Ormanın içinde koşabildiğim kadar hızlı koşuyordum. Beni yakalamasına çok az kalmıştı. Ondan kaçarken köye ilerlemek yerine köyden biraz uzaklamşmıştım. Eğer bu yönden dolaylı olarak kaçarsam yakalanmazdım. Adımı köye beni ulaştırması için sola çevirdim. Hızımı o yöne ulaştırırken onun hala arkamda olup olmadığını görebilmek için etrafa bakındım. Sanki beni kaybetmiş gibiydi.
Nefes nefese kalmıştım. Dinlenmem gerekiyordu fakat yakalandığım zaman neler olacağını düşünemiyordum bile. Kendimi bir kaç saniyeliğine bir ağaca dayadım ve sakinleşebilmek için dinlenmeye çalıştım.
Belki de bu yaptığım en büyük hataydı. İnce ip beni ağaca bağlarken beni oraya sabitlemişti. Ve ipin ucunu tutan yüz karşıma çıktı. Emindim. Çevremde olmadığına emindim. Ne zaman beni yakalamıştı.
"Eğer düşmandan bu şekilde kaçarsan demek hemen yakalanırmışsın." Benimle dalga geçen ses tonu kulağımı doldurdu. Sakince nefes verirken dudağımın ucu yukarıya kıvrıldı. Ona yetişebilmek için her şeyi yapmama rağmen nasıl her seferinde benden bir adım önde olabilirdi.
"Fakat ben düşmanın olmadığım için şanslı olabilirsin,"
İplerden biraz olsun kurtulmak için çabaladım fakat beni sıkıca oraya sabitlemişti. "Eğer düşmanım karşımda olsaydı kaçmak yerine onu öldürürdüm,"
Tam karşımda dururken göz gülümsemesini yaptı. "Biliyorum düşünmeden düşmanın üstüne atlayan kişisin sen," Benimle bir kez daha dalga geçerken göz devirdim.
"Artık beni serbest bırakır mısın?"
"Yeniden kaçacaksın,"
"Hayır kaçmayacağım," İpi eline iyice sarıp bana biraz daha yaklaştı. Ne zamandan beri bu kadar uzamıştı? Çocukken ondan daha uzundum halbuki. "Kakashi kaçmayacağım,"
Omuz silkti. Ay iyice üzerimize yükseliyordu. Yüzünü tamamen kapattığı için şu an nasıl bir ifade takındığını bilmiyordum. "Obito ve Rin çoktan köye gitmişlerdir. Çok yoruldum bu yüzden izin ver evime gideyim," Ona tatlı bir ses tonuyla konuşurken başını hafifçe yukarıya kaldırıp gökyüzüne baktı. Omuzlarını silkti tekrar.
"Benden sürekli kaçan bir kaçağı yakaladım. Bırakmak gibi bir şansım yok,"
Bu doğruydu. Çünkü son zamanlarda özellikle ikimizde anbuda çalışmaya başladığımız zamandan beri görevlere birlikte gidiyorduk. Ve bu durum bizi daha fazla yakınlaştırmıştı.
"Buraya çok uzak olmayan bir yer biliyorum. Hadi oraya gidelim," Gölden bahsettiğini biliyordum. Her ne olacaksa olacaktı. Artık kaçmanın bir anlamı yoktu. En iyisi bu durumu sonlandırmaktı. Başımı salladım. "Tamam gidelim. Bu sefer seni dinleyeceğim,"
Zaferin sesini duyunca yeniden göz gülümsemesi yaptı. İpleri bırakmadan önce son bir kez daha uyardı. "Evini biliyorum..." diye konuştu. Bu nasıl bir tehditti. "O zaman ablamı da biliyorsundur," diye bende onu tehdit ettim. Kushina ablamın gazabına uğramak istemezdi eminim.
"Kushina abla beni seviyor,"
İpleri serbest bırakırken kurtulduğum için sevinmiştim. Önden ilerleyip yürümeye başladı. Bir süre arkasından onu izledim. Onu izlemediğimi fark edince bana dönüp baktı. "İzumi buraya gel," Elini bana uzatırken başımı salladım. Bana uzanan eli görmezden geldim. Yanından geçerken parmağımı yakaladı ve sıkıca tuttu.
"Beraber gidelim," Beni beraberinde sürüklerken iki parmağımı bir an olsun bırakmıyordu. Elimi havaya kaldırıp ona gösterdim. "Kaçmayacağım elimi bırak,"
Bana baktı. Gözünü kaybettiği o günden sonra bir şekilde ona yeniden bir göz verilmişti. Fakat göz rengi siyah gözünün aksine daha açık bir renkti. Ela rengine dönük gözünün üstünde boylu boyuna uzanan göz rengi onu daha farklı birisi gibi gösteriyordu. "Sadece kaçman için elini tutmuyorum," diye cesurca konuştu. Yüzüm yavaş yavaş kızarmaya başladı. Sonunda gölün yanına geldiğimiz zaman oturduk ve ay ışığının yansıdığı gölü izlemeye başladım. Muhteşem gözüküyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dear Kakashi (+18)
Fanfiction***Bu hikaye Naruto animesi evrenin içerisinde geçmektedir. Eğer Naruto animesinde olsaydım neler olurdu? Hikaye anime ile birlikte ilerlemektedir.*** Omuzlarında duran ellerimi düşünmeden uzattım ve yüzünü kapatan maskeyi aralarken gözlerimi kapatt...