayvan gölün karşısındaki iki insanı işaret ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNECRAFT ÜÇ KARDEŞ - TEK KİTAP
Phiêu lưuSerinin düzenlenerek tek kitap haline getirilen versiyonu. Yazım hataları daha az, hikayede ufak değişiklikler var ve bölümler çok daha uzun. İkinci kitap sıfırdan tekrar yazıldı.