Büyülü demir kılıç, büyülü yay, üç tane iksir ve ikisi zincir, biri altın olan üç zırh setini kardeşlere verdi.
—İstediğiniz kadar yiyecek alabilirsiniz, dedikten sonra kardan adamlarının yanına gitti. Mark istediğiniz kadar yiyecek alabilirsiniz lafını duyunca ambarın tamamını cebine doldurmaya başladı.
—Biraz abartmıyor musun ?
—Mark, çabuk aldıklarının yarısını geri koy ! Mark üzüle üzüle aldığı yemeklerin bir kısmını geri koydu. Öğlen olduğunda kardeşler, Zek ile vedalaşıp kaleden ayrıldılar.
Kardeşler gittikleri köyün canavarlardan arındırılmış güzel bir tatil köyü olmasını diliyor, öyle olmayacağını adları gibi bilmelerine rağmen umutlarını düşürmüyorlardı.
Haritada çok yakın gibi görünse de git git bitmiyor, haritada hiç ilerleyemiyorlardı. Mark düşünceli şekilde(ki hiç düşünceli olmadığı için bu kardeşlerine garip gelmişti):
—Zek kaledeki tek insan değil mi ? Ve tüm kardan adamlar onun dediklerini dinlemiyor mu ? Kardeşleri başını evet anlamında salladı.
—Peki Zek'e niye kral demedik ? diye sordu. Johnson:
—Bu kadar merak ettiysen kaledeyken ona sorsaydın, diye kardeşini geçiştirdi.
—Hadi gidip soralım. Gitmişken biraz daha turta a... Luke sözünü kesip:
—Köye geldik !! diye bağırdı. Çiçekli düz bir ovanın ilerisinde, meşe ağaçlarının arasında ahşap köy evlerini gördüler. Mark:
—Sona kalan çürük patates, diyerek yarış başlattı. Kaleden ayrıldıklarından beri sorunla karşılaşmadıklarından keyifleri yerindeydi. Kardeşleri de ona uyup yarıştı. En geri de Johnson kalmış, Luke ise Mark'ı geçmek üzereydi. Koşarken çizgi gibi uzanan taş katmanı dikkatini çekti. Her yerin yemyeşil olduğu bir ovada taş katmanı görmemeliydi. Sonra daha dikkatli bakınca bunun ince bir kanyon olduğunu anladı. Kanyona doğru koşuyorlardı. Aniden kendini frenledi ve kardeşine:
—Dur !! diye bağırdı. Mark önde olduğunu anlamak için ikide bir arkasına bakıyor kanyonu görmüyordu. Luke'un bağırışını duymasa da aniden durmasından bir terslik olduğu belliydi. Önüne baktığında derin bir kanyona beş adım uzaklıkta olduğunu fark etti. Durmaya çalışsa da yavaşlayamıyordu. Kanyona düşüp gözden kayboldu. Luke ve Johnson bir yandan:
—Mark !!!!! diye bağırıyor, bir yandan kanyonun yanına koşuyorlardı. Kanyondan aşağıya baktıklarında, aşağıda kızgın lavlar olduğunu gördüler. Bir anlığına Mark'ın öldüğünü düşündüler ama aşağıdan gelen bir ses onların düşüncesini böldü.
—Şimdi konuşmayarak sizi korkuturdum da, bayılırsınız falan diye konuşayım dedim. Kardeşleri sevinçle kanyondan aşağıya bir daha baktılar. Mark, kanyonun altındaki bir çıkıntıya takılmış sonrada oradaki bir oyuğa saklanmıştı.
—Sana biraz taş vereceğim hemen çık oradan.
—Dur dur ! Aşağıda birkaç tane elmas gördüm onları almadan asla çıkmam, diye tutturdu Mark.
—Eğer hemen gelmezsen burayı kırıp merdiven yapacağım ve seni sürükleye sürükleye yukarı çıkaracağım.
—Ama elmaslar...
—Dur bir dakika, benim doğum günü elmasıma ne oldu ? Mark, elması hâlâ kardeşine vermemişti. Söyleyecek bir bahane bulamıyordu. Mecburen elması kardeşine atmak zorunda kaldı.
—Aşağıda bir sürü elmas olmalı, istediğimiz her şeyi yapabiliriz.
—Demek öyle... O zaman elmaslar ilk kıranındır, dedi Johnson ve altındaki blokları kırmaya başladı.
—Ama bu hile, benim kazmam yok ki ! Luke elmasa önem vermediği için kardeşlerini izleyerek eğleniyordu. Johnson kardeşine de kazma verirdi ama sadece bir demir kazması vardı. Altını kazarak inse de elmasları görmemişti. Mark'a yerini sordu.
—İki tane elmasımın olmasını istiyorum. Yoksa söylemem.
—Asla. Kendim bulurum daha iyi. Mark çıkıntıdan inemediği için Johnson'ı durduramıyordu. Luke'a kızarak:
—Johnson'ın tüm elmasları almasına izin mi vereceksin ? dedi.
—Sana niye yardım edeyim ?
—Sen ne ara bu kadar çıkarcı oldun ?
—Çıkarcı değilim. Sadece şaka yapmıştım. Luke kardeşine toprak verecekken Mark'ın aklına bir fikir geldi. Fikri de elleriyle taşı kırıp kardeşini indiği yola girip onu engellemekti. Bir taşı kırdı. Johnson'ın indiği yeri görüyordu, ikinci taşı da kırmak için var gücüyle taşı yumrukladı. Kardeşi anca elmasların yerini gördü. Lavların arasında tehlikeli bir yerdeydiler. Elmaslara giden bir yol yaptı. İki elmas kırmış üçüncü bir elmas var mı diye bakıyordu ki kardeşi arkasına gelip:
—Hepsini kazdın mı ? diye kızdı. Johnson üç elması elinde tutup hava atarak:
—Bir tanesini bile sana vermem, dedi. Luke:
—Şimdi kavga etmenin sırası değil. Akşam oluyor !! diye kardeşlerini uyardı. Johnson'ın dikkati dağıldığı sırada Mark elinden bir elması alıp cebine koydu. Johnson elinde bir elmasın eksik olduğunu fark ettiği gibi bağıra bağıra Mark'ı kovaladı.
Güneş hızla batıyordu. Kardeşler kanyonun etrafından dolanıp köye yetişmeye çalıştılar. Köye çok az kala, güneş battı ve köyden bağırışlar gelmeye başladı. Daha hızlı koştular. Yakına gelince bağırışların ne olduğu daha iyi anlaşıldı.
—Zombi saldırısı !!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNECRAFT ÜÇ KARDEŞ - TEK KİTAP
AventuraSerinin düzenlenerek tek kitap haline getirilen versiyonu. Yazım hataları daha az, hikayede ufak değişiklikler var ve bölümler çok daha uzun. İkinci kitap sıfırdan tekrar yazıldı.