Üç kardeş, teyzelerinin verdiği harita sayesinde yola koyuldular. Kale Kar Dağı'nın zirvesindeydi. Kardeşler dört gün boyunca yürüyerek anca dağı görebilecek mesafeye gelmişti. Burası karlarla kaplı ve buz dikitlerine sahip bir biyomdu. Mark her zamanki gibi yorgun, aç mızmızlanıyordu.
—Dedem bunca yolu yürümüş mü ? Dağ çok uzakta görünüyor. Bir de oraya kadar mı gideceğiz ?... Ama biraz ilerleyip dağın görkemli görüntüsünü görünce ağzı açık kaldı ve yol boyu da bir şey diyemedi.
Dağın tepesinde devasa bir kale vardı. Ortasında ise bir kral heykeli oyulmuştu. Heykelin tacı altın bloklarından, zırhı demir bloklarından, pelerini kırmızı yünden, kalan kısımları ise renkli çimentodandı. Elmas, kızıl taş ve lapis blokları ile de süslenmişti. Heykelin boyunun elli bloktan uzun olduğu düşünülürse bunu yapmak bir asır sürmüş olmalıydı. Hırsızların çalmaması için çok iyi korunmuş olmalıydı. Kim bilir kalede kaç kişi yaşıyordur diye düşünmeden edemiyorlardı. Daha önce hiç kalabalık bir yer görmemişlerdi. Peki aradıkları şövalyeyi nasıl bulacaklardı ?
Dağ çok dikti. Tırmanacakları bir yer yoktu.
—Gece olmadan çabuk hareket edelim, şu toprakları alın. Bunlar ile çıkacağız. Kardeşler sıçrayıp altlarına toprak koyarak yukarı çıkmaya başladı. Güneş batmaya başlayınca birden dağın kenarında asılı duran çanaklar alev aldı. Alevler masmaviydi. Kardeşler ilk defa böyle bir şey görüyordu. Dedeleri Nether diyarındaki ruh kumlarının yanınca bu renk alev çıkardığını anlatmıştı. Ama hepsi bunun uydurma olduğunu sanıyordu. Bu alevleri yapabildiklerine göre bu kaledekiler Nether'a da gitmiş olmalıydı. Çok cesur ve güçlü olmalılar. Çünkü Nether'dan ancak bu özelliklere sahip kahramanlar çıkabilirmiş.
Mark yorulmasına rağmen böyle çıkmayı seviyordu. Ayrıca kaledeki savaşçıları da çok merak ediyordu. Onlardan öğreneceği çok şey vardı. Daha hızlı blok koyup:
—Bakın sizden ne kadar da hızlıyım, diye hava attı. Biraz daha blok koyduğunda dağın içine oyulmuş küçük pencereler gördü. Kaleye gizlice girmek isteyenlere karşı okçu bölmeleri olmalıydı. Hareket eden bir şey vardı ama insan değildi. O şeyin ne olduğunu anlayamadan suratına bir kartopu yedi. Kartopunun çarpmasıyla birlikte dengesini kaybetti ve durduğu topraktan düştü. Tutunmaya çalışsa da başaramadı. Aşağı bakıp tüm gücü ile çığlık atıyordu. Kırk elli blok yukarıdan yumuşak karların içine gömüldü.
Kardeşleri arkasından haykırmış ama kurtarmak için ellerinden hiçbir şey gelmemişti. Mark'ın düşerken oluşturduğu izinden başka bir şey görünmüyordu. Kardeşleri ölecek diye çok korksa da hayattaydı. Kafasını kardan çıkarıp kardeşlerine el salladı. Ölmemişti fakat canavarlar ona saldırmak için hızla üzerine geliyordu. Luke canavarlara ok atıp oyaladı. Çok yukarıdaydı. Attığı okların sadece üçte biri isabet ediyordu. Johnson tepeden bağıra bağıra:
—Mark şurada bir göl var. Gölün içine gir. Canavarlar suya dalamaz ! dedi. Mark hızla buzu kırıp içine daldı. Su çok soğuktu. İçine girerken nefes almamıştı. Kafasını çıkarıp tam nefes alacakken girdiği deliğe bir creeper atladı. Bir buzu kırıp nefes alabilirdi ama üzerinde birkaç canavar duruyordu. Kırdığı gibi ölürdü. Nefesi kalmıyordu. Bir canavar ona vursa ya da bir ok ona çarpsa ölürdü. Nefesi tükendi. Yavaş yavaş akciğerleri suyla doluyordu. Gölün içinde onu kurtarabilecek bir şeyler aradı.
* * *
Kardeşi hâlâ gölden çıkmamıştı. Ölmüş müydü yoksa ?! Johnson altında durduğu toprakları kırarak aşağı indi. Luke, kardeşi için telaşlanıp:
—Ne yapıyorsun ? Sen savaşmayı bile bilmiyorsun. Hemen seni öldürürler, dese de bu Johnson'ı durduramadı.
—Mark hâlâ yaşıyor olabilir. Onu kurtaracağım. Johnson'ı kurtarmak için Luke da aşağı kazdı. Mark hâlâ yoktu. Giderek daha telaşlanıyorlardı. Johnson inince hemen göle doğru koştu. Luke canavarların ona dokunamayacağı bir yerde ok atarak kardeşini korudu. Yerdeki canavarlardan biri de örümcek jokeyiydi. Elinde büyülü yay tutan, örümcek süren, bir kar iskeleti. Normal iskeletlerden farklı olarak yavaşlık oku atıyordu. Johnson'a ok attı. Ok isabet etmedi ama Luke'un dikkatini çekmişti. Diğer canavarlara ok atmayı bırakıp jokeye ok attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNECRAFT ÜÇ KARDEŞ - TEK KİTAP
AventurăSerinin düzenlenerek tek kitap haline getirilen versiyonu. Yazım hataları daha az, hikayede ufak değişiklikler var ve bölümler çok daha uzun. İkinci kitap sıfırdan tekrar yazıldı.