Ne kadar çalışsalar da ağızlarından bir kelime çıkmıyordu. Hep beraber ağlamaya başladılar. İnanamıyorlardı. Bu gerçekten olmuş muydu ? Dakikalarca ağladılar. Johnson inkar ediyordu.
—Hayır ! Bu... bu... olamaz. De...de...dem zombi olmuş olamaz. O...o çok güçlü biriydi. Kurtulduğuna dair bir ipucu arıyordu. Gözündeki yaşları silip düşen eşyalara baktı.
—O böyle ölemez... En ufak bir şey... diye sayıklıyordu. Bir dakika sonra aradığı şeyi bulmuştu.
—Du...du...dur bir dakika. Bu dedemin hobi olarak yaptığı süs kafalardan. Daha önce bizim kafalarımızı da yapmıştı. Salya sümük ağlayan Mark:
—Peki, ben niye kafamı görmedim, diye itiraz etti.
—Şeyyy, bu çok garip bir hobi. Siz korkarsınız diye dedemin odasına sakladım. Luke gözündeki yaşları silip:
—Nereden anladın ? dedi.
—Dedem yaptığı her kafanın içine imzasını kazırdı. Bu kafada da imzası var. Yani dedemiz hâlâ yaşıyor olabilir. Kampa girdikleri heyecan geri gelmişti. Havalara uçacak gibiydiler. Beraber mağarada ilerlediler. Mağara tek bir yöne gidiyordu. O yöne baktıklarında kale tuğlalarından yapılma bir yer buldular. Oraya girdiklerinde bir hücrenin içinde olduklarını fark ettiler. Burası terk edilmiş, keskin taşlardan yapılma, harabe bir yer altı kalesiydi. Demir parmaklıkları kırdılar. Kaleyi dolaşmaya başladılar. Birkaç sandık buldular ama içleri boştu. Değişik bir oda buldular. Oda lavlarla aydınlatılıyordu. Ortasında bir merdiven, merdivenin ortasında ise bir canavar yaratıcısı vardı. Merdiven ilk defa gördükleri Son portalına gidiyordu.
—Kır şu canavar yaratıcısını. İğrenç böcekler üretiyor. Johnson kardeşini engelledi.
—Olmaz ! Bu dünyadaki en nadir canlılardan birinin yaratıcısı, bize çok zarar vermezler. Merdivene çıkıp portala baktılar. Portal yıldızlı bir gece gibiydi.
—Bu efsanelerdeki son portalı, dedem bu portal hakkında çok kitap okurdu.
—Vay.. Şüphelerimizde haklı çıktık. Dedemiz atıldığı tehlikeli macera buymuş.
—Aslında görünüşü çok hoş. Hiç tehlikeli gibi durmuyor.
—Herkes bizi buradan mı uzak tutmaya çalışıyordu ?
—İçinde ne olabilir ki ? Alt tarafı bir iki farklı canavar vardır. Biz Nether'dan sağ kurtulduk.
—Şu kazmaları alın ve bulabildiğiniz tüm madenleri kazın.
Dağılıp maden aradılar. Luke daha çok çakmak taşı topladı. Çünkü yanındaki oklar bitmek üzereydi. Mark, maden olarak sadece demir ve elması biliyordu. O yüzden taş dışında her şeyi madendir diye topladı. Johnson ise demirleri eritip kardeşlerine zırh yapacaktı. Bir saat sonra biraz altın, biraz demir ile zırh yapıp kardeşlerine verdi. Mark elindeki granit, diyorit ve andezitleri gösterdi.
—Bunlarla zırh yapılmıyor mu ? Luke kardeşine gülerken:
—Demir zırh giymek zorunda mıyız ? Çok ağırlar ve içi çok sıcak oluyor, diyordu.
—O elindekiler değersiz taşlar Mark. Ve Son'a gidiyoruz. Bu zırhlar mecbur. Eşyalarını hazırladıktan sonra portalın başına geldiler. Korkmaya başlamışlardı. Maceralarının bitmesine bir adım kalmıştı. Heyecanları tavan yapmıştı.
—Hadi ilk sen atla...
—Hayır sen atla, diye tartışıyorlardı. Çünkü portaldan geçemezlerse alttaki lava düşeceklerdi. Kardeşler birkaç dakika korkmaya devam ettiler. Anlaşamayınca el ele tutuştular. Johnson:
—Üçe kadar sayacağım ve hep beraber atlayacağız, diyordu ki bir gümüşçün böceği arkalarından saldırdı. Kardeşler aynı anda portala düştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNECRAFT ÜÇ KARDEŞ - TEK KİTAP
AventureSerinin düzenlenerek tek kitap haline getirilen versiyonu. Yazım hataları daha az, hikayede ufak değişiklikler var ve bölümler çok daha uzun. İkinci kitap sıfırdan tekrar yazıldı.