1. Nether -9

3 2 0
                                    

Kaza sonucu da olsa bir insan onlara saldırmıştı. Kimseye saldırmayan, sakin canavarlar birden homurdanmaya başladı. Öfkeyle altın kılıçlarını havaya kaldırdılar. Başka yollardan da içeri zombi domuzlar giriyordu. Hepsiyle baş edemezlerdi. Mark kılıcını geri alınca kaçabildikleri kadar hızlı kaçmaya başladılar. Kaçarken peşlerine blazelar, magma küpleri ve wither iskeletleri de takıldı. Onlarca canavar peşlerindeydi. Arada saldırmayı başarıyor, kardeşlere ağır hasar veriyorlardı. Kalenin içi karmaşık olduğu için girdikleri yeri unutup dönüp dolanan kardeşler bir hasarı daha alamayacak hale gelmişti. Ama arkalarındaki blazlar ateş toplarını atmayı bırakmıyordu. Ateş topları Luke'a doğru hızla geliyordu. Bunu gören Johnson toplarının önüne atladı.

Johnoson'a çarpan toplar onu tutuşturdu. Tüm vücudu alev almıştı. Mark korkarak:

—Johnson, yanıyorsun ! diye bağırdı. Kardeşi yandığının farkında değildi. Kendine baktı. Her yerinin alev aldığını görünce korkudan çığlık attı. Kardeşleri de onun çığlığına çığlıkla karşılık verdi. Johnson canının acımadığını fark edince çığlık atmayı kesti. Nasıl olduysa ateş onu yakamıyordu. Kardeşleri çığlık atmaya devam ederken blazlar bir daha ateş topu attı.

Johnson neden ateşin ona zarar vermediğini anlamamış olsa da ateş toplarının önüne atlayarak kardeşlerinin hayatını kurtardı. Mark ve Luke kardeşlerini yanarken görüyor, çığlık atmaya devam ediyordu. Bir yandan da canavarlardan kaçmaya devam ediyorlardı. Girdikleri koridora rastlamışlardı. Kurtulmalarına az kalmıştı. Ama canavarlar da hiç olmadığı kadar yakındaydı.

Mark yavaşladı ve:

—Bensiz devam edin. Ben onları oyalarım, dedi. Luke kolundan tutup sert bir şekilde:

—Saçma sapan konuşmayı kes. Seni bırakmayız, dedi. Johnson evden ayrıldıklarından beri yanında patlayıcı taşıyordu. Gerekli bir zamana için saklamıştı ve bu da çok gerekli bir zamandı. Yere patlayıcıları koydu. Sonuncu patlayıcıyı da koyduktan sonra cebinden çakmak taşı ve çelik çıkardı. En yakınındaki patlayıcının fitilini ateşledi. Patlama olmadan kırdıkları yerden kaçmak zorundaydılar.

Fitilin yanma sesi kulaklarındaydı. Her an patlayabilirdi. Önce Luke sonra Mark delikten çıktı. Johnson çıkarken patlama gerçekleşti. Patlamanın etkisiyle tüm canavarlar dört bir yana saçıldı. Toza dönüyorlardı. Kardeşler de yaptıkları merdivenden aşağı savruldu. Hızla lav okyanusuna düşüyorlardı. Luke diğer eliyle Johnson'ın ayağını yakaladı. Zincir halinde düşerlerken Johnson uçurumun kenarındaki bir bloğa tutunmayı başardı.

Mark kardeşlerine hava atmak için hep korkusunu gizlemeye çalışırdı ama şuan başarılı olamıyordu. Lav gölüne düşmesini engelleyen tek şey Luke'un eliydi. Fokurdayan lavın sıcaklığını her yerinde hissediyordu.

—Ölmek istemiyorum... Kurtarın beni ! diye bağırıyordu ağlamaklı bir ses tonuyla. Luke bir şey yapamazdı. Onu da hayata bağlayan tek şey kardeşinin ayağıydı. Johnson güç iksiri içmemiş olsa çoktan düşmüşlerdi. İksirin etkisinin yavaş yavaş geçtiğini hissetti. Kendini yukarı çekebildiği kadar yukarı çekti.

—Çabuk bir yere tutunun ! diye bağırdı. Luke bir bloğa tutunurken Mark lavdan gözünü alamıyor:

—Nereye tutunayım ? Dalga mı geçiyorsun ! diyordu. Luke bir bacağını yukarı çekmişti. Kardeşinin de yardımıyla Mark'ı çekmeyi başardılar.

Hayatta kaldıkları için çok mutluydular. Az önce çok büyük tehlike atlatmışlardı. Sevinçten kahkaha atmaya başladılar. Kurtulduklarına inanamıyorlardı. Yerdeki ruh kumuna uzanıp biraz dinlendiler. Kumlardan fısıltılar geliyor, onları rahatsız ediyordu. Mark rahatına düşkün olduğundan kardeşine yatak yapmasını söyledi. Ama Johnson:

—Tabi... Yatağa yat da havaya uç, dedi. Okuduğu kitapta başka diyarda yatağa yatarsanız bilinmeyen nedenlerden patlayacağınız yazıyordu. Okuduğunda saçma gelmişti ama riske atmaya değmezdi. Bunu bilmeyen Mark kendisiyle dalga geçildiğini zannedip:

—Anca dalga geçin, diye sitem etti.

—Bari yemek verin. Bütün bu koşuşturmaca beni çok acıktırdı.

—Fazla yeme de seni daha rahat kaldırabilelim. Mark alaycı bir sesle:

—Ha ha... çok komik, diye yanıtladı.

Yemeklerini yediler, dinlendiler. Artık geri dönmeye hazırdılar.

—Piglinleri nasıl atlatacağız ?

—Elimizde yedi altın var. Belki bu kadarı ile yetinirler.

—Hiç sanmıyorum. Onlara çok altın dedik.

—Koşmayı deneyecekseniz tıka basa yemek yedim. Hiç koşacak halim yok.

—Altlarından tünel yaparak geçebiliriz ama portalın yanında da bir grup bekliyor olmalı.

—Altınları portalın oraya atarsak altınlara bakmaktan bize odaklanmazlar.

—Bence de. Böyle yaparsak kurtulabiliriz.

Planlarını gerçekleştirmeye koyuldular. Birkaç blok alttan tünel kazarak ruh kumu vadisinin dışında onları bekleyen piglinleri atlattılar. Mavi ormana geldiklerinde tünelden çıkıp yüzeyden devam ettiler. Kırmızı ormana geldiler. Hoglinler onlara zarar veremiyordu. Kardeşler mavi mantar toplamış ellerinde tutuyordu. Bu vahşi domuzlar kırmızı mantarları yer, mavi mantarların kokusuna tahammül edemezdi. Portalın yanına geldiler. Üç dört piglin etrafta dolanıyordu. Koşarak portala gittiler. Altınları etrafa saçtıkları için piglinler kardeşlere bakmak yerine altınları almak için kapıştı. Tüm vücutları döne döne portalın içinden geçti.

MİNECRAFT ÜÇ KARDEŞ - TEK KİTAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin