1. Kar Krallığı -2

9 2 0
                                    

Kardeşi hâlâ gölden çıkmamıştı. Ölmüş müydü yoksa ?! Johnson altında durduğu toprakları kırarak aşağı indi. Luke, kardeşi için telaşlanıp:

—Ne yapıyorsun ? Sen savaşmayı bile bilmiyorsun. Hemen seni öldürürler, dese de bu Johnson'ı durduramadı.

—Mark hâlâ yaşıyor olabilir. Onu kurtaracağım. Johnson'ı kurtarmak için Luke da aşağı kazdı. Mark hâlâ yoktu. Giderek daha telaşlanıyorlardı. Johnson inince hemen göle doğru koştu. Luke canavarların ona dokunamayacağı bir yerde ok atarak kardeşini korudu. Yerdeki canavarlardan biri de örümcek jokeyiydi. Elinde büyülü yay tutan, örümcek süren, bir kar iskeleti. Normal iskeletlerden farklı olarak yavaşlık oku atıyordu. Johnson'a ok attı. Ok isabet etmedi ama Luke'un dikkatini çekmişti. Diğer canavarlara ok atmayı bırakıp jokeye ok attı.

Zombiler gölün üzerinde Johnson'ın önünü kesiyordu. Altına toprak koyarak zombilerin ona saldıramayacağı yükseklikten göle gitti.

Luke art arda jokeye ok atıyordu. Bir toprağın üzerinde durduğu için jokeyin oklarından kaçamazdı. Canavar gözünü Luke'a dikmiş, örümceğiyle yaklaşıyordu. Sonra örümcek durduğu toprağa tırmanmaya başladı. Çıkarken Luke'un kafasına attığı bir okla toz oldu. Altındaki örümcek yok olunca jokeyi de tutunamadı ve düşerek öldü.

Johnson, gölün ortasına gelmişti ki. Bir zombi, elinde büyülü bir küreği ile ona vurmaya çalışırken onun altındaki toprağı parçaladı. Johnson düşeceğini anlayınca hemen arkasındaki toprağa tutundu. Zombiler hemen altında aşağı sarkan bacaklarına saldırmaya çalışıyordu.

—Luke !! Luke !!! Yardım et !! Luke durduğu topraktan yere atlayıp öldürdüğü jokeyin yayını aldı. Yayda güç büyüsü varmış. Eskimiş büyülü yay ile zombileri ok yağmuruna tuttu. Zombiler hedefini değiştirip Luke'a yöneldi. Yanında yeterince ok olduğu için sorunsuz bir şekilde hepsini öldürdü. Ama son oku attığında elindeki yay iki parçaya ayrılmıştı.

Johnson zombilerden kurtulunca yere atladı. Gölün deliğindeki creeperı da öldürdükten sonra içine baktılar. Çok zaman kaybetmişlerdi. Mark galiba boğulmuş, tozları da gölün derinliklerinde kaybolmuştu. Johnson göldeki tüm buzları kırdı. Soğuk göl suyuna dalmaya cesaret edemiyorlardı. İçeri ışık tuttular. Gölün dibini görebiliyorlardı. Hiçbir şey yoktu. Mark cidden ölmüş müydü ? Gözlerinden yaşlar süzüldü. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladılar. Öldüğüne inanamıyorlardı. Bir yolunu bulup kurtulmuş olmalıydı... Luke inanmayıp göle daldı. Kurtulduğuna dair en ufak bir ipucu bulmayı umuyordu. Gölün dibini aradı. Garip bir şekilde hiçbir şey yoktu.

Normalde biri toz olunca tüm eşyaları etrafa saçılırdı. Ama burada hiçbir şey yoktu. Mark kurtulmuş olmalıydı. Sevinçle yüzeye çıktı. Johnson'ın elini gözlerinden çekti. Soğuktan dişleri zangırdıyordu ama konuşmayı başardı.

—O...o yaş...ıı...yor. Johnson duyduklarına inanamıyordu. Bu nasıl olabilirdi ? Tüm gölü görüyordu. Mark orada değildi. Luke tekrar daldı. Gölden gizli bir çıkış olmalıydı. Yosunların arkasına baktığında bir kapı buldu. Yüzeye çıkıp kardeşine kapıyı gösterdi. Kardeşinin gözünde yaşlar, suratında Mark'ın ölmediğini duymasından kaynaklı gülümseme vardı. Göle dalmaya hazırlandı. Soğuğu hiç sevmezdi ama kardeşi için katlanmak zorundaydı. Balıklama daldı ve birlikte kapıdan geçtiler.

Kapı aynı evlerinin altındaki gibi bir koridora açıldı. Biraz düz gittiler sonra uzun bir merdivenden çıktılar. Merdivenden sonunda burunlarına çok güzel bal kabağı kokusu geldi. Kardeşleri kesin kokuyu takip etmiş olmalıydı. Kokuyu izleyerek ayrımlardan geçtiklerinde Mark'ı bir mutfakta turtaları mideye indirirken buldular. İki elinde turta:

—Ben de tam size kurtulduğumu haber verecektim, dedi. Johnson mutluluktan kardeşine sarılmak istiyordu ama gözlerindeki yaşlar daha kurumamışken kardeşinin bu kadar rahat yemeğe gömülmüş olmasına da siniri bozulmuştu. Luke dostça sarılıp:

—Ödümüzü kopardın. Bir an öldün sandık, dedi. Johnson da sarıldı ama o hiç de dostça sarılmıyordu. Sıkabildiği kadar sert sıkıp bütün sinirini çıkarmaya çalıştı. Çok güçlü olmadığından tatmin olamayıp bir turtayı kardeşinin suratına yapıştırdı.

—Bunu niye yaptın ki ?

—Niye mi yaptım ? Orada korkudan ölüyordum. İnsan kapıda bekler kurtulduğunu söyler. Ama sen ne yapıyorsun, kaleye gelip tıkınıyorsun, dedi. Bir tane daha turtayı fırlatırken Luke aralarına girip:

—Turtaların sahibinin gelmeyeceğine emin misiniz ? dedi. Sahipleri gelirse onları hırsız sanabilir ve zindana atarlardı. Mark içi rahat:

—Merak etmeyin... Turtaları bir kardan adam yapıyordu. Beni görünce korkup şu kapıdan kaçtı, dedi.

—Ve sende turtaları yemeye mi karar verdin ? O kardan adam efendisini çağırmaya gitmiş olmalı. Lafını bitirmeden kapı sertçe açıldı. Kafasında bal kabağı üzerinde büyülü demir set elinde de büyülü elmas kılıç biri çıka geldi.

MİNECRAFT ÜÇ KARDEŞ - TEK KİTAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin