Kardeşler ve Ulvy ormanda bir süre yürüdükten sonra yola çıktılar. Yol gri bir taştan yapılmış düz ve geniş bir yoldu. Yolun diğer tarafında ağaçlar yoktu. Gökyüzü görünüyordu. Aşağı baktıklarında bir dağın tepesinde olduklarını fark ettiler. Aşağıda küçük bir köy görünüyordu. Bir yerleşim yeri bulduklarına sevinmişlerdi.
Yolu takip edip aşağı inmeye başladılar. İndikçe küçük köy olarak gördükleri yerin ne kadar büyük olduğunu fark ettiler. Yüzlerce ev vardı. Bu kadar çok eve neden ihtiyaç duymuşlar ki diye düşünmeden edemediler. Her evde birinin yaşadığını hayal bile edemiyorlardı.
Onlarla bir güneş de aşağı iniyor, hava kararıyordu.
—Hızlı olalım. Güneş battığında canavarlarla savaşmak istemeyiz.
—Burada kahraman Mark dururken hangi canavar bize dokunabilir.
—Kendine o kadar güvenme bence. Ben burada ok atamıyorum, belki sen de savaşamayabilirsin. Bir kere buranın canavarlarını da tanımıyoruz.
—Baltamın yenemeyeceği canavar yok. Konuşurlarken yoldan hızla bir araba geçti. Kardeşlerin ödü patlamıştı. Kenara atılıp şaşkın bir şekilde arabayı izlediler. Ulvy havlayarak arabanın peşinden koştu. Büyük tekerleri olan, parlak, büyük, köşeli bir şey. Siyah camlardan içinde insan olduğunu görmemişlerdi. Farları göz, ızgaraları diş sandılar. Bu bir canavarsa insanlarla ilgilenmeyen bir canavar olmalıydı. Kafasını bile çevirmeden yoluna devam etmişti.
Araba gözden kayboldu. Ulvy de yetişemeyince geri döndü. Luke, Mark'ın korkmuş suratına bakıp:
—Hah, temin ne diyordun ? İlk gördüğün canavardan korkup kaçtın. Mark sinirlenip kardeşine cevap verirken Johnson:
—Canavardan çok bir vagona benziyordu... Bu düz yolda o vagonun dışına çıkamadığı yol olmalı... diyerek araya girdi.
Güneş battı, şehir ışıkları yakıldı. Daha dağdan inmemişlerdi. Manzaraya bakıp hayran kaldılar.
—Demek her yola gece sensörlü lambalar koyup canavarların çıkmasını engellemişler. Bu insanlar düşündüğümüzden daha zeki olmalılar.
—Zengin de olmalılar. O kadar lambaya çok fazla malzeme gerek.
Hava iyice karardığında aşağı varmışlardı. Çitlerle çevrili, bahçeli, evler onları karşıladı. Evler sıradan ve birbirinin aynıydı. Kendi diyarlarındaki türlü türlü yapılardan eser yoktu. Düz duvarlı, eğimli çatıları olan basit evler sadece. "Bu insanlar çok sıkıcı olmalı." diye düşünmeye başlamışlardı. Johnson küçümser bir ses tonuyla:
—En fazla on odası falan vardır buraların. Bu küçük evlerde nasıl yaşıyorlar ki, dedi.
—Asıl evlerini karıştırmıyorlar mı ? Bu evlerin hepsi tıpa tıp aynı.
—Belki de tüm evlerin sahibi tek kişidir. Sıkıldıkça ev değiştiriyordur.
—Hayır, bir evde üç beş kişi yaşıyor, diye karşı çıktı Luke. Evlerin duvarlarındaki camdan içeri bakmıştı. Aileler çocuklarıyla bir yemek yiyordu. Yemek yiyen insanları gören Mark'ın karnı guruldadı.
—Ne zaman yemek yiyeceğiz ? dedi. Johnson:
—Önce uyuyacak bir yer bulalım, sonra yemeği düşünürüz, dedi ama Mark:
—Yemek ! Yemek ! Yemek ! diye itiraz edince sözünü geri aldı. Yemek satan birilerini aradılar. Sokaklarda insandan çok yolda gördükleri şeyden vardı. Hareket etmeden yolun kenarında duruyorlardı. Canavar olsalardı çoktan hareket etmişlerdi. Johnson'ın dediği gibi hepsi bir çeşit vagon olmalıydı. Yolda gördükleri yaşlı bir adamın yanına gittiler.
—Pardon, biz yemek arıyorduk da nereden bulabiliriz ? Adam kafasını bile çevirmeden yoluna devam ediyordu. Bu sefer önüne geçip sordular. Adam kardeşlere bakıp:
—Neee ?! diye bağırdı. Kardeşler anlamadığını düşünerek tekrar sordu. Adam aval aval kardeşlere bakıp, yine aynı cevabı verdi. Bu sefer bir elini kulağına götürmüştü. Sanki duymamış da duymaya çalışıyormuş gibi. Hemen önünde konuşmuşlardı oysa ki. Nasıl duymadığını anlamasalar da seslerini yükseltip tekrar sordular.
—Ne yemeği ?!!
—Ne olursa !!
—Ne, ne olursa ?!!
—Yemek !!
—Yemek mi ?!! Kardeşler sonunda anladığı için sevinçle cevap verdi.
—Evet !!
—Ben de yemek memek yok ! Gidin başka kapıya !!
—Nerede var, biliyor musunuz ?!!
—Ney, nerede ?!!
—Yemek !!
—Defolun, gidin evsizler !! Yok burada yemek !! Kardeşlerin toz toprak içindeki kıyafetlerine bakan herkes böyle bir şey derdi. Mark anlaşamamalarına sinir olmuş elini alnına götürdü. Elinde balta olduğunu unutmuş olsa gerek ki, eli yerine baltanın sapının alnına yapıştırdı. Yaşlı adam bu sırada elindeki baltayı gördü.
—AAAAA, ADAM ÖLDÜRÜYORLAR !!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNECRAFT ÜÇ KARDEŞ - TEK KİTAP
AventureSerinin düzenlenerek tek kitap haline getirilen versiyonu. Yazım hataları daha az, hikayede ufak değişiklikler var ve bölümler çok daha uzun. İkinci kitap sıfırdan tekrar yazıldı.