BÖLÜM 14

23.7K 1.4K 121
                                    


🌼🌼🌼


Nedenini bilmiyordum ama çarşamba günlerini pek sevmezdim. Kendi kendime günlere nitelik katan birisiydim zaten. Mesela pazartesinin yorgunluk getiren bir gün olduğunu, salının ise güneşli bir gün olacağını düşünürdüm. Çarşamba da kötü hissederdim işte. Tabi karşıma elinde keklerle Halil çıkmasaydı...


"Feride." dedi beni görünce, yüzünde sevimli bir gülümseme hakimdi.

"Halil." diyerek karşılık verdim.

Elinde keklerden birini bana doğru uzattı. "Dün demiştim ya alacağım diye, unutmadım."

Sanki bir tebrik beklemiş gibi kurduğu cümle karşısında yanaklarını sıkma ihtiyacı duymuştum. Bunun yerine elimi saçlarına atıp karıştırdım.

"Teşekkür ederim Halil. Valla ne yalan söyleyeyim canım çekmişti."

Dudağını ısırıp kolundaki saate baktı. "Zil çalacak sınıfa gidelim mi?" diye sordu."

"Zaten Hasan hocanın dersi, geç kalırsak haşat eder bizi adam hızlı olalım."

Bu dediğime elini ağzına kapatarak kıkırdadı. "O kadar da kötü değil bence ya."

"Ulan geçen gün bir İngilizce metin okuttu bana, metini bitirdim, diyor ki 'Sana da bir daha İngilizce metin okutmamamız gerektiğini öğrenmiş olduk', özgüvenim kırıldı."

Halil daha fazla gülmeye başladı. Bu sırada bir şey fark etmeme neden oldu. Gülmenin ona ne kadar yakıştığını...

Anlık olarak ortam sessizleşirken, öylece durup birkaç saniye birbirimize baktık. Gülümsemesi yavaşça solarken, elini yumruk yaparak ağzına getirip boğazını temizledi.

"Şey... " dedi sanki ne söyleyeceğini bilmeyerek. "Derse geç kalacağız galiba."

Başımla onaylayarak elimi önden geçmesi için okulun girişine doğru uzattım.

Sınıfa doğru yürürken elimizdeki kekleri de yemeye başlamıştık. Bana limonlu almıştı ama o kakaolu yiyordu. Koridor boyu anlamsız bakışlara aldırmamaya çalışsam da bir yerde gözüme batıyordu. Aslında anlayabiliyordum. Halil gibi bir kapalı kutunun, okula yeni gelen bir kızla bu denli samimiyet kurmasını değişik buluyorlardı muhtemelen. Ama zombi görmüş gibi bakmaları da bir yerden sonra rahatsız ediciydi. Neyse ki Halil kekini yemeye dalmıştı da, ona dönen bakışları fark etmiyordu. Yoksa kötü bakışlardan etkilenip benimle tüm münasebetini kesebilirdi.

Sınıfa girdiğimizde elimizdeki çöpleri çöp kutusuna atıp yerimize geçtik.

Halil kitaplarını tek tek çıkarıp sırasının üstüne koyduktan sonra, etrafına şöyle bir baktı. Kafasını sırasına koymaya hazırlanırken aniden kafasına düşen kağıt uçakla irkildi. Uçağın nereden geldiğini anlamak için kafamı kaldırdığımda, cam kenarında sırıtan çocuğun bakışları bizim üzerimizdeydi.

"Pardon ya Halit, başka yere atacaktım yanlışlıkla oraya uçtu."

Sırıtarak kuruduğu cümle karşısında sinirlerim bozulurken belli etmemeye çalıştım. Resmen bilerek atmıştı. Halil'e baktığımda kafasını eğmiş öylece duruyordu. Derince bir nefes alıp sırıtan çocuğa döndüm.

"Daha sınıf arkadaşının ismini doğru söyleyemeyen birisinin, bir kağıttan uçağın bile rotasını belirleyememesi şaşırtıcı değil açıkçası."

Alayla kurduğum cümle karşısında kaşları çatıldı. "Ne anlatıyorsun sen kızım, yanlışlıkla oldu işte. Halil bile bir şey söylemiyor sana ne oluyor acaba."

"Halil boş konuşmayı sevmiyor bence ya, sana ne anlatırsa boş olacağını bildiğinden susmuştur."

Kurduğum cümle karşısında çocuğun suratı sinirle kasılırken Halil ise bana dönmüş, şaşkın bakışlarla bakıyordu.

Çocuk bir şey söylemeye hazırlanırken hocanın içeri girmesiyle dişlerini sıkarak yerine oturdu. Sıkıntıyla kaşımı kaşıdım. Bu arkadaşlığı kurmak istiyorsam tek savaşmam gereken Halil değildi, şimdi anlıyordum.

Anlaşmalı Arkadaş - Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin