Köyde yaptıkları kutlamadan kalan yemeklerle rahatça yol aldılar. Ender gözleri onları bir bataklığa getirdi.
—Dedemiz en son buraya gelmiş olmalı. Sonunda onu bulabileceğiz.
Çamurlara bata çıka ilerliyorlardı. Garip bir ses duydular. Sanki yapış yapış bir şey sıçrıyor gibiydi. Bataklıkta kendilerinden büyük hareket eden bir şey görünce bunun bir balçık olduğunu anladılar. Johnson hayatında ilk defa balçık göreceği için mutlu olmuştu. Balçığa doğru yürüdü.
—Dikkat et. Tehlikeli olabilir.
—Balçık mı ? Dalga geçme, bunu ben bile yene... Balçık Johnson'ın üzerine zıplamış onu içine almıştı. Mark kardeşini balçığın içinde görünce kahkaha atmaya başladı.
—İiiçiin...deen... hiiç... dee... iyiii... görüün...müüyoorr. Balçık her sıçradığında Johnson komik bir hal alıyordu. Luke kardeşini kurtarmak için aralıksız ok attı ama balçık okları emiyor yara almıyordu. Kılıçla saldırmak gerekliydi. Balçık Luke'u da bir sıçrayışta içine aldı. Mark gülmekten yerlerde yuvarlanıyordu. Gözünden yaş bile gelmişti. Havalı bir şekilde durup elmas kılıcını çekti.
—Ben olmasam sizi kim kurtaracak ? gibi şeyler söyleyip havalara girdi. Kılıçla bir darbede balçığı ikiye böldü. Bir tarafında Luke bir tarafında Johnson kalmıştı. Kılıçla bir darbe daha yapmaya hazırlandı. Elini savurdu ama hiçbir şey olmadı. Kılıcı elinden fırlamıştı. Suratındaki gülümseme yerini şaşkınlığa bıraktı. Korkup tabanları yağladı. Şimdi kardeşleri gülüyordu. Balçığın içinden güldükleri için ağır çekimde konuşuyor gibiydiler.
—Ha... ha... ha... ha... Elmas kılıcın olduğu yerde başka bir balçık vardı. Mark'ın üzerine zıplıyordu. Mark korkup o taraftan da kaçtı. Balçık kılıcın üstüne zıplayıp onu içine aldı. Her tarafı balçıklar sarmıştı. Taş kılıç çıkarıp hepsine saldırdı.
En azından kolay ölüyorlardı. Taş kılıçla hepsini kesmeyi başardı. Kardeşlerinin her tarafı yapış yapış olmuştu. Bataklık suyunda ellerini yüzlerini yıkadılar. Johnson canavarlardan düşen yapışkan parçaları işe yarar umuduyla cebine indirdi.
Güvende olduklarına göre amaçlarına odaklanabilirlerdi. Ender gözünü fırlattılar. Göz yer altına doğru gidiyordu. Onun gittiği yeri kazdılar. Aşağıda mağara buldular. Mağarada bir fırın, çalışma masası, sandık ve yerde eşyalar vardı. Dedelerini bulmaya çok yaklaşmışlardı. Bu onun yaptığı bir kamp olmalıydı. İçleri heyecanla dolmuştu.
Mağaranın karanlık yerinden zombi sesi duyuldu. Bu çok ilginç bir zombiydi. Elinde taş kılıcı, beyaz kıyafetleri vardı ve yüzü tıpkı dedelerinin yüzüne benziyordu. Kardeşler ağzı açık baka kaldılar. Zombi Mark'a saldırmaya çalışıyordu. Mark refleks olarak kılıcını çıkardı. Kılıcı çıkarırken zombiyi kesmişti. Zombi toz oldu. Hepsi dondu. Az önce dedelerini mi öldürmüşlerdi ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNECRAFT ÜÇ KARDEŞ - TEK KİTAP
AventuraSerinin düzenlenerek tek kitap haline getirilen versiyonu. Yazım hataları daha az, hikayede ufak değişiklikler var ve bölümler çok daha uzun. İkinci kitap sıfırdan tekrar yazıldı.