3. 2- KARANLIK

7 2 0
                                    

Ağır ağır kafayı başına doğru indirdi. Kafa alnından ve gözlerinde yavaşça inmişti. Kardeşler ne kadar çırpınsa da golemlerin demir kollarından kurtulamıyorlardı. Ama birden muhtar durdu. Kimse ne olduğunu anlayamamıştı.

Gözleri görünmese de muhtarın şaşkınlığı ağzından gayet net anlaşılıyordu. Kafa koca burnuna takılmış ve daha fazla aşağı inmiyordu. Ne olduğunu idrak edince öfkeden köpürmeye başladı. Kafayı çıkarıp:

—Bunu nasıl yaparsınız ?! Ben sizi bu yüzden mi yaşatıyorum ?! diye bağırıp çağırdı. Başta Mark olmak üzere tüm seyirciler kahkaha atmaya başlamıştı. Pembe atkılı mavi biri:

—İsterseniz burnunuzu yok edebiliriz, diye araya girdi.

—Asla olmaz ! Benim mükemmel dış görünüşüme hakaret ediyor olmalısın ! Götürün şunu !

—Siz kafayı bırakın. Biz hemen hallediyoruz.

Muhtar hava atmak istediği misafirleri karşısında rezil olunca koca adımlar ile kaçmaya çalıştı. Kafayı da kapının yanındaki zırh askısına bıraktı.

Kardeşlerin gözleri fal taş gibi açıldı. Bütün bunlara son verebilecek güç, karşılarında asılı duran gözleri parlak beyaz kafadaydı.

Var güçleriyle çırpınırken dede oturduğu yerden fırlayıp zırh askısına doğru koştu. Önüne çıkan golemin üstünden atlamak için hamle yaptı. Golem son anda onu ayağından yakalayıp yere serdi. Dede üstünden atlayamayınca çıplak elleri ile golemi yumruklamaya başladı. Golem karşılık vermeye çalışsa da dedeye vuramıyordu. Demir gövdesi parçalanmaya başladı.

Mark dedesini biraz kıskanmış, o da hareket ettirebildiği tek yeriyle, yani kafasıyla golemi parçalamayı deniyordu. Johnson'ın dikkatini zırh askılığından gelen beyaz ışık demeti çekti. Askının önünde golem durduğu için tam göremiyordu ama askının olduğu yerden giderek artan bir ışık parlıyordu.

Dede nefes nefese kalmış ama sonunda golemi parçalamayı başarmıştı. Golemin parçalanmasıyla bir, askılığın olması gerektiği yerden gözleri kör edici, bembeyaz bir ışık saçıldı. Işık o kadar parlaktı ki göz kapaklarının altına bile işliyordu. Kısa bir süreliğine rahatsız edici ışık devam etti. Işığın gücü giderek azalınca herkes gözünü açtı. Merakla ışığın kaynağına bakıyorlardı.

Işık iyice azaldı ve arkasındaki şeyin silueti görünmeye başladı. Işık kaynağı insanı andıran hatlara sahipti. Sonunda parlak, bembeyaz vücuda sahip şeye bakabiliyorlardı. Tek renkten oluşan vücudunda ağız, göz gibi kısımları belli olmuyordu. Tüm odayı sessizlik kaplamıştı. Golemler bile nefesi kesilmiş, beyaz figürü izliyordu. Figür çok gizemli dursa da sonunda nasıl bir şeyle karşılaşacağını herkes biliyordu.

Beyaz figür kollarını kafasına doğru tuttu. Kesinlikle canlı bir varlıktı. Yüz ifadeleri olmasa da şuan şaşkınlık içinde olduğu belliydi. Sonra beklenmedik bir şekilde vücudu renklenmeye başladı. Kare kare beyaz vücudu kaplanıyordu. Renklenmesi tamamlandığında sadece gözleri bembeyaz kalmıştı. Bu karşılarındaki şey, kodlarla üretilmiş o kafanın oluşturduğu, efsanevi Herobrine'dı.

Etrafındakilere anlamsızca bir bakış attı. Hareket etmeye başlayınca ellerini başına götürdü. Ağzını hiç hareket ettirmeden kafasını sallıyor, kafasını rahatlatmaya çalışıyordu. Bu haliyle çok güçsüz ve yardıma muhtaç görünüyordu. Herkesin ağzı şaşkınlıktan karınlarına kadar açılmıştı.

Golemler içgüdüsel olarak karşılarındaki şeyin kötü bir varlık olduğunu hissediyordu. Kardeşleri bırakıp Herobrine'a saldırmaya çalıştılar. Koca demir kolları onu tam ezecekken, görünmeyen bir güç onları engelledi. Elleri Herobrine'a temas edemiyordu. Kimsenin elinden bir şey gelmiyordu. İnsanlar komut bloklarının başına geçip bir şeyler yazmaya başladı. Herobrine bir an önce durdurulmak zorundaydı.

MİNECRAFT ÜÇ KARDEŞ - TEK KİTAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin