Tim'in babası:
—Benim çıkmam gerek size iyi geceler, dedi. O sırada Luke Johnson'ı çekmeyi başarmış, Johnson tüm ağırlığıyla Luke'un üstüne düşmüştü. Herkesin kafası onlara çevrildi. Eve geldiklerinden beri garip davrandıkları için Leonard üst üste ne yaptıklarını sormak bile istemedi. Ayrıca aklı telsiz çağrısındaydı. Canavar mı demişti ? Neler oluyordu ? Mark durumu örtbas etmek için:
—Altta kalanın canı çıksın !! diye bağırıp üzerlerine atladı. En altta kalan Luke'un pestili çıkardı.
Tim'in babası kapıyı kapadığı gibi Johnson olduğu yerde debelenip Mark'ı üstünden attı. Telaşla Tim'e döndü.
—Tim, bu diyarda canavarların olmadığını sanıyordum. Babanın müzik kutusunda niye canavarlardan bahsediyordu ?
—Yetişkinler canavarların olmadığını söylüyor ama ben inanmıyorum. Bence onlar gerçek... Johnson bu sefer kardeşlerine dönüp kısık sesle:
—Yetişkinler canavarlara inanmıyor. Bizim diyarımızdaki canavarlar buraya geldiyse nasıl savaşacaklarını bilmiyorlar. Onlara yardım etmeliyiz. Portalı başı boş bırakmışlardı. Dedeleri de olmadığına göre canavarların gelmemesi için hiçbir neden yoktu. Kardeşleri başıyla onayladı. Canavarların buraya gelirse ne büyük facia çıkacağının farkındaydılar. Çitsiz evler, tahta kapılar, silahsız gezinen insanlar... Hızla kalkıp odadan fırladılar. Ne olduğunu anlamayan Tim:
—Hey, ne oldu ?! diye bağırsa da dönüp açıklama yapmadılar. Merdivenleri ikişer üçer atlayarak indiler. Tim'in annesi gürültülü bir makine ile kardeşlerin geçtiği yerleri süpürüyordu. Evden çıkarlarken Johnson hızla:
—Acelemiz çıktı, gitmemiz gerek, yemek için teşekkürler, diye açıklama yaptı. Kapıyı çarpıp çıktılar. Afallayan kadın ne diyeceğini bilemedi. Sadece gittikleri için içi rahatladı.
—Ayrılalım. Silahlarınızı alın ve ormana doğru gidin. Sabah evde buluşuruz !
Mark ve Luke Ulvy'yi kaldırıp metruk eve doğru koştular. Johnson'ın alacağı bir silah olmadığı için o doğrudan ormana koşuyordu. Her taraftan gelen siren sesleri bu diyarda yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunun habercisiydi.
* * *
Johnson boş sokaklarda koşarken bir ses duyuldu. ŞAP. Ne olduğunu anlamak için yavaşladı. Ses bir daha duyuldu. ŞAP. Ses üçüncü kez duyulduğunda sesle birlikte bir gölge Johnson'ın üzerine doğru geldi. Kafasını kaldırdığında üzerine devasa bir balçığın düşmek üzere olduğunu gördü. Son anda kenara atılmasa balçık onu içine çekecekti.
Balçık sayesinde fark ettiği üzere haklı çıkmıştı. Kendi diyarlarındaki canavarlar buraya gelmişti.
* * *
Luke bu diyarda ok atamıyordu ama yine de yayını aldı. Yerde gördüğü bir sopayı da aldı. Kendi diyarlarındayken oku bittiğinde altın kılıcına geçer savaşmaya devam ederdi ama altın kılıcını portalın yanında bırakmıştı o yüzden sopayla idare etmek zorunda kalmıştı. Sırt çantasını da yanına aldı. Hem oklar onun içindeydi hem de içindeki iksirleri Mark kullanmazdı.
—Biz çıkıyoruz. Portalın oraya gideceğiz, sen şehre yakın yerlerle ilgilen. Mark:
—Baltamı bulamıyorum. Gördün mü ? demeye kalmadan Ulvy ile evden çıkmıştı. Mark baltasını duvara saplı buldu. En son evdeki minik canlılara savaş açmış, baltasıyla onları kovalamıştı. En sonunda yorulup pes etmişti. Baltasını saplı olduğu yerden çekti. Baltanın çıkmasıyla bir tavanın sıvaları döküldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNECRAFT ÜÇ KARDEŞ - TEK KİTAP
AventuraSerinin düzenlenerek tek kitap haline getirilen versiyonu. Yazım hataları daha az, hikayede ufak değişiklikler var ve bölümler çok daha uzun. İkinci kitap sıfırdan tekrar yazıldı.