Düşündüklerinden hızlı ve kolay bir şekilde efsanevi Son'a ulaşmışlardı. Nether'daki gibi bir baş dönmesi yaşamamışlardı. Zemini obsidiandan yapılmış, krem renginde bir odaya düştüler. Odada birkaç sandık, yanan bir fırın, çalışma masası ve bir büyü masası vardı.
Fırın yanıyordu. Yani dedeleri kesin hayattaydı. Ayağa yeni kalkmışlardı ki büyük bir gürültü duyuldu. Bu bir kükremeydi. Ses doğrudan üzerlerine doğru geliyordu. Büyük kara bir şey blokların içinden geçip odadaki obsidian ve duvarlar dışında tüm her şeyi parçaladı. O kadar hızlı gelip geçmişti ki ne olduğunu anlayamamışlardı. Kara şey kardeşleri duvara savurmuş ve canlarını bayağı yakmıştı.
Bütün bu gürültünün üzerine duvarın bir yeri kırıldı. Duvarı kıran; kafasında bir bal kabağı, göğsünde büyülü elmas zırhı, elinde elmas kazması ile bir insandı. Bal kabağını kafasından çıkardı. Bu dedeleriydi. Kardeşler bunca zaman sonra dedelerini ilk defa görüyordu. Bütün bu yolculukları sonuçsuz kalmamıştı. Dedelerini sonunda bulmuşlardı.
Sarılmak için adım attılar. Dedeleri o kadar mutlu gözükmüyordu. Daha çok telaşlı gibiydi. Mark ağzını açtı. Tam bir şey söyleyecekken dedeleri kardeşlere iksir fırlattı. Parçalanan eşyalardan alabildiğini aldı. Kardeşleri elinden tutup geldiği yere doğru götürdü. Mark eliyle dilini silerken:
—Bu iksirin tadı korkunç, diyordu. Dedeleri, kardeşleri güvenli bir yere götürdükten sonra hiçbir şey söylemeden sıcak ve sıkı bir şekilde sarıldı. Kardeşler soru sormaya hazırlanmışken dedeleri eli ile sus işareti yaptı ve sarılmaya devam etti. Duygulanıp sevinçten ağlamaya başladı. Kardeşler ağlayamıyordu çünkü tüm göz yaşlarını mağaradaki kampta dökmüşlerdi.
—Çok erken gelmişsiniz. Daha çok küçüksünüz.
—Seni yalnız bırakamazdık...
Özlemlerini giderdikten sonra düz bir yolda ilerlediler. Bir uçuruma geldiler. Uçurumun etrafı hiçlikti. Simsiyahtı. Her yeri kaplıyordu. Hipnotize edici bir etkisi de vardı. İnsan saatlerce o hiçliği izleyebilirdi. Acaba oraya bir şey düşerse ne olurdu ?
Daracık uçurumda bir enderman gördüler. Kardeşleri geride bırakıp sıradan bir şeymiş gibi ıslık çala çala endermanin yanına gitti. Her zaman yaptığı bir davranışmış gibi endermane selam verdi ve endermane tekme atıp onu hiçliğe itti. Enderman dedeye baka baka düştü. Şaşkınlıktan bir yere ışınlanamadı. Hiçlikte yok olup gitti. O an cevaplarını almışlardı. Sonsuza dek aşağıya düşmeye devam edersin. Kardeşlerin yanına gidip onlara oyulmuş bal kabaklarından verdi.
—Hepsini kendim oydum. Bu senin, bu senin, bu da senin. Mark gülen surat şeklinde oyulmuş bal kabağına bakıp:
—Bunu takmak zorunda mıyım ? diye mızmızlandı. Johnson:
—Benimkinde neden somurtkan surat var ? diye sordu.
—Benimkini yanlış verdin herhalde. Buna ağız oyulmamış. Dedeleri:
—Yoksa beğenmediniz mi ? diye sordu. Kardeşler bunca zaman sonra dedelerini kırmak istemiyordu. Beğenmiş gibi davrandılar.
—Bu kokuyor. Galiba bozulmuş. Çünkü tadı pek iyi değil. Dede eliyle sessiz olmasını işaret etti.
—O yemen için değil. Endermanler gözlerini görmesin diye. Endermanin gözlerine bakmak büyük saygısızlıktır.
—Gizli odanda bulduğum bir kitaba göre endermanler sadece ısıyı algılayabiliyormuş. Gözümüzü nasıl anlıyorlar ?
—Onun sırrını daha keşfetmedim... Mağara kampımdaki sandığa bakmadınız mı ? Sizin için yemek, elmas zırh ve portala girmeden önce içmeniz gereken iksirleri bırakmıştım. Zırhlarınıza bakılırsa bulamadınız. Johnson evet anlamında kafasını salladı.
—O geldiğimizde attığın iksir neydi ?
—O sadece efsanevi ender ejderhasının kokunuzu alıp saldırmaması için bir parfümdü. O sırada ejderhanın kükremeleri giderek yaklaşıyordu. Dede hemen büyülü kazmasını çıkardı ve uçurumda bir oyuk açtı. Kardeşleri oraya sürükleyip girişi kapadı. Ejderha uçuruma doğru geliyordu. Kazdığı oyuk çok küçüktü. Dedeleri oyuğa girememişti. Ejder her yerde insanları arıyordu. Kafasını uçuruma çevirdi. Dışarıdan kükreme sesleri geliyordu. Kardeşler çıkmak istiyorlardı ama ejder çok yakındaydı. Ejderin sesi azalınca hemen dışarı çıkıp dedelerini aradılar. Dedeleri yoktu. Hep beraber:
—Dede !! diye bağırdı. Sonra göremedikleri bir şey kardeşleri susturdu. Dedelerinin sesi:
—Ejderhayı geri getireceksiniz, dedi. Johnson havada uçuşan kabarcıkları fark etti. Dedeleri görünmezlik iksiri içmişti. Zırhını giyince dedelerini görebildiler. Bir yeri kazıp oraya oda yaptı. Odada güvendeydiler. Endermanlerin giremeyeceği uzunluktaydı. Ejder de insanların kokularını alamıyordu. Bal kabaklarını çıkarıp konuşmaya başladılar. Kardeşlerin aklında binlerce soru vardı. En önemlisinden başladılar.
—Niye bizi bırakıp buralara geldin ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNECRAFT ÜÇ KARDEŞ - TEK KİTAP
AventuraSerinin düzenlenerek tek kitap haline getirilen versiyonu. Yazım hataları daha az, hikayede ufak değişiklikler var ve bölümler çok daha uzun. İkinci kitap sıfırdan tekrar yazıldı.