Kargaşada kütüphaneciye blaze çubuğunu vermemişlerdi. "İyiki de vermemiş" diye düşünüyorlardı çünkü blaze çubuğu sayesinde ender gözü yapabildiler. Yaptıkları ender gözlerini fırlatarak onların gittiği yöne bir gün durmadan ilerlediler. Sonunda atlar yoruldu ve yanlarındaki yiyecekler bitti. Açıklık bir alana kamp kurdular. Yakınlarında bir yağmur ormanı görünüyordu. Mark ve Luke yemek bulmak için oraya doğru gitti. Johnson kampın etrafını çitle çevirmekle meşguldü.
İlk defa yağmur ormanına girmişlerdi. Gördükleri her şey onları şaşkına düşürüyor, ağızları açık izlemelerine neden oluyordu. Her tarafını sarmaşık tutmuş ağaçlardan, rengarenk papağanlara... Burası bambaşka bir diyar gibiydi. Her taraf uzun çalılarla kaplıydı. Çok az ilerlemelerine rağmen kampın olduğu ovayı göremez hale gelmişlerdi. Her taraftan hayvan sesleri geliyor ama avlayacak hayvan bulamıyorlardı. Ağaçların tepesinde turuncu kahverengi tonlarında daha önce hiç görmedikleri meyveler vardı. Meyveleri gören Mark hemen sarmaşıklara tırmandı.
—Ne yapıyorsun ?
—Tepedeki meyvelerden yiyeceğim.
—Zehirli mi onu bile bilmiyorsun.
—Deneyip öğreneceğim.
Kardeşi ne kadar engellemeye çalışsa da Mark ağaca çıkmıştı bile. Yukarıdan kampı görebiliyordu. Uzakta olduğundan Johnson nokta gibi görünüyordu.
—Luke, bunu görmen lazım ! Johnson çok komik görünüyor.
—İşini çabuk hallet. Düşeceksin.
—Ne oldu korkuyor musun ?
—O sarmaşıklar hiç sağlam görünmüyor. Ben olsam daha fazla tırmanmazdım. Mark kardeşinin uyarılarını dikkate almadığını belirtmek için "bla bla" benzeri sesler çıkarıp konuşmasını böldü. Biraz daha çıktığında meyvelerin yanına gelmişti. Tepesindeki meyveyi bir eliyle çekmeye çalıştı. Meyvenin sapı çok sertti. Kopmuyordu. Diğer elini sarmaşıktan çekti ve iki eliyle meyveyi koparmaya çalıştı. Tüm gücünü kullanarak meyveyi çekti ve koparmayı başardı. Başarmıştı ama elleri boşta kalınca dengesini kaybetti. Sarmaşıklara dolanan ayağı olmasa çoktan yere çakılmıştı.
Kardeşi düştüğünü sanıp çığlık attı. Ödü kopmuştu. Sonra ayağından asılı kaldığını görünce korkusu biraz azaldı. Hemen sarmaşıklara tırmanmaya başladı. Bir yandan da kardeşine kızıyordu.
—Niye beni dinlemedin ki ? Hep başına bela açacaksın değil mi ? Mark'ın kafası aşağı sarkıyor, ne kadar yüksekte olduğunu görüp korkuyordu. Ama korkusu kardeşine cevap vermesine engel değildi.
—Sen de sıkıcı olmak zorundasın değil mi ?
—Ben sıkıcı değilim bir kere ! Kardeşine yetişmiş onu kaldırmaya çalışıyordu. Mark doğrulunca sarmaşıklara tutundu. Beraber indikten sonra konuşmaya aşağıda devam ettiler.
—Sence sıkıcı mıyım ?
—Evvet. Kardeşinin böyle düşünmesine üzülen Luke:
—Sıkıcı olmak istemiyorum, sadece bu yolculuğa çıkmadan önce canavarlarla bile savaşmıyorduk. Yaşadığımız her şey yeterince heyecanlı zaten. Boşu boşuna riske girmek, birinize zarar geldiğini görmek istemiyorum, diye açıklama yaptı. Mark diyecek bir şey bulamadı. Eğlenmek için yaptığı şeylerin çoğu kötü sonuçlanıyordu.
Önlerinden hızla geçen bir şey düşüncelerini böldü. Bu hiç görmedikleri bir hayvandı. Çok hızlı olduğundan neye benzediğini anlayamadılar. Luke kardeşine eğlenceli olabileceğini ispatlamak için:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNECRAFT ÜÇ KARDEŞ - TEK KİTAP
AventuraSerinin düzenlenerek tek kitap haline getirilen versiyonu. Yazım hataları daha az, hikayede ufak değişiklikler var ve bölümler çok daha uzun. İkinci kitap sıfırdan tekrar yazıldı.