Herkes korku, endişe, şaşkınlık, umutsuzluk karışımı duygular içindeydi. Umutları kalmamıştı. Her şey sona ermişti. Dünya uzun bir süre karanlık çağa girecekti. Herobrine yok edilemezdi. Herkes içinden muhtarı suçluyordu ama bunun olmasında hepsinin parmağı vardı. İnsanlar komut bloklarının başına geçmiş hızla bir şeyler yazıyordu.
—Hala umut var. Eğer hızlı olabilirsek onu yok edebiliriz.
Kardeşler dişini sıkmış onları izliyordu.
—Bizim yapabileceğimiz bir şey var mı ?
Biri kafasını hayır anlamında salladı. Parmakları takip edilmiyor, harıl harıl komut yazıyorlardı. Komut blokları gürültüyle sallanmaya başladı. Her zaman bilgisine güvenen dede ve Johnson insanların neler yapmaya çalıştığı hakkında hiçbir fikirlerinin olmamasından rahatsız olmuş, merakla yaptıkları işi anlamlandırmaya çalışıyorlardı.
İnsanların dokunmadığı komut blokları dahil tüm komut blokları kırmızı olmaya başladı. İnsanlar ellerini acı içinde komut bloklarından çekti. Bloklar dokunulmayacak kadar ısınmıştı. Herkes korkup bir adım geri çekildi. Bloklar tamamen kırmızı oldu. Sallandı sallandı ve birden kara dumanlar çıkararak durdu. Kod yazanlar korkudan yutkundu. Sarı tenli takım elbiseli birinin ağzından iki kelime çıktı.
—Bittik biz.
Bu gergin ortamı, açılan pistonlu kapı böldü. Gelen muhtardı. İlk işi bıraktığı kafasına bakmaktı. Ama zırh askısını göremeyince telaştan deliye döndü. Kardeşlere doğru:
—Hanginiz aldıysa hemen geri versin. Golemleeer ! Yakalayın şunları, diye bağırdı. Ama odada hiç golem kalmamıştı. Hepsi Herobrine'ın bir hareketiyle toz olmuştu.
Odadaki herkes üzerine doğru geliyordu. Arkasında güvenebileceği bir güç olmadığını fark edince surat ifadesi birden değişti. Odadaki herkes ona kızgındı. Tedirginlik hissi korkuya dönüştü. Korku da ayaklarını harekete geçirmiş, can havliyle koşmaya başlamıştı. Luke koşup yakalamaya çalışsa da pistonlu kapıyı kapatmadan sadece bir tekme atabilmişti.
Hava aniden kararınca odayı karanlık kapladı. Göz gözü görmüyordu. Gece sensörlü aydınlatmalar çalışıp odayı aydınlatasıya kadar kimse ne olduğunu anlamamış, tüm dünyanın yok olduğunu sanmıştı. Odanın geniş camlarından baktıklarında zamanın gece yarısı olduğunu fark ettiler. Ama bu nasıl olabilirdi ? Daha az önce öğlen vaktiydi. Komut yazanlardan biri camın yanına gelip:
—Bu felaketlerin daha başı, dedi. Odadaki konuklardan biri:
—Böyle olacağını bile bile bunu nasıl yaparsınız ? diye çıkıştı. Başkaları da ona hak verdi. Öfkelerini komut yazanlardan çıkarıyorlardı. Takım elbiseli kurt kafalı bir komut yazarı:
—Biz de buna engel olmak istiyorduk. Bizi öldürmekle te... Biri onu iterek sözünü bitirmesine engel olmuştu. Başka bir komut yazarı araya girdi.
—Muhtarı biz de sevmiyorduk. Böyle bir gücün kimseye geçmemesi için kafayı giyen herkese wither zehri vermesi için kodladık.
—Peki ne oldu ?!
—Komut dili, normal dillerden biraz farklıdır. Zırh askılarını da canlı olarak kabul eder. Komutları canlı biri kafayı giyerse diye ayarlanmıştık. Ama işler planladığımız gibi gitmedi.
—Komut blokları olmadan onu nasıl durdurabiliriz?
—Muhtemelen imkansız.
—Ne ?! Bu sözle bir parça umudu kalanların bile umudu silinip gitmişti.
—Peki ya onunla savaşıp öldürsek ? diye sordu Mark.
—Ne yazık ki bu da imkansız. Onunla savaşmaya gücü yetecek herkes, zaman içinde Herobrine'ın laneti tarafından ele geçirilerek onun bir hizmetkârı olacak.
—Böyle korkunç bir şeyi nasıl kodlarsınız ?
—Onu bilinen tüm efsane kitaplarına göre yazdık. Işınlanabilir, gece gündüz döngüsünü değiştirebilir, kendi hakkında konuşulan her şeyi duyabilir... Bunu demesiyle altında bir portal açıldı ve yok oldu. Herkes korkuyla portaldan uzaklaştı. Sonra bir başka komut yazarının altında da portal açıldı. Düşmeden bir yere tutunarak:
—Ölmek istemiyorum. Yardım edin ! diye bağırdı ama kimse yardım etmeyi göze alamamış, eli kolu bağlı bir şekilde izlemekten başka bir şey yapamamıştı. Gözleri önünde tüm komut yazarları yok olmuştu.
Kardeşler Herobrine'ın şokunu atlatamamışken bunca şeyin bu kadar hızlı gerçekleşmesi üzerine kendilerini toparlayamadılar. Akılları donmuş gibiydi. En ufak hareketlerinde Herobrine'ın onları da yok edebileceği düşüncesi onları hareketsiz bırakmış, ne yapacağını bilmeden bir kenara çekilip ağlamaya başlamışlardı. Mark böyle durumlarda güçlü gözükmek için duygularını göstermemeye çalışsa da en çok o sızlanıyor, "Hepimiz öleceğiz, onun hizmetkârı olmak istemiyorum, hiçbir şeyin anlamı yok" gibi şeyler mırıldanıyordu. Luke'un hıçkırıkları arasında Johnson plan kurmaya çalışsa da çıkış yolu bulamıyor, "Olmaz, o da olmaz, öldük biz," gibi cümleler kuruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNECRAFT ÜÇ KARDEŞ - TEK KİTAP
AventuraSerinin düzenlenerek tek kitap haline getirilen versiyonu. Yazım hataları daha az, hikayede ufak değişiklikler var ve bölümler çok daha uzun. İkinci kitap sıfırdan tekrar yazıldı.