Johnson ve dede endişeleniyordu. Öldürebilecek miydi ya da geri buraya ışınlanabilecek miydi ? Geri dönmeyi dener ve girdiği yeri bulamazsa diye her yerdeki blokları kırmaya başladı. Ancak bu şekilde Luke'a yardım edebilirdi.
* * *
Luke, üç başıyla ona bakan canavardan kaçmaya çalışıyordu. Bir darbe daha alırsa ölebilirdi. Takla ata ata canavarın arkasına geçmeyi başardı. Kılıcıyla üç dört darbe attığında canavar korkunç bir ses çıkararak öldü. Nether yıldızını cebine koyduktan sonra geri dönmeye hazırlandı ama nereden girmişti ? Burada her yer aynıydı ve girdiği yerden bayağı hareket etmişti. Yoksa sonsuza kadar mahsur mu kalmıştı ? İlerlediği yönü düşünüyordu. Kaç adım atarak buraya gelmişti. Kendini riske atmak istemese de tamamen kaybolmuştu. Bir umut Johnson'ın sesini duymak için kulağını yere dayadı ama katman kayası ses geçirmiyordu.
—Burada bekleyemem. Her geçen saniye benim için daha da endişeleniyorlardır. İki şansım var. Bir an önce denemeliyim, yoksa daha da uzaklaşacağım. Yine aynı şekilde inciyi bloğa tutturdu ve eliyle ezdi. Gözünü kapamış ışınlanmayı bekliyordu ama bloğun içinden geçememişti. Bu son şansıydı. Eğer bloğun içinden geçemezse mahsur kalıp açlıktan ölecekti.
Bu sefer beş blok ötede bir yere inciyi koydu. Art arda verdiği kararlar hayatlarını kurtarmıştı. Bugün şanslı günüydü galiba. Son bir şans hakkı daha olmasını diledi ve bu sefer inciyi eliyle kırmak yerine üzerine sıçramayı denedi. Üzerine bastığı inci parçalanınca onu bir blok aşağı ışınlayabildi. Tüm vücudu aşağı geçmemişti. Sadece ayakları alt tarafa geçmiş, vücudu katman kayasına sıkışmıştı. Ayakları boştaydı. Doğru yere ışınlanmıştı ama nefessizlikten boğuluyordu. Ayaklarını savurarak kurtulmaya çalıştı. Johnson bunu görünce bacakları tutup aşağı asıldı. Neyse ki Luke'u aşağı çekebilmişti.
Günün yorgunluğu üzerlerine çöktü. Kollarını açarak yere uzandılar. Canavarlar bu kadar yükseğe çıkmadıkları için içleri rahattı. Sessiz, sakin bir saatlik dinlenmenin ardından Luke nether yıldızını çıkarttı.
—Yapıyor muyuz ?
—Çok heyecanlıyım. Her şeyi başardık. Daha önce biri gelip böyle bir şey yapacağımızı söylese inanmazdım ama şimdi tüm malzemeler elimizde.
—Hemen yap, çok merak ediyorum.
Johnson çalışma masasını çıkarttı. Dört demir bloğu, dört deniz feneri ve son olarak nether yıldızı. Komut bloğu oluşmuştu. Gözlerine inanamıyorlardı. Sevinçten zafer dansı yaptılar. İkisinin de dansı rezaletti. Onları gören dans ettiklerini değil de; yarasa, yunus ve mürekkep balığını aynı anda taklit etmeye çalışan deliler olduklarını düşünürdü. Zafer dansları bitince Luke:
—Ee nasıl çalışıyor bu ? diye sordu.
—Orasını hiç düşünmemiştim... Deneye deneye öğreniriz herhalde. Dede araya girip:
—Komut blokları tek kullanımlıktır, diye belirtti.
—Dede, sen kullanmasını biliyor musun ?
—Hayır.
—Kullanamadığımıza göre bu şey elimizde kaldı.
—Kullanmasını bilen birine sorsak.
—Tavşan hepsini kaçırdı.
—Onlara gitsek olmaz mı ?
—Onun malikânesine mi ?
—Bu kadar riske girdik ve hepsinden kurtulduk. Bunu da yapabiliriz bence.
Eskiden tüm canavarlardan korkan Johnson'a cesaret gelmişti. Kardeşi bu kadar şeye atıldığına bile şaşırıyordu. Şimdi de onun evine gitmek istiyordu. Luke için de bunca maceradan kurtulup ucunda bırakmak mantıksız geliyordu.
—Tamam, dedi. Geriye son bir maceraları kalmıştı. Her şey düzeldikten sonra belki Mark'ı da geri getirebilirlerdi.
Portalın önüne geldiler. Nasıl geçeceklerini bilmiyorlardı. Creeperlar sayesinde zombi piglinleri atlatmışlardı ama bu sefer onların arasından sağ kurtulamazlardı. Johnson düşündü, düşündü ve daha fazla düşündü.
—Gizlice aralarından geçemeyiz. Savaşamayız. Portalın yerini değiştiremiyoruz. Geriye tek bir seçenek kalıyor. Var gücümüzle koşmak.
Luke bir gün için fazlasıyla heyecan yaşamıştı. Maceralardan en az o zevk alıyordu. Yorulmuştu. Johnson pek bir şey yapmamasına rağmen, bütün bu heyecan onu da yormuştu. Portalın yanındaki kızıl ormanda dinlendiler. Ağaç üzerine çıktıklarından piglinler ya da hoglinler onları rahatsız edemiyordu. Dede tekrar dönüşmüş, saatlerdir de düzelmemişti. Eski huzurlu günlerini özlüyorlardı. Komut bloğunu yapmış olsalar da hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına dair kuşkuları vardı. Acaba Mark şuan güvende miydi ? Komut bloğu Herobrine'ı durdurabilecek miydi, yoksa geçen sefer tüm komut bloklarının bozulduğu gibi bozulacak mıydı ? Akıllarında bu gibi tonla soruyla uykuya daldılar.
Uyandıktan ve yemelerini yedikten sonra koşu için hazırlardı. Dede, Luke'un sırtındaydı. Üçten geriye saydılar ve aynı anda portala atladılar. Döne döne dünyalarına geri dönmüşlerdi. Baş dönmesinden kaynaklı yalpalasalar da zombi piglinlerin kılıç savuruşlarından kaçabiliyorlardı. Şansları yaver gitti. Köyün her tarafından fırlayan zombi piglinlerin biri bile kardeşlere dokunamamıştı. Böylelikle bir macerayı da sağ atlatmışlardı. Yeni hedefleri Herobrine'ın malikânesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNECRAFT ÜÇ KARDEŞ - TEK KİTAP
AventuraSerinin düzenlenerek tek kitap haline getirilen versiyonu. Yazım hataları daha az, hikayede ufak değişiklikler var ve bölümler çok daha uzun. İkinci kitap sıfırdan tekrar yazıldı.