Piglinler görünmeyecek bir mesafedeydi artık. Yavaşlayıp sakinleştiler. Bulundukları yer tüylerini ürpertiyordu. Kitapta buranın ruh kumu vadisi olduğu yazıyordu. Diğer yerlerin kırmızı atmosferine zıt olacak bir şekilde buranın mavi bir atmosferi vardı. Nispeten daha soğuk bir yerdi. Mavi alevler ile aydınlatıyordu. Bastıkları bazı kumlarda suratlar görüyorlardı. Kumlar sanki fısıldıyordu. Arada bir karşılarına dev fosiller çıkıyordu. Bu fosillerin hangi canlılara ait olduklarını tahmin bile edemiyorlardı. Bazen iskelet de karşılarına çıkıyor ama kalkanları olduğu için hiçbir zarar veremiyordu. Kaleyi görebilecek bir mesafeye geldiler. Kalın mor kolonların üzerinde duran Nether kalesi çok ürkütücü duruyordu.
Kaleye gelmeden bir ağlama sesi duydular. Daha önce duymadıkları rahatsız edici bir ses. Johnson bilgilerini gözden geçirdi. Bu ses hangi canlıya aitti ? Üzerlerine gelen ateş topu sorunun cevabını verdi. Ghast adı verilen, balçıklar gibi küp şeklinde, mürekkepbalığı gibi dokunaçları olan, yarasa gibi uçan, derisi de kurtların renginde, dev bir canavardı sesin kaynağı. Okun yetişemeyeceği bir mesafeden kardeşlere saldırıyordu.
Ateş topu kardeşlerin üzerinde patladı. Kalkanlarını çekmeseler ağır yara alabilirlerdi. Patlama ayrıca yerdeki bloklara da zarar vermişti. Patlayan blokların altından lav okyanusu gözüktü. Düşerlerse lavlardan kurtulmalarının yolu yoktu. Kaçmayı tercih ettiler.
Ghast peşlerinden ateş topu atarken zikzak çizerek kaçıyorlardı. Kaleye varmalarına vardı. Ki kaleye varsalar da çıkmadan ateş topu onları düşürürdü. Ghastı öldürmek zorundaydılar. Luke arkasını dönüp yayını çekti. Ghast kulak tırmalayan bir çığlık atarak ona ateş topu yolladı. Yayı daha çekememişti. Ateş topu hızla ona yaklaşıyordu. Aralarındaki mesafe hızla kapanıyordu. Kardeşlerinin kaçmasını söyleyen bağırışları içinde yayını çekmeye devam etti. Patlamaya üç blok kalmıştı ki okunu yaydan bıraktı. Ok ateş topuna saplandı ve ateş topunu geldiği yöne doğru yönlendirdi. Bunu yapabileceklerini bilmiyorlardı. Ateş topu hızla sahibine geri döndü. Ghast yana kaçmasa ölecekti. Bir atış daha yaptı. Luke nasıl karşılık vereceğini biliyordu. Diğer ateş toplarına da aynı şekilde karşılık verdi. Üçüncü atışta ghastı vurmayı başardı. Dev canavar patlamayla bir toz oldu. Artık kaleye güvenle gidebilirlerdi.
Kalenin mor kolonlarının dibine geldiler. Altlarına blok koyarak tırmandılar. Duvarı kırarak içeri girdiler. İçeride üç tane taş kılıçlı, büyük, siyah iskelet vardı. Kardeşleri anında fark ettiler. Üzerlerine koşuyorlardı. Kardeşler korkup kırdıkları yerden geri kaçtı. İlk defa bu korkunç canavarları görüyorlardı. Boyları uzun iskeletler daha önce hiç alçak bir duvarla karşılaşmamış, kafalarının bir yere çarpacağını bilmeden kardeşlerin kaçtığı yere girmeye çalıştılar. Doğal olarak da kafaları duvara çarptı. Çarpmanın etkisiyle yere düştüklerinde kardeşler saldırdı. Johnson ne kadar savaşmayı beceremese de Nether'daydılar. Yardım etmeliydi. Elmas kazması ile canavarlara saldırdı. Savaşırlarken bir iskelet Johnson'ın koluna kılıçla vurdu. Yaranın olduğu yer çok acıyordu. Sendeledi. Geri geri gidip duvara yaslandı. Canavarlarda bir tür zehir vardı. Saldırdıkları kişilere bulaştırdıkları bu zehir, kurban ölesiye kadar onun kanını yok ederdi. Bir süre sonra da kurban solarak ölürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNECRAFT ÜÇ KARDEŞ - TEK KİTAP
AventuraSerinin düzenlenerek tek kitap haline getirilen versiyonu. Yazım hataları daha az, hikayede ufak değişiklikler var ve bölümler çok daha uzun. İkinci kitap sıfırdan tekrar yazıldı.